Ülkede ikinci tur heyecanı yaşanırken komşuda da sandıklar yarın kuruluyor. Yüksek demir duvarların arkasındaki komşuda seçmenin gündemi Türkiye’deki seçmenle neredeyse aynı; ekonomik kriz, sığınmacılar ve demokrasinin inşası. Yunan seçmenin sandıktan beklentisi düşük ancak Türkiye’deki ikinci turun her iki ülke için de belirleyici olduğu kanısında. Komşu, her iki ülke için de Türkiye’deki sandıktan çıkacak sonucun kritik rol oynayacağını söylüyor.

Yunanistan’ın seçimden çok fazla beklentisi yok
KKE önceki gün Atina’da miting düzenledi. (Foto: Twitter/KKE)

Lena REINER-Niklas GOLITSCHEK

Yunanistan yarın sandık başına gidiyor. 14 Mayıs’ta Türkiye’deki Cumhurbaşkanı Seçimi ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’ni izleyen iki başarılı Alman gazeteci Lena Reiner ve Niklas Golitschek 21 Mayıs’ta komşudaki seçimi de yakından takip etti. Reiner ve Golitschek komşuda yaptıkları röportajlar, gözlemler neticesinde BirGün için bir analiz kaleme aldı.

Yaklaşık 9,8 milyon kayıtlı seçmenin bulunduğu Yunanistan’da 440 bin genç seçmen ilk kez sandık başına gidecek. Mevcut Başbakan Kiryakos Miçotakis’in liderliğini yaptığı Yeni Demokrasi Partisi ve Aleksis Çipras’ın lideri olduğu SYRIZA arasında geçecek yarışta PASOK-KINAL İttifakı ise üçüncü sırada görünüyor. Sandığa katılımın düşük olması beklenen seçimde herhangi bir partinin tek başına hükümet olamayacağı da öngörüler arasında. 14 Mayıs’ta Türkiye’de gerçekleşen seçimde yüzde 88 katılım olduğunu ikinci turda da halkın sandıkları bırakmayacağını kaydeden Reiner ve Golitschek Yunanistan ve Türkiye’deki seçim atmosferinin tezatlık oluşturduğunu kaydediyor.

***

Türkiye’deki iki Cumhurbaşkanlığı seçimi arasında, Yunan komşuları yeni hükümeti belirlemek için sandığa gidecek. Çok fazla beklentileri yok ancak kendileri ve Türkler için en iyisini umuyorlar. Sınır bölgesinde bir ziyaret gerçekleştiriyor ve Feres’e gidiyoruz. Feres, 5 bin sakiniyle küçük bir sınır kasabası. Feres’le Türkiye arasındaki sınırı belirleyen sadece Meriç Nehri var bir de demir bir duvar. Yunanlar bu duvarı geçen senelerde mültecilerin kaçak girişini önlemek için inşa etmeye başladı. Seçime kısa süre kala dile getirilen vaatlerden biri duvarın büyütülmesiydi.

Bu çiçekler ve uzun otlar arasındaki sınır duvarının yanında bir inek sürüsü çobanın arkasından yürüyor. Her gün 50 ineğini duvarın yanında otlatmaya çıkaran Simeon Xalamanbidis, bu duvardan pek etkilenmiş gözükmüyor. “Hep buradaydım” diyor, daha doğrusu 50 senedir, “Ben bir çobanım, yasak yerlere girebiliyorum.” Buraya girmek için izin gerektiğini ekliyor. Duvarın mültecileri engelleyip engelleyemediğine yönelik soruya başını sallıyor: “Buradan geçemezlerse duvarın olmadığı bir başka yerden gelecekler.” Ancak kendisinin yasadışı yollarla ülkeye girenlerle herhangi kötü bir deneyim yaşamadığını da söylüyor.

GENÇLERİN İLK OYU DAHA İYİ BİR GELECEK İÇİN

Anna ve Stauroula bir perşembe günü sabahın geç saatlerinde okuldan eve dönüyor. Sınavların yaklaştığını ve programlarında artık çok fazla ders olmadığını söylüyorlar. Pazar günü ilk kez oy kullanacaklar, ikisi de bu yıl 17 yaşına girdi. Okullarının sınıra yakın olmasına rağmen ne duvarın ne de sığınmacı veya mültecilerin kendilerine bir zararı olmadığını söylüyorlar. Anna, bölgedeki gençler için daha iyi bir çevre dilediğini söylüyor.

Sınır kasabasının bir başka sakini olan Iannis Koulkovinis, duvar olmasına rağmen, ortada gerçek bir sınır olmadığını belirtiyor: “Kıbrıs’a bakın. Sınır dediğin budur; sanki Güney ve Kuzey Kore gibi.” Ardından köyündeki sınır bölgesine girebilmek için izne ihtiyacı olduğunu itiraf ediyor. Arkadaşı Iannis Tsardidis ile arada sırada Meriç Nehri’ne balık tutmaya gidiyorlar. “Birinin sınır bölgesine girmesi için polisten izin belgesini alması gerekiyor” diye açıklıyor ve muhabirlere ülkenin bu bölümüne girebilmeleri için polisle temas kurmalarını tavsiye ediyor. “Bu sizin güvenliğiniz için, oralar tehlikeli olabilir” diye ekliyor.

Bu uyarıyı sınırı geçen mültecilerden ziyade onları yönlendiren, hatta araçlarla geçiren kaçakçılar yüzünden yaptığını söylüyor. Polisler tarafından kovalansalardı, herhangi bir cana mal olacağı umurlarında olmazdı, sadece kaçmaya çalışacaklarını kaydediyor: “İnsanların umurlarında değil, para kazanmak dışında hiçbir şey değil.” Daha önce insanların benzer durumlarda öldüğünü hatırlatıyor.

Feres kent merkezindeki küçük bir kafede, çoğunluğu yaşlı erkeklerden oluşan bir grup insan küçük masalarda muhabbet ediyor, kahvelerini yudumlarken dar sokaktan geçenleri selamlıyor. Türk komşularıyla aralarındaki ilişkiyi sorduğumuzda, bir cümleyi sık duymak mümkün: “Hepimiz aynıyız. Hiçbir farkımız yok.” İki halk arasındaki yakınlık dillerinde de görülebiliyor. Örneğin buradaki Yunanlar kendi dillerindeki “κήπος” (kipos) yerine “bahçe” kelimesini kullanıyor.

Koulkovinis ve Tsardidis iki eski arkadaş. Koulkovinis Almancayı akıcı konuşabiliyor çünkü yaşamının yarısını bu uzak ülkede okuyarak ve çalışarak geçirmiş. İşini sorduğumuzda “Farklı işler” cevabını vererek gülüyor. Elindeki yerel gazeteyi göstererek kendisini sıradan vatandaş olarak tanımlıyor ve birçok vatandaşın güvenilir bilgiye nereden ulaşacaklarını bilmediğini söylüyor. Almanya’dayken birçok farklı gazete seçeneği olduğunu belirtiyor. “Burada da insanlar güvenilir haber okumak istiyor, ancak nerede bulacaklarını bilmiyor. Oldukça dikkatliler” diye ekliyor. Ayrıca ona göre, burada kimle ne konuda konuşacağın konusunda dikkatli olmak gerek.

HALKLARIN DEĞİL SİYASİLERİN HUSUMETİ

Özellikle Müslüman Yunan topluluğun, Türkler –halk değil ama siyasiler- tarafından haklarında yanlış haberler yazıldığı için, Türkiye ve Yunanistan arasındaki tarihi husumetin devam ettirilmesine alışık olduklarını belirtiyor. Hatta Türk politikacılar ve devletin kontrolündeki medya onlar hakkında yanlış haber yaymasa, sadece farklı bir dini inanışı olan Yunan vatandaşları olarak yaşamlarını sürdüreceklerdi. “Almanya’da fabrikada çalışırken Yunancadan çok Türkçe konuşuyordum. Herkes de beni Türk sanıyordu, bazen de Türk gibi davranıyordum” diyor gençliğine dönüp gülümseyerek. Türkçeyi de bilen ve bilgi edinmeyi seven 86 yaşındaki Koulkovinis, Türkiye’deki seçimler hakkında da “Erdoğan’ın politikalarını desteklemiyorum. Ancak muhalefetin de ülkenin nasıl yönetileceğini bilmediğini düşünüyorum. Bu bölgeyi dengesizleştirebilir” yorumunu yapıyor.

Ancak hâlihazırda Türkiye’nin mevcut hükümetin de bölgeyi etkilediğini ekliyor, arkadaşı da onu onaylıyor: “Yunan hava sahasını askeri uçaklarla ihlal ediyorlar.” Ardından ikisi de Türk halkıyla hiçbir dertleri olmadığını belirtiyor. “Tüm çatışmanın siyasi olduğu” hakkında ikisi de hemfikir. Tsardidis’in sınırın ötesinde arkadaşları var oraya sık sık alışveriş yapmaya gittiğini söylüyor. Onun gibi birçok Yunan alışverişe ve depoyu doldurmaya Türkiye’ye gidiyor. Diğer yandan Yunan restoranları veya bir Alman marketin şubesi de Türk ziyaretçilerine kapılarını açıyor.

Seçimlere ilişkin sohbetlerinin ana başlığının yurtiçi sorunlar olduğunu belirtiyor: Demiryolu sistemi -özellikle de birkaç ay önce Tempe’deki trajik tren kazasından sonra- sağlık sistemi, ve de Yunanistan’daki ekonomik durum. “Herkesi etkiliyor, işvereni, çalışanları ve emeklileri…” diyor, kendisi de 64 yaşıyla son grupta yer alan Tsardidis.

Bu duruma bağlı olarak birçok genç bölgeyi terk ediyor. “Sadece bizim gibi yaşlılar kalıyor” diyerek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Burada hiçbir şey düzgün işlemiyor.” Tsardidis’in kızı 6 senedir Paris’te yaşıyor, gururlu bir şekilde kızının kartvizitinin ve kendisinin Eyfel Kulesi önündeki fotoğrafını gösteriyor. “Gençlerin burada kalması için işe, rahat bir yaşama ihtiyaçları var” diye ekliyor. Hükümetin bu konuya odaklanması lazım, ancak büyük şehirlerden uzakta, ücra bölgelere çok önem vermiyorlar.

Feres’in 50 kilometre batısında, Türkiye sınırında olan Dedeağaç bölgesinde yolların kenarında birçok cami görüyoruz. Bazıları Ortodoks kiliselere oldukça yakın inşa edilmiş halde, Koulkovinis’in anlattığı gibi, farklı dinlere mensup Yunan vatandaşlarının sıradan günlük yaşamını sembolize ediyor. Bölgede Osmanlı zamanından kalma Türkçe konuşan Müslüman bir topluluk var. Salih Dallı da bunlardan biri, Türkiye sınırına yaklaşık 80 kilometre uzaklıktaki Aratos köyünde yaşıyor. Küçük bir dükkândan çıkıyor, elleri ve parmakları kocaman, şişmiş gözüküyor ve yağdan dolayı kir içinde. Yaptığı zorlu demir işini kanıtlar nitelikte.

Bir Yunan vatandaşı olarak, seçimler veya ailesinin kökenlerinin geldiği komşu ülkenin siyasi durumu hakkında yorum yapmak istemiyor. Yine de mükemmelden çok uzak olmasına rağmen içinde yaşadığı sistemi sevdiği apaçık ortada. “Özgürlük içinde yaşıyoruz” diyor. Yunanca konuşan, Ortodoks halkla aralarında hiçbir sorun olmamış. Sorunlar daha çok politikacılar tarafından toplumu bölmek için yaratılmış.

Ancak Dallı pazar günkü seçimin ardından topluluğu için değişen hiçbir şey olmayacağını düşünüyor. Artık okullarda Türkçe öğretecek hiçbir öğretmenin kalmadığından şikâyet ediyor. “Başlarda bunlar gibi şeyler sorun değildi. 20 yıl aradan sonra bu değişti” diyerek birkaç yıl içinde camilerin de bir sorun olup olmayacağını merak ediyor. 

Türkçe konuşanlara yönelik kurumlardaki ayrımcılık –kanunen olmasa da gözle görülür biçimde- on yıllardır sürüyor. Dallı, bunu Türkiye’de tamamladığı eğitimi Yunanistan tarafından kabul görmeyince hissetmiş. Ellerini göstererek “Bu yüzden bütün hayatım boyunca tamirci olarak çalıştım” diyor. Ancak her ne kadar politikaların değişmeyeceğini düşünse bile oyunu kullanacak. “Tabii ki, ben Yunan vatandaşıyım” diyor. Tüm halkın daha iyi bir geleceğe sahip olmasını umuyor. Milyonlarca Yunan yurtdışında yaşarken ve çalışırken, yeni bir hükümetin yurtiçinde iş ve fırsat yaratmak için daha çok çalışması gerektiği konusunda ısrarcı.

Dedeağaç kasabası, sınırın 30 kilometre güneybatısında bulunuyor. Bir bankta arkadaşıyla oturan Hrisanthi Apozidou, bir yandan kekini yerken diğer yandan da bulutlu ve rüzgârlı havaya rağmen Ege Denizi manzarasının tadını çıkarıyor. Ülkeyi yöneten hükümet hariç Türk halkıyla hiçbir sorunu olmadığını söylüyor. “Düşmanlık yaratıyorlar” diye eleştiriyor. Bu iki tarafta da siyasi düzeyde nefrete yol açabilir. Hatta Ege’de bu durumun daha ileri gittiğini, Yunan hükümetinin doğal kaynakları sömürerek petrol çıkarmaya başladığını aktarıyor. Anlaşmazlıkların artmasından dolayı korkusunu “Savaşlar işte bu yüzden yapılıyor” sözleriyle dile getiriyor.

Türkiye ile ilişkiler hakkında Yunanlar için önem taşıyan bir başka konu da sınırı geçen mülteciler. “Buraya çok fazla insan yolluyorlar, insanların ruhlarıyla oynuyorlar” diyor Apozidou. Duvar, bölgedeki kaçak girişleri azalttı ancak başka rotalar oluşmasını sağladı. Apozidou “Her zaman yeni bir yol buluyorlar, denizden veya Bulgaristan’dan olduğu gibi” diyerek açıklıyor bunu ve yasal olarak kalma sebebi olmayanlara yönelik Avrupa tarafından sunulacak bir çözüm istiyor.

SANDIKTAN BEKLENTİ EŞİTLİK VE DEMOKRASİ

Seçimlere dair açık beklentileri var. “Halka daha iyi hizmetler, eşitlik, daha iyi eğitim ve daha fazla demokrasi” talep ediyor Apozidou. Ona göre özellikle Covid pandemisi döneminde sıkı kısıtlamalardan birçok insan mustarip oldu: Yaşlılar aşı yaptırmak istemiyorsa aylık 100 avroya kadar cezalar ödemek zorunda kaldı. Ardından geçen kış, artan fiyatlar yüzünden birçok insan evini ısıtmak için yeterli paraya sahip olamadı. Bugünlerde durumun daha iyi olduğunun farkında olarak “Bu demokrasi değildi” diyor. Uzun süredir görmediği için, insanların yüzlerindeki gülümsemenin geri gelmesi ona büyük mutluluk veriyor.

Apazidou iyimser olduğunu, ülkesinde daha iyi gelişmeler olacağını ve demokrasiye inancını henüz kaybetmediğini söylüyor. “Demokrasiyi bulan biziz. Tüm dünya bizim ülkemizin yönetim şeklini tanıdı ve bu çok güzel” diyor. Tüm Yunanların ve dünyadaki herkesin daha iyisini hak ettiğini, bunu herkesin geleceği için dilediğini belirtiyor.

Feres’te de umutlar oldukça benzer. “Dileğimiz barış. Ve sorunların tehditlerle değil diyalog yoluyla çözülmesi” diyor Iannis Koulkovinis, Türkiye’deki seçimlere dair. Genellikle diyaloğun protestolardan daha etkili olduğu görüşünde. “Sınırın iki tarafındaki sıradan insanlar birbirleriyle konuşuyor, politikacılar bunu örnek almalı” diye konuşuyor. Bu gelecekte barışçıl bir birlikteliğin destekçisi olabilir. Sınır bölgesinin tarihinin zaten gerektiği kadar zor olduğunu belirtiyor daha fazla detaya girmeden.

***

TÜRKİYE İLE BİR TEZAT OLUŞTURUYOR

Yunanistan yarın sandık başına gidiyor. 14 Mayıs’ta Türkiye’deki Cumhurbaşkanı Seçimi ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’ni izleyen iki başarılı Alman gazeteci Lena Reiner ve Niklas Golitschek 21 Mayıs’ta komşudaki seçimi de yakından takip etti. Reiner ve Golitschek komşuda yaptıkları röportajlar, gözlemler neticesinde BirGün için bir analiz kaleme aldı. Yaklaşık 9,8 milyon kayıtlı seçmenin bulunduğu Yunanistan’da 440 bin genç seçmen ilk kez sandık başına gidecek. Mevcut Başbakan Kiryakos Miçotakis’in liderliğini yaptığı Yeni Demokrasi Partisi ve Aleksis Çipras’ın lideri olduğu SYRIZA arasında geçecek yarışta PASOK-KINAL İttifakı ise üçüncü sırada görünüyor. Sandığa katılımın düşük olması beklenen seçimde herhangi bir partinin tek başına hükümet olamayacağı da öngörüler arasında. 14 Mayıs’ta Türkiye’de gerçekleşen seçimde yüzde 88 katılım olduğunu ikinci turda da halkın sandıkları bırakmayacağını kaydeden Reiner ve Golitschek Yunanistan ve Türkiye’deki seçim atmosferinin tezatlık oluşturduğunu kaydediyor.