Zorlu bir serüvenin ardından eve dönmek

ÇİĞDEM YALMAN KOPAN

Nereden hatırlıyor bu kadar şeyi?

Hatırlar… Sen hatırlamıyor musun mesela çocukken bakkaldan aldığın bir şekeri?
Hatırlamak benim için bir uğraştan ziyade hep içten gelen bir şey olmuştur. Bir pazar kahvaltısında veya havadan sudan sohbet ettiğimiz bir telefon konuşmasında geçmişten sahneler takılır dilime, öyle kendiliğinden.

Oysa insanlar hatıraların aklın bu kadar yüzeyinde dolaşmasını hoş görmez çoğu zaman, ânı kaçırdığımdan endişe ederler. Ama şimdi, yedi cepli tulumunun her bir cebine çiçek dolduran bu çocuğun anlattıkları, 30 yıldır tek başıma oturduğum bir odanın kapısını araladı. Bir ses “Hatırlamak, iyi ve kötü olmasından bağımsız, bir şekilde ‘çarpıcı’ olmuş bir anı akılda tazecik tutmak bir sorun değil,” dedi. Sorun değil ve hatta bu durum, başka, yeni, daha önce denenmemiş bir yolun habercisi bile olabilir, diye yanıtladım o sesi. 

“Çocukluk anılarını rüyalara benzetiyorum. Dağınık ve güçlü bir takım imge ve duygulardan oluşuyorlar.” 

Tolga Gümüşay, Günışığı Kitaplığı’nın Köprü Kitaplar koleksiyonundan yayımlanan son kitabı üzerine yaptığı bir röportajında sadece bu iki cümle ile zihnimi ele geçirdi. Daha fazlası için “Ceplerine Çiçek Dolduran Çocuk”u elime aldım, sayfalarına daldım. Bir söz, bir şarkı, bir film sahnesi bazen sizi hiç zahmete sokmadan birebir duygularınızın adımlarını takip eder ve bulur ya sizi, işte bu kitap da kilometreleri aşıp öyle buldu beni.

“Ceplerine Çiçek Dolduran Çocuk” 11 kısa hikâyeden oluşuyor, bunlara zincirleme anılar bütünü desem daha doğru olur. Bu kitabı okurken nerede olursanız olun yanınızda bir pencere beliriyor, oturduğunuz yer tekli bir berjere dönüşüyor, hemen yanınızda bir fiskos sehpa, üzerinde bir kutu mendil -bazı sayfalarda ihtiyaç duyacaksınız ona-, belki bir fotoğraf albümü, eski bir eşya, bir zamanlar pek değerli olan, şimdilerde evin bir köşesinde unutulup gitmiş bir kutu, tanıdık bir koku, bir ses, bir film sahnesi, bir arkadaş ismi… 

Yazar, zihninde akıp giden bir nehirden değerli taşlar çıkarıp paylaştıkça ben de kendi zihnimdeki sulara eğilip dipteki değerli taşları görmeye başlıyorum. Tekrar çocuk oluyorum ki zihnim de buna dünden hazır zaten. Yazara bir açık mektup mu yazsam, diye düşünüyorum. 

“Mahvettiniz beni…” ile başlayan. Yer yer minnet dolu; kişiler, mekânlar değişse bile “aynısı bana da oldu…” diye devam eden. “İçimde bir odanın penceresi aralandı, içeri biraz hava girdi. Çocukluğunuza yaptığım bu yolculuktan büyük keyif aldım,” diye sonlandırırdım mektubumu.

Yer yer gözyaşları, fazlasıyla tanıdık hisler, tanıdık isyanlar ve tanıdık heyecanlar ile okudum. Derin bir nefes ile bitirdim. Şimdi içimde hiç karşılaşmadığım birinin ilk yıllarına tanık olmanın garip sevinci var.

Sizi çocukluğunuza döndürecek bir yolculuğa hazır mısınız? Tolga Gümüşay’ın Bursa’dan Erzurum’a; askeri lojmanlar arasında geçen çocukluğundan kesitler sunduğu bu kitapta çocuk gözünün nasıl gördüğünü, çocuk kalbinin nasıl hissettiğini yeniden hatırlayacaksınız. Belki ihtiyacımız olan tam da budur.

Yaşasın çocuk kitapları.