Google Play Store
App Store
Zimmermann Göbeklitepe'yi ve yanlış bilinenleri anlattı: Göbeklitepe hakkında bilgi kirliliği var

GÜLDANE PEKDOĞAN
Antropolog

İnsanlık tarihi hakkında bildiklerimizi yeniden düşünmemizi, döneminin inanç dünyasını, düşünsel zenginliğini, toplumsal düzeni anlamamızı sağlayacak şaşırtıcı, çeşitlilik ve zenginlikte bulgu ile buluntuya rastlanan Göbeklitepe’de karşımıza en çok çıkan figürleri, bilinen genel doğruları Bilkent Üniversitesi’nde Arkeoloji bölümünde öğretim üyesi Doç. Dr. Thomas Zimmermann’a sorduk.

Göbeklitepe keşfinin en önemli tarafı o dönemde yaşayan insanlara dair bildiklerimizi kökten değiştirmesi. 12 bin yıl önce yaşayan bu insanlar sandığımız gibi ilkel, basit bir yaşam tarzıyla yetinmemiş zimmermann-gobeklitepe-yi-ve-yanlis-bilinenleri-anlatti-821647-1.aksine anıtsal mimari yapıları ve sembolik dünyalarıyla oldukça geniş bir dönemi yaşamışlar. Bu semboller arasında Latince anguis ya da serpens denilen sürüngen türüne sıkça rastlanması üzerine neler söylenebilir?

Erken Holosen’de, yani 12.000 sene önce yaşayan avcı-toplayıcıların çok zengin bir kültür birikimine sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. “İlkel” olduklarının tam tersine, Geç Pleistosen, yani geç buzul çağında, Avrasya ve Yakındoğu'da yaşayan topluluklar, bize örnek olarak mağara sanatı, “Venüs” denilen kemik ve taştan yapılan figürler, ve Güney Sırbistan’dan bilinen monumental ahşap heykeller bıraktı. Bununla birlikte, bu toplulukların yaşam tarzının bizim vücutsal ve algısal özelliklerimize çok daha uygun olduğunu ve beslenme alışkanlıklarının, ilk tarım ve hayvancılık uğraşan topluluklardan daha sağlıklı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Göbeklitepe’de en sıklıkla rastlanan rölyef motifi hakikaten yılandır. Söz konusu olan yılanın kafası hep büyük üçgen şeklinde olduğu için onun cinsi muhtemelen Levant Viper olarak tanımlanabilir. O zaman o bölgede çok yaygın olan, ama şimdi aynı bölgede çok nadir rastlanan ve tükenmek üzere olan zehirli bir türdür. Bu üçgen kafalı yılan motifi sadece dikilitaşlar üzerinde karşımıza çıkmıyor. Taş kaplarda, kemikten ve taştan yapılan küçük objelerde görmek mümkün.

Göbeklitepe'de karşımıza en çok çıkan figürlerden biri yılan figürü. Yılan figürünün evrensel olarak doğaüstü güçlerin, tanrısal enerjinin, erkek ve kadın cinselliğinin simgesi olması gibi bilgileri düşünerek Göbeklitepe için ne söylenebilir?

Çağlar boyunca yılan motifi çok farklı anlamlar taşıdı ve kimi zaman olumlu, kimi zaman olumsuz, kimi zaman iyi ve kimi zaman da kötü bir arka hikâye yüklendi. Göbeklitepe söz konusu olunca orada rastlanan hayvan motiflerinin çoğu gibi yılan da tehlikeli bir hayvan türünü temsil ediyor. Orada görebileceğiniz akrep ve örümceklerde olduğu gibi bunların fonksiyonu ya bir korku ve iğrenme yaratabilecek simgesel bir faktör, ya da bir "uyarı işareti" olarak algılanabilir. Çünkü yılan, evrim tarihimizde bizim gibi iki ayaklılar için doğada en büyük düşmanlardan birisiydi. Bazı paleozoolojik ve paleoanthropolojik teorilere göre görme yeteğenimiz ve bazı parmak işaretleme jestlerimiz yerlerde yılanlar görmek, tespit etmek ve uyarmak için genişlemiş olabilir.

Dikilitaşlardaki farklı motifler ve tekrar eden sembollerin sadece süsleme amacıyla kullanılamayacak kadar yoğun olduğu, bu motiflerin süslemenin aksine öyküsel özelliğe sahip hatta mitolojik bir içeriğe sahip olabileceği düşünülebilir mi? Bu sembollere dair neler söylenebilir?

Bildiğiniz gibi Göbeklitepe hakkında müthiş bir bilgi kirliliği var. Çeşitli medya kanallarında uzaylılardan bir kozmik felaketten Atlantis'e kadar her türlü uç teorileri takip edebilirsiniz. Arkeologlar olarak bu bilgi kirliliğini düzeltmek en mühim görevimiz olmalı. Başlangıç için, bazı dikilitaşlarda (dikilitaşların çoğu sade ve herhangi bir bezeme içermiyor!) uygulanan motiflerin yapısı, boyutu ve işlevsel kalitesi dikilitaştan dikilitaşa değişiyor. Demek ki tek bir "taşçı ustası" tarafından değil, zamanla yetenekleri çok farklı olan kişiler tarafından uygulanmıştı. Benzeyen T-şekilli dikilitaşalar ve bezemeler Nevalı Çori ve Karahan Tepe gibi buluntu yerlerinden de biliyoruz, ama şimdiye kadar Göbeklitepe bu konuda en zengin ören yeridir. Uygulanan motiflerin ortak noktası vahşiyet ve korkudur -ve ilk kazı başkanı olan rahmetli Klaus Schmidt bunu baştan işaretlemişti!-. Hayvanların çoğu saldırmaya hazır olan erkil etoburlar ya da zehirli sürüngenler olarak tasarlanmıştı. Altyapısında o dönemdeki doğada yaşanan bazı maceralar yatmış olabilir, ama genel olarak Göbeklitepe'yi kesinlikle bir ferah, tefekkürü tetikleyen bir yer olarak düşünmememiz gerekiyor. Bu meşhur dairesel yapıları, saklı ve üstü kapalı olduğu için, içi kapkaranlık bir korku tiyatrosu olarak düşünmek daha doğru olabilir.

Şu ana kadar Göbeklitepe'de yapılan çalışmalarda ateş, ocak, yemek pişirme alanı gibi domestik faaliyetlere ya da tarım-hayvancılığa dair bir iz bulunamadı. Bu da burada büyük bir toplumun sürekli kalmadığına işaret ediyor diyebilir miyiz?

Son dönemde yapılan araştırmalara göre sizin yok olarak bahsettiğiniz domestik faaliyetlere ilişkin buluntulara rastlandı; ancak görünen odur ki burada faaliyette olan topluluk, klasik anlamda "neolitik", yani tarım ve hayvancılıkla uğraşan bir topluluk değil, "eski usül" bir avcı-toplayıcı kuşaktı. Göbeklitepe'de görevli olan değerli meslektaşların gerçekleştirdiği araştırmalara göre, burada, her ne kadar tarım olmasa da, erken neolitik bir köyün izlerine rastlandı. Yani Göbeklitepe'deki topluluk bu yeni ve son derece riskli yaşam tarzına adım adım geçmeye başladı, ama bir tarafta da bu muhafazakâr eril gelenekleri devam ettiriyorlarmış gibi. O yüzden Göbeklitepe'yi genel kullanılan anlamda bir "başlangıç noktası" olarak tanımlamak çok doğru olmayabilir. Biz herhalde bir avcı-toplayıcının kültür döngüsünün son kalesiyle karşı karşıyayız.

Bugüne kadar bildiklerimiz insanların böyle bir yapı inşa edebilmesi için tarıma başlayıp yerleşik hayata geçmiş olması gerektiğini söylüyordu ancak Göbeklitepe'de yaşayan insanların avcı-toplayıcı bir yaşam tarzından, yerleşik hayata, çiftçi-üretici düzene geçmek üzere olan son avcı toplayıcı gruplar olduğu söylenmekte bu bilgilere göre Göbeklitepe için neler söyleyebiliriz?

Çok önemli bir noktaya değindiniz. Çeşitli medyada dolaşan Göbeklitepe hikâyelerinin en ciddi sıkıntılarından birisi, güncel araştırmalar ve sonuçların bilinmemesi ya da bilerek yok sayılması. Örnek olarak artık bir "mabet" ya da "dinlerin doğduğu yer" den bahsetmek, arkeolojik gerçekleri yansıtmıyor. Daha önce bahsettiğim gibi, bu özel yapılar, katı, muhafazakâr, erkil bir topluluğun, "gizli bir örgüt" olarak yeni genç avcıları hazırlamak için bir araya geldikleri özel bir alan olabilir. Zaten Göbeklitepe'de uygulanan ikonografiyi, yeni neolitik dönemde mevcut olan, çok farklı temalar içeren sanat dünyasına bağlamak pek mümkün olmuyor. Göbeklitepe, önceki göçebe avcı-toplayıcı kültür döneminin zirvesine daha yakın gibi. Geçen senelerde bu bölgede yoğunlaşan araştırmalar gösteriyor ki, Göbeklitepe tek değildi. Önümüzdeki senelerde bu erken Holosen döndemden kalma "kaleler" karşımıza çıkabilir.


ZIMMERMAN KİMDİR?

Doktorasını 2006’da Regensburg Üniversitesi’nden alan Doç. Dr. Thomas Zimmermann, 2003’ten beri Bilkent Üniversitesi’nde Arkeoloji bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Göbeklitepe ve o dönemin temel sosyokültürel değişiklikleri Dr. Zimmermann’ın güncel araştırma konusudur.