“Virginia Woolf’un odası vardı. Proust’un kapalı pencereleri. Marguerite Duras’ın sessiz evi. Dylan Thomas’ın mütevazı kulübesi. Hepsi kelimelerle dolacak boşluk peşinde”

Zihni sürekli keşfetmek

ESİN NİSAN YILDIRIM

Patti Smith’in iç dünyamda nasıl bu denli özel bir yer edindiğini henüz kavrayabilmiş değilim. Her şey nasıl başladı, çıkan kitaplarına, albümlerine anında sahip olma isteğini nasıl duydum, az önce belirttiğim gibi, bilemiyorum. Bir fikrim var elbette ama bulanık. Yoğun ve anlatılamayan bir bağ... Adanmışlık’a da aynı heyecanla, aynı merakla yöneldim. Smith’in diğer kitaplarına oranla daha kısa ve farklı bağlamlarda değerlendirilebilecek olan bu eseri, bizi muğlak bir yolculuğa çıkararak yazarın zihninde oluşan imgelemlerden geçirmeyi başarıyor.

“Neden yazıyoruz? Hep bir ağızdan haykırıyor koro:

Çünkü öylece yaşayıp gidemeyiz.”

‘Neden yazarız?’

KİTABIN ANA METNİ 'ADANMIŞLIK'

Smith’in üzerinde düzeltme yapmadan, kalemine nasıl geldiyse öyle bıraktığı, bir çeşit kendi bilincinin akışını sergilediği bir hikâye. Aslında hikâye kelimesi de tam olarak anlatmaya yetmiyor. Az önce de kullanmış olduğum izlenim kelimesini seçmek daha doğru olur. Belli izlenimler birbiri üzerine eklemlenerek yazarın bu metnini bir olay örgüsü içerisinde şekillendiriyor. Belirsizliği, soru işaretlerini kucaklıyor, bir şeylerin anlam ifade etmesi için illa neden-sonuç bağlamına oturtulmak zorunda olmadığını fark etmemizi sağlıyor. Bir şey, ki bu bir metin olabilir, bir yaşantı ya da bir insan, neyse odur. Sırf belirsiz ya da daha öncekilerden farklı diye kendi kafamızda kurduğumuz o anlamı okuduğumuz -ya da yazdığımız- metne giydirmek, belki de onu özünden uzaklaştıran ve yozlaştıran bir şeydir. Smith’in diğer kitaplarından farklı olmasına rağmen Adanmışlık’ta hâlâ o belli belirsiz, aralara serpiştirilmiş Smith üslubu bizlere değiyor. Yazar, kitapta da ifade ettiği gibi bu öyküyü olduğu gibi bırakmak, o nasılsa öyle sergilemek istiyor. Düzeltmek, ekleme ya da çıkarma yapmak, belli bir forma sokmak istemiyor. Yazma sürecinin nasıl geliştiğini sorgulamamıza neden olması kitabı özel kılıyor. Smith yazdıklarındaki belirsizliğin, dolayısıyla kendi öz farkındalığı güçlü bir sanatçı olduğunu bizlere tekrar hatırlatıyor. Sorgulamayı ve anlamaya çalışmayı asla bırakmıyor. Bir sonuç almasa bile önemli olanın soru sormak olduğunu biliyor. ‘Neden yazarız?’ gibi basit görünen ama birçok farklı bileşeni içinde barından o soru da dâhil.

“Yazdıklarımı neden değil ama nasıl yazdığımı veya esas yolumdan niçin bütünüyle saptığımı irdeleyebilirim. İnsan bir suçlunun izini sürerek ve onu bir güzel yakalayarak suçlu zihniyetini anlayabilir mi gerçekten?

Nasıl ile nedeni birbirinden ayırabilir miyiz gerçekten?”

"O İLHAM PERİSİ"

Hepsinin ötesinde, neden yazarız? Yazarın tabiriyle ‘o ilham perisi’ bizi vurduğunda aslında neyi anlatırız? Yazdığımız ve çok basit gibi görünen bir metnin aslında kendine özgü bir şifresi mi vardır? Şayet ki varsa, dikkatli bakarsak ne kadarını görebiliriz? Okur olarak bizler, bazen yazarların, yazdıkları hakkında çok net bir fikri olduğu yanılgısına düşebiliriz. Düşüyoruz. Fakat yazmak gerçekten de böyle bir eylem midir? Ya kelimeler durdurulamaz bir şekilde hücum ediyorsa? Ya yazılmayı diretiyorlarsa? Ya gerçekten çok ısrarcıysalar? Bu olasılıklar uzar gider. Özünde demek istediğim, yazılan şeyin farkına yazarken varılamayabiliyor. Yazdıktan sonra, uzun süre geçince anlaşılıyordur belki. Çünkü elimize kalemi aldığımızda ya da bilgisayarın başına geçip yazmaya başladığımızda, aslında hiç farkında olmadığımız tetikleri çekiyoruz. Çekilmeyi beklenen, bize o tetiği çekmemizi direten karşı konulmaz bir mekanizma var. Nerede bilemiyoruz, onu göremiyoruz. Ama yapıyoruz. Buna zorlanıyoruz. Yazmak, insanın kendini bile şaşırtan, insanı tekrar tekrar kendine döndüren ve sorgulamasını sağlayan büyülü bir araç olabiliyor. Belirsizliklerle dolu, çok katmanlı ve yazarın kendisine bile sürpriz gelen cümlelerle dolu… “Virginia Woolf ’un odası vardı. Proust’un kapalı pencereleri. Marguerite Duras’ın sessiz evi. Dylan  omas’ın mütevazı kulübesi. Hepsi de kelimelerle dolacak bir boşluk peşinde.”

"RÜYA GİBİYDİ!"

Üslup olarak inceleyecek olursak, yazarın önceki kitaplarına pek benzemeyen -ve yazarın böyle bir çaba içerisinde olmadığı- daha belirsiz bir anlatımı var. Hayattaki bazı şeyleri ‘Rüya gibiydi!’ diye tanımlıyoruz. Bu kiminin zihninde çok olumlu bir anlama geliyor. Fakat benim zihnimde, en azından bana kalırsa, bir şeye ‘rüya gibiydi’ diyebilmek onun ne kadar belirsiz, kaygan, ele avuca sığmayan bir şey olduğu çağrışımını yapıyor. Kitabın üslubunu bir düşe benzettiğim için bu açıklamayı yapma gereği görüyorum. Yakalanamayan, kalıba sokulamayan, zaman ve mekândan bağımsız bir üslup… Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da dediği o ‘Yekpare geniş bir anın parçalanmaz akışında’ yazılmış, düşsel bir kitap. Metnin ayrıntılarından çok atmosferine girebiliyor, onu soluyabiliyoruz. Diğer kitaplarını pek andırmamasına rağmen, üslup açısından benzer havayı koklayabiliyoruz. Smith, bunu pek belli etmeden yapıyor. Çünkü yazdığı metni neden yazdığını -yukarıda belirttiğim gibi- o da sorguluyor. Ve metnin olduğu gibi kalmasına müsaade ediyor. Kitabın ilk bölümü olan ‘Zihin Nasıl Çalışır’da Smith bu durumu şu şekilde açıklıyor: “Adanmışlık’ın yazıldığı gibi kalmasına müsaade ettim. Onu sen yazdın, dedim kendi kendime. Şimdi Pilatus gibi elini eteğini çekemezsin. Bunların felsefi, hatta psikolojik kaygılar olduğuna hükmettim. Belki Adanmışlık yalnızca ne ise odur, dünya görüşüyle kısıtlanmamıştır. Veya belki izi sürülmez havadan türetilmiş bir metafordur. Vardığım nihai sonuç bu ve bu, hiçbir manası olmayan bir sonuç.”

Ve belki de hiçbir sonuca varmak zorunda değilizdir. Belki de sorularla boğuşmak, zihnin sınırlarını keşfetmeye çalışmak, bulmak istediğimiz cevaplardan değerlidir. Patti Smith de çok eski bir röportajında, buna benzer bir cümle kurmuştu. Zihnin sürekli keşfedilmesi gereken bir ülke olduğundan bahsediyordu. Yazının ilk cümlesindeki sorunun cevabına biraz daha yaklaştığımı görebiliyorum. Patti Smith sanırım benim için bu yüzden özel: Zihnin özgürleşmesinin sembolü o.

zihni-surekli-kesfetmek-529136-1.