Google Play Store
App Store

"Karel Çapek, Semenderlerle Savaş romanında içinde bulunduğumuz dünyada savaşları, adaletsizlikleri daha birçok sorunu tartışan ve bugünü de sorgulayan bir romanla karşı karşıya bırakır bizi."

Zamansız bir uyarı

İlke KAMAR

1936’da yayımlanan Karel Çapek’in Semenderlerle Savaş’ının ardından neredeyse yüz yıla yakın bir zaman geçti. Buna rağmen romanın etkileyici gücünü koruması sadece içeriğiyle değil, biçimsel açıdan da farklı anlatı sunmasında saklı. Epik-absürt öğeleri ve kara mizahı barındıran romanın bir diğer önemli tarafı ise alegorik okumaya karşı direnci, bugün de geçerliliğini koruyan evrensel hicve sahip olması.

Jaguar Kitap’ın, Ekin Uşşaklı çevirisiyle okurla buluşan romanın metaforik göndermeleriyle kapitalist sistemin ürettiği totalitarizm ve sınıf ayrımına görünürlük kazandırdığını söylemek mümkün. Yazar bunu yaparken çok ciddileşmeden ironik bir yaklaşımla derinlikli yapı kurar. Üç bölümden oluşan roman distopik, fantastik ve bilimkurgu öğeleri de taşıyan içeriğiyle dikkat çeker diyebiliriz. Andrias Scheuchzeri, Medeniyetin Aşamaları, Semenderlerle Savaş bölümleriyle roman, güçlü bir sorgulama önerir. Diğer bir ifadeyle kışkırtıcı bir metin vardır karşımızda.

Semenderlerle Savaş’ın Kaptan van Toch’un, semenderleri keşfetmesiyle başladığını görürüz. Bu keşif kısa sürede semenderleri gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası yapar.

Olaylar ilk bakışta zeki bir semender türünün, insan tarafından nasıl sömürüldüğü ve dönüştürüldüğü üzerinde gelişir. Fakat Çapek ’in kapitalizmi, faşizmi, gazeteciliği, bilimsel çalışmaları, Nazileri, Amerikan sinemasını, müziği, sanatı yani insanın yarattığı ‘medeniyeti’ birçok açıdan eleştiren tutumu hemen hemen her sayfada kendine yer bulur. Yazar dış dünyanın güç dengesini insan ile semenderler arasındaki acımasız ilişki üzerinden teşhir eder. Hatta ‘insan türü’ bu haliyle yeryüzünde var oldukça, çatışmaların, sömürünün asla bitmeyeceğini tehlikeli ve yıkıcı olasılıkların hep ihtimal dâhilinde olduğunu söyler.

Çapek bunu yaparken didaktik bir anlatım kullanmaz, kendine has zaman, mekân ve dil yaratır. Roman boyunca yarattığı atmosferi güçlü kılmak için günlük yaşamın kargaşasıyla konuşur çoğu kez. Haberler, diplomatik yazışmalar ve basın açıklamaları metne öyle bir şekilde dâhil olur ki okuyucu yazarın yarattığı dünyada yerini alır.

Olaylar Hint Okyanusu’ndaki uzak bir adada başlar. Van Toch adında deniz kaptanı zeki semenderlerden oluşan tür keşfeder. Semenderler istiridyeyle beslenmektedir. Yaklaşık dört metre boyundaki semenderler istiridyeleri çok sevseler de küçük elleri, istiridyeleri açmakta zorlanır. Kaptan van Toch’un sahip olmak istediğiyse istiridye içindeki incilerdir. Karşılıklı çıkarı görmüştür Kaptan, gerisi ‘organizasyondan’ başka bir şey değildir. Öyle de olur. Semenderlerle bir pazarlık yapar. Onlara istiridyeleri açmak için bıçak kullanmayı öğretecektir. Bu semenderlerin beslenmelerini kolaylaştıracak, Van Toch da incileriyle büyük bir servet yapacaktır. Semenderler üzerine çalışmaya giderek daha çok yoğunlaşır, onlarla kurduğu dilsel birlik günden güne gelişir. Kültür aktarımıyla birlikte semenderler evcilleşmeye başlar. Küçük bir sorun kalmıştır. Semenderlerin baş düşmanı köpekbalıkları… Bu sorun Van Toch’un fazla zamanını almaz. Kaptanın onlara verdiği bıçak ve semenderlerin cesareti sorunu çözer. Artık düşman ortadan kalktığına göre üretim başlayacaktır. Bununla beraber okyanusun ortasında bu üretim organizasyonu için bir ‘girişimciye’ ihtiyaç vardır. Hem dünyanın tüm denizleri dururken bir yerde kalmamak gerekir. Ve Çapek bizleri Bay Bondy ile tanıştırır. Van Toch heyecanla Bondy’e planını anlatır: “Kertenkeleler açık denizi kendi başlarına aşamıyorlar. Bir süre yüzdükten sonra bir süre de deniz tabanında paytak paytak yürüyorlar, ama derinlik artınca basınç onlara fazla geliyor. Yumuşak bir yapıları var, anladın mı? Ama bir tank, bir çeşit su konteyneri bağlayıp, onları taşıyabileceğim bir gemim olsa… Anladın mı? Onlar inci avlar, ben de onlara bıçak, zıpkın ve ihtiyaçları olan diğer gereçleri sağlarım.”

Semenderler hem ucuz işgücü hem de akıllı yaratıklardır. Artık birçok alanda çalışmaya başlar. Kendi sanatlarını yaratma, bilimsel çalışma yapma da bayağı yol alırlar. Bu durum güç dengelerini de değiştirir iki tür arasında.
Çapek kültürden kopmuş bir teknolojiyi, gelişmeyi engelleyen büyük tehlike olarak görse de roman boyunca bizlerin bildiği/bilmediği birçok düşünceyi, olayı romana dâhil eder. Temelde köle-efendi metaforunu insan ve semenderler üzerinden kurarken dönemin, daha önemlisi var oluşumuzdan beri birçok sorunu da göstermeyi yeğler. Bazen İngiltere siyasetçilerinin kibrini, bazen de kendi içinde yaşadığı toplumun ‘denize sınırı bulunmamasından duyduğu rahatsızlığı hicveder. Romanda en dikkat çekici olan yazarın dil ile kurduğu bağ. Zaten olaylar Van Toch’un semenderlerle konuşmayı öğrenmesi ile başlar. Çapek, ‘dilin’ sömürüde nasıl araç olarak kullanıldığını gösterir bize. Onun için dil zihinsel etkinliğin ötesindedir, bizlerin yarattığı her şeyi kapsar. Çapek birçok ideolojik yaklaşımı da karakterleri üzerinden eleştirir. Onlardan biri de filozof Wolf Meynert’tır:

“Semenderler dünyasının insan dünyasından daha mutlu olacağına şüphe yok; birleşik homojen ve her yerde aynı ruh egemen olacak. Bir semenderin dili, fikirleri, inancı ya da yaşamdan beklentileri bir diğerinkinden farklı olmayacak. Aralarında ne kültür ne de sınıf farklılığı olacak; yalnızca iş bölümü olacak. Ne efendiler ne de köleler olacak; çünkü onların yaratıcısı, yöneticisi işvereni ve ruhani kılavuzları olan Büyük Semendere hizmet edecekler. Tek bir ulus tek bir kast olacak. Bizimkinden daha iyi daha mükemmel bir dünya olacak onlarınki. Tek muhtemel “Mutlu Yeni Dünya” bu olacak.”

İyi insanlar sorumluluk almalı

Çapek’in roman boyunca yaşanan olayları değerlendirirken bireylere yüklediği sorumluluk ise dikkate değer. Bir anlamda iyi insanların dünyanın daha kötüye sürüklenmesine karşı tavır alabileceğini söyler. İçinde bulunduğumuz dünyada savaşları, adaletsizlikleri daha birçok sorunu tartışan ve bugünü de sorgulayan bir romanla karşı karşıya bırakır bizi. Tüm bunlar anlatılırken gücü elinde bulunduranların üstünlüğünü ve kibrini anlayabilmek açısından nitelikli bir okuma sunuyor demek mümkün.