2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlanan İstanbul, söylemini çeşitlilik çok kültürlülük üzerine kuruyor. Frankfurt Kitap Fuarı(2008) onur konuğu olan Türkiye, etnik...

2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlanan İstanbul, söylemini çeşitlilik çok kültürlülük üzerine kuruyor. Frankfurt Kitap Fuarı(2008) onur konuğu olan Türkiye, etnik kökenlerine yaslanarak dilinin zenginliğinden dem vuruyor.

Yeri gelince süslü, ebruli bir görünümde herkesi ve her şeyi kucaklayan politikalar üretiliyor. Parlak, ebruli halin gündelik hayata yansıması ise utancın KARAsına dönüşüveriyor.

Ermenilerden özür diliyorum kampanyası; gündemi yönlendiren ve nefret çığlıklarının giderek arttığı, endişe verici boyutlara ulaşıyor. Paranoyalara gömülmüş coğrafyam, her zamanki gibi salyalı söylemlere bulanıyor.

Özür diliyorum metni, toplumsal koda değil, kişinin vicdanına haykırmaktadır. Bir insanın ecelsiz “ölüm”ü tecelli ettiğinde “sen” ne hissediyorsun? Korunması gereken sınırların! Yürütülmesi gereken gemilerin! Oynanması gereken rollerin gölgesinde, insanlığına dair ne anımsıyorsun…  

Türkiye’nin yakın tarih vicdanında hala taze yaralar olarak duran askeri darbeler, toplumsal yüzleşme tarihimizin önemli dönemeçleridir. Ve bugün, şimdi, insanlık durumumuzun yol haritası çıkarılmaktadır. Sivil örgütlenme sesini yükseltir! Heyhat!

Boşluklu belleğimizden çekip çıkardığımız, anlamaya, anlamlandırmaya, sorgulamaya çalıştığımız sözcük; YÜZLEŞMEdir.

Kuşkusuz, Türkiye coğrafyasının, arketipleri ile ilgili bir hikâye zinciri bu. Arketipik öykü, evrensel bir insanlık deneyimini ortaya çıkarır, sonra da kendisini benzeri olmayan, kültüre özgü bir ifadenin içine saklar.

Kendimizi oldurmak, geliştirmek; kişisel malzememizi gözden geçirmek, benliğimizi bütünlemek, yaşamımızı yenilemek, varoluşumuzu anlamlı kılabilmek için, gereken durumlarda kendimizle, gerçeklerle ve hayatla “yüzleşebilmek” gereklidir.

Katlini yanlış yerde arayan, gerçeği göremeyen, öfke ve utancını yanlış yerlere yönelteme hali ya da KÖRLEŞME, bugün yaşamakta olduğumuz toplumun temel aymazlığıdır. Körleşme hali yüzleşme becerisindeki yoksunluktan, yüzleşmekteki korkudan doğar…

Güç koşullarda, durumun adını koymamız, seçim yapmamız, bir yalanı açığa çıkarmamız, bir açmazın üstesinden gelmemiz, soruna hakiki bir neden bulamamız, çetin bir ikilemi çözmemiz gereken durumlarda bizi ayakta tutan, aynı zamanda kendi başlı başına bir “etik” olan, insanın bu yüzleşebilme yeteneği ve becerisidir.

Yüzleşme korkusu dediğimiz, mevcut bilginin ertelenmesidir bir bakıma. Orada içimizde duran bir bilgi ile karşılaşmak, ödeşmek bundan sonuç çıkarmak, çıkardığımız sonuçlara katlanmak ve bu sonuçlarla birlikte yaşamaya çalışmak, hem toplumsal kültürümüzde yoktur, hem tek tek bireylerin yaşantılarında pek görmeye alıştığımız bir yaşama tutumu değildir.

İşte tam burada “özür diliyorum” metni devreye girer. Düşündürücüdür! Tanığı olduğumuz günler; çalkantılı, kaotik, uzakta ışıklı bir hare...