Peki üçüncü Dünya ülkeleri neden borç içindeydi? Savurganca yapılan harcamalar yüzünden mi? Bu kuzeyden gelen ırkçı bir anlatıdır

Yunanistan ‘Üçüncü dünya ülkesi’ olsaydı

> VIJAY PRASHAD @vijayprashad

Eğer Yunanistan, 1980’lerde, doğru ya da yanlış bir yaklaşımla, ‘Üçüncü Dünya Ülkesi’ olarak bilinen ülkelerden biri olsaydı, IMF yetkilileri, sessizce Atina’ya uçar, hükümetin başıyla ve ekonomi bakanıyla görüşür, bir ultimatom verirdi. Bu durumda ortaya basit bir tercih çıkardı: Ülke, sosyal hizmetler ve devlet yardımlarına ayrılan bütçeyi kesmeye razı gelecek, para uluslararası alacaklılara ödenmek üzere serbest bırakılacak, ya da ülke finans dünyasından dışlanacak. Öngörülen bütçe kesintileri sadece bir yıllık harcamayı da etkilemeyecek, kesintiler devletin halkıyla olan ilişkisini yapısal olarak değiştirmek üzere tasarlanacaktır. IMF’nin buna ‘Yapısal Uyum Programı’ demesinin nedeni de bu.

1980’lerde hiçbir ‘Üçüncü Dünya Ülkesi’ halkının ne istediğini ortaya koyabilmek için referanduma gidemezdi. Talepler bir gece ansızın gelirdi. Anlaşmayı kabul etmek için yalnızca birkaç saat verilirdi, günler ya da haftalar değil. Kredi yolları tükenmeye başlar, kredilendirme ajansları devletin kredi notunu düşürmek için sıraya girerdi. Uçak gemileri kıyı boyunca konuşlanır, hükümetin başları noktayla işaretlenen yerlere imzaları alelacele atardı. İmzalar titrek, kağıtlar terden nemlenmiş görünürdü.

Peki üçüncü Dünya ülkeleri neden borç içindeydi? Savurganca yapılan harcamalar yüzünden mi? Bu kuzeyden gelen ırkçı bir anlatıdır. Yunanistan için de benzer bir argüman üretildi. Borcun nedeni ise başka bir yerdeydi. Yeni post kolonyal devletlerin 1950’den beri doları uluslararası ticaretin dışında tutabilmek için çok küçük bir seçim şansları var. Dolar devletler arası ticaretin tek para birimi oldu. Bu tür devletler hammadde ve işgücü bakımından varsıl fakat para bakımından yoksuldu. Bu nedenle ticari bankalardan dolarla borç ve para rezervlerini güçlendirmek için yardım aldılar. Bunun karşılığında da hammadde ve işgücünün kontrolünü verdiler.

“Kalkınma” uzmanları bu ülkeleri, büyümek için hammaddelerini ihraç etmeleri gerektiğini söyledi ve üretimde çeşitlilik-endüstrileşme çağrılarına da itibar etmemeleri konularında uyardı. Bu Üçüncü Dünya Ülkeleri dolara bağlıdır ve kuzeyden yüksek değerli sermaye ve tüketim malzemesi ithal etmek zorundadır, demek.

ABD Merkez Bankası 1979 Volcker Şoku’yla faiz artırımına gittiğinde Üçüncü Dünya Ülkelerinin kısa dönemli mali programlarına taş koymuştu. Borç krizine sürükleyen şey verilen mali kararlardı. Kuzey bankaları, akbabalar gibi, güney devletlerinin üzerinde kendilerine ziyafet çektiler. İşte bizim neo-liberalizm dediğimiz şey bu. Yunanistan ise onun son kurbanı.

Kuzey bankalarının açgözlülüğünü bilen Küresel Güney şimdi Yunan halkıyla dayanışma içinde olmalı. Referandumda yaptıkları onların işi. Fakat içinden geçilecek süreç 1980’lerde yaşanan ve Üçüncü Dünya Ülkelerinin umutlarını tarihin çöplüğüne gömen büyük borç krizinden çok da farklı değil.


Çeviri: Ömür Şahin Keyif