Yurttaş pahalılığa karşı korumasız kalacak

Yusuf Tuna Koç

Son bir aya damga vuran döviz krizini, bankaların uyguladığı nakit kısıtlamalarını ve önümüzdeki dönemde oluşabilecek yeni krizleri Prof. Dr. Yalçın Karatepe ile konuştuk.

Birçok uzman, ekonominin önümüzdeki dönemde çok daha kötüye gideceğini şu anki koşullardan daha büyük sorunlar yaşayacağımızı iddia ettiler. Sizin yorumunuz nedir?
Bu soruya yanıt vermeden önce mevcut durumu açıklamak gerekir diye düşünüyorum. Bugünkü politikalar mevcut hükümetin yarattığı sorunlar. Herkes takip ediyordur, döviz piyasasında çok ciddi sorunlar yaşıyoruz, artık neredeyse çoklu kur seviyesini geçilmiş durumda. Bankalar arasında piyasada varolan ama kimsenin işlem yapamadığı bir kur var. Diğer yandan Kapalıçarşı ya da serbest piyasa olarak adlandırılan yerde oluşturulan bir kur var ve bankalarla aralarında neredeyse yüzde 10’a yakın fark var. Buna bir de bankaların müşterilerine döviz bozdurup KKM’ye geçerken ödediği primi eklediğimizde bambaşka bir kur daha ortaya çıkıyor. Bu sürdürülebilir bir şey değil. Diğer taraftan bankalar hakikaten olağandışı işler yapmak durumunda hissediyorlar kendilerini. Merkez bankasının ihtiyati tedbirler olarak yaptığı düzenlemeler var, faiz oranları, döviz hesaplamalarının oranları, kâğıt alma başlıklarında. Bu düzenlemelerin bankalara yarattığı sorunlar var. Bir de tabii döviz piyasasında yaşananlar var, bir döviz kıtlığı var. Türkiye döviz kazanmakta başarılı olamıyor ama güçlü bir döviz talebi var, bunun bir kısmı dış ticaret açığından kaynaklanıyor. Üstelik vatandaş liraya güvenmediği için altın, döviz hatta otomobil bile bir yatırım aracına dönüşmüş durumda. Döviz kazanamayan ama ihtiyacı olan bir durumdayız. Dış borcun da 200 milyar dolara çıktığını, cari açığı düşündüğümüzde çok ciddi bir döviz ihtiyacı var ama bunun karşılığında ciddi bir döviz eksiği var, bu da haklı olarak ödeme kriziyle karşı karşıya kalır mıyız sorusunu gündeme getiriyor. Enflasyon uzun zamandır var ama şu an finans sisteminde de ciddi sorunlarla karşı karşıyayız. Bankaların çok ciddi fiyatlamalara gittiğini görüyoruz. Son bir haftadır tüm kredi kapılarını kapatmış durumdalar. Yıllık yüzde 60’lara denk gelen kredi faizleriyle karşı karşıyayız. Bankalar “kredi kullanmayın” diyor yurttaşa. Geri ödemeyi öngöremiyorlar. Diğer yandan mevduat faizleri de yükselmiş durumda. Dolayısıyla hem kredi piyasasında hem döviz piyasasında çok ciddi sorunlar var. Bunun Türkiye ekonomisine yansıması da olumsuz oluyor. 

Hatırlayalım, 2018’den beri Türkiye’de iktidar ekonomik büyüme için kredi mekanizmasını kullanıyordu, krediyi her koşulda genişleterek ekonomik aktiviteyi canlı tutuyordu. Bunun etkisini büyüme rakamlarında gördük. Özellikle son birkaç yılda iç tüketimin desteklediği bir büyüme ile karşı karşıya kaldık. Kredi genişlemesinin etkisinden dolayı büyümenin yüzde 20’sini tüketim oluştu. Şimdi ise hem krediye ulaşabilmek imkânsız hale geldi hem de ulaştığınız kredinin faizi inanılmaz seviyelere geldi. Bunun sonucu ne olacaktır, tüketime dayalı büyümenin önümüzdeki dönemde sürdürülebilmesi de imkânsız hale gelecektir. Artık krediye yetişmek hemen hemen imkânsız hale gelecektir. Bu ne sorun yaratacaktır?

Hükümetin her ne pahası pahasına olursa olsun büyüyelim iddiasının önümüzdeki dönemde pek mümkün olmayacağını göreceğiz. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz durum o kadar çetrefilli bir hale geldi ki; döviz piyasasının baskılanması sonucu oluşan çoklu kur, kredilerde yaşanan sorunlar, vs. Pazartesi Türkiye yeni bir döneme başlayacak. Kimle başlayacağını sandıklar açıldığında göreceğiz. Yeni bir hükümet kurulursa onlar başka politikalar uygulayacaklarını söylüyorlar. Ortak mutabakat metninde de ekonomi politikalarında ciddi değişikliklere gideceklerini söylüyorlar. Fakat sandıktan yeni bir isim çıkmazsa, bu durumda ne ile karşı karşıya geleceğiz?

Bu durumda iki senaryo söz konusu. Bunlardan biri, Erdoğan’ın pragmatik bir siyasetçi olduğu varsayımıyla, farklı ekonomi politikaları uygulayacağı iddiası. Bugüne kadar yaptıklarının tam tersini yapıp kamuoyunu ikna edebilir. Buradan geri adım atması söz konusu olabilir. Böyle bir beklenti de var. Hatta Reuters, bazı AKP kadrolarına dayandırdığı haberinde, politikalarda bir değişikliğe gidileceğini aktardı. Bu politikalarda değişikliğe gidilirse de çok farklı bir şey olmaz gibi gözüküyor. Kısa süreli bir rahatlama olsa bile, yurttaşın liraya güveninin geri gelmesi bir günde olmaz. Enflasyon bu kadar yüksek seviyedeyken kredileri ne yapacaksınız? Bir politika değişikliğine gidilse bile, bu sorunların bir süre daha ötelenmesine yol açar. Ama sorunlar kalmaya devam eder. Bu bir senaryo.
Diğer senaryoda, bu değişikliklere gitmez ve mevcut politikaları uygulamaya devam ederse yaz sonunda Türkiye’de çok ciddi bir kur krizi ile ve enflasyonla karşı karşıya kalma riskimiz var. Şu anda kredi kartlarından, kredili mevduat hesaplarından nakde erişim hemen hemen sıfırlandı. Hatta geçen hafta bu konu gündeme gelince Merkez Bankası “sınırlamayı kaldırdık” dedi. Ama onlar kaldırsa da bankalar ciddi şekilde uyguluyorlar. Çünkü kredi kartlarının aylık faiz oranlarının kredi kullananlara maliyeti oldukça düşük. Mevduat faizlerinin yüzde 35’lere çıktığı bir dönemde bankalar bunun yıllık yarısı kadar faiz alan kanallardan kredi kullandırmak istemiyorlar. Pazartesiden sonra da ekonomi yönetimi böyle devam ederse bu kanallar açılmayacak. Bunun değişmesi için de Merkez Bankasının politika faizini artırması gerekiyor. Merkez Bankası politika faiz oranını düşük şekilde tuttuğu sürece kredi kartlarının faiz oranlarını artırabilmesi çok mümkün olmayacak. Kredi kartlarının faiz oranlarının artması da bugünün borçlu vatandaşları için çok olumsuz sonuçlar yaratır. Şöyle bir algı var, herkes nakit çekip altın alıyor. Hayır, birçok insan faturalarını ödeyebilmek için nakit ödemeleri için bu kartları kullanıyor. O faiz oranlarının dengelenebilmesi gerekiyor. 

Gidişattan sizin de öngördüğünüz kredi oranlarındaki değişimle yurttaş gelen pahalılığa karşı korumasız kalacak…
Kredi kartı oranları da artacaktır. Gelirlerimiz artmayacak, dolayısıyla vatandaş açısından zaten olumsuz olan durum biraz daha ağırlaşacak. 

Pazartesi aynı şekilde devam edilirse bu sorunlar büyüyerek devam edecek. İçeride de dışarıda da ekonomi yönetimi güven vermiyor. Bu cendereden çıkartabilecek, yurttaşa kazandırabilecek ekonomi politikası sizce nedir?
Bugün karşı karşıya kaldığımız sorunlar açısından söylersek; bunların baş sorumlusu şu anki hükümet, adını doğru koymak gerek. Getirdikleri yer de burası. Buradan başka bir yere götürme şansları da yok. O zaman politikanın sahibini değiştirmek gerek. Yeni bir döneme gidebilmek için bu sorunları yaratan anlayıştan ülkenin kurtulması lazım. Böyle bir değişikliğin nelere yol açabileceğini geçen hafta gördük. KONDA’nın anketinde Kılıçdaroğlu’nun önde gözüktükten sonra borsada artış yüzde 8’e çıktı, inanılmaz bir yükseliş söz konusu oldu. İlk tur sonuçlarının ardından geldiğimiz pazartesi sabahı borsa yüzde 10 aşağıda başladı. Saatlerce işlem yapılmadı. Dolayısıyla ekonomik aktörlerin geleceğe ilişkin beklentilerinin başında yönetim değişikliği olduğunu görüyoruz. Yönetim değişimi olursa buna ciddi şekilde alan açılacağı beklentilerin pozitife döneceğine ilişkin çok yaygın bir görüş var. Bu görüş para ile de destekleniyor. Borsadaki gelişmeler bunun göstergesi. Seçim öncesi 500’ün altına inip seçimden sonra 700’ün üstüne çıktı Türkiye’nin risk birimi. Bu da bize şunu gösteriyor, bu şekilde devam etmenin, kısa vadede politika değişikliğiyle sorunların ötelenmesinin, tamamen çözülmesine dair bir inanç yaratamadığını gösteriyor. Bir yönetim değişikliğiyle bunun mümkün olacağına dair bir inanç var. Yapabileceğimiz ilk şey bunu sağlayabilmek olabilir. Aksi takdirde işimiz zor.