Zamanı geldiğinde!
Alis Harikalar Diyarı’ndan zamana dair bir bölüm;
“Düşünüyorum da, zamanınızı yanıtı olmayan bilmeceler sorarak harcayacağınıza daha iyi amaçlar adına kullanabilirsiniz” dedi Alice.
“Eğer ki Zaman’ı benim kadar iyi tanımış olsaydınız” diye yanıtladı Şapkacı, “O’ndan harcanabilen bir nesne olarak değil, bir kişi gibi bahsederdiniz.”
“Ne dediğinizi anlamıyorum” dedi Alice. “Elbette anlamıyorsunuz!” diye baş salladı Şapkacı kibirli bir tavırla. “Öyle tahmin ederim ki Zaman’la bir kez olsun konuşmamışsınızdır bile.”
Kurtlarla Koşan Kadınlar (Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler) kitabında, Clarissa P. Estes:
“Öteki masallarda (Uyuyan Güzel) uyuyan genç kadın uyanır, prens tarafından öpüldüğü için değil, zamanı geldiği için… Yüzyıllık lanet bitmiştir ve onun uyanma zamanıdır. Kulenin çevresindeki diken ormanı devrilir, kahraman üstün olduğu için değil, lanet bittiği için ve zamanı geldiği için… Masallar bize durmadan şunu öğretir: Zamanı geldiğinde, zamanıdır.”
‘Zamanı geldiğinde’ ne demek? Bir şeyin zamanının gelmesi sanki eli kolu bağlı beklenen edilgin bir durum, nasılsa olacak, bekle! Uyutan masallar bunlar…
Öyle demeyip de bir önermede bulunsak ve: “Eğer dışarı çıkıp ormana gitmezseniz asla bir şey olmaz ve hayatınız da hiçbir zaman başlamaz” desek.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve şiddete karşı mücadele edip her alana taşıyanlar ve yılmayanlar gelince akla başka bir önermede daha bulunsak, Clarissa Estes’yi yeniden anımsayıp:
“(…) yorgun düşen, geçici olarak dünyadan usanan, mola vermekten korkan, durmaktan korkan kadınlar, yol yakınken uyanın! Sonsuza kadar önünüze gelen herkese yardımcı olmanız için size bağırıp duran şu gürültülü gongu battaniyeyle örtün. Geri geldiğinizde eğer isterseniz, üstünü tekrar açmanız için orada olacaktır. Zamanı geldiğinde eve gitmezsek, odağımızı yitiririz. Deriyi tekrar bulmak, giymek, sıkıca düğmelemek, tekrar eve geri dönmek, geri döndüğümüzde daha etkili olmamıza yardım eder. Bir söz vardır: “Eve geri dönemezsin.” Doğru değildir bu. Rahme emekleyerek tekrar giremeseniz de, ruh evine geri dönebilirsiniz. Bu sadece mümkün değil, gereklidir de.” (Kurtlarla Koşan Kadınlar, Clarissa P. Estes)
İki önerme ‘zamanı geldiğinde’ başlığında iki zıt kutup örneği gibi duruyor. Biri gitmeyi, biri dönebilmeyi öneriyor. Nedeni belli, ‘Vahşi Kadın’da anlatıyor Clarissa; “Hepimiz vahşiye özlemle doluyuz. Bu özlemin kültürel olarak onaylanmış pek az panzehiri var. Bize bu tür bir arzudan utanç duymamız öğretildi. Uzattığımız saçlarımızı duygularımızı saklamak için kullandık. Ama Vahşi Kadın’ın gölgesi gündüz ve gecelerimiz boyunca pusuya yatmış bir halde hâlâ varlığını sürdürmekte. Nerede olursak olalım, arkamızda tırıs giden bu gölge kesinlikle dört ayaklı.”
Evi, içine, ruhuna diye okuyoruz. Eve geri dönemezsin, doğru
değildir bu.
Soruyu başka yönden sorayım; “Zamanı gelince, zamanıdır,” örneğin doğa katledildikten sonra mı?
Doğa, insanın doğusunda kalan, zamandan arındığımız zamansız bir kıtadır” der Sema Kaygusuz.
Doğayı korumanın, doğayı katledenlerle mücadele etmenin vakti yoktur. Çünkü iktidar oyalar, Roland Barthes’dan anımsayalım: “Bekletmek her iktidarın değişmez ayrıcalığıdır.” Çünkü kapitalist yabancılaşma zaman üzerinde de tahakküm kurar. Emek üzerine kurduğu hegemonya sayesinde insana haz ve itiraz zamanı bırakmaz.
O halde soruyu ‘zamanı geldi de geçiyor’ anlamında sormalı. Siyasette daha fazla sorumluluk almanın bilinci ve eylem şimdi değilse ne zaman? Munzur, Kazdağları, Hasankeyf, Salda Gölü için şimdi değilse ne zaman?
Yoksa;
“… Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır…” (Murathan Mungan)