Almanya, Nazi avcısı ve antifaşist gazeteci Beate Klarsfeld’e “Federal Liyakat Nişanı” verdi. Beate Klarsfeld, CDU Genel Başkanı ve Başbakan Kiesinger’in de Hitler’in partisine üye olduğunu kanıtlamış, hatta onu tokatlamıştı…

50 kırmızı gül daha

Beate Klarsfeld’in yanında eşi Serge Klarsfeld de bu nişana layık görüldü. Yıllardır faşist savaş suçlularının adalet önüne çıkarılması mücadelesi veren karı koca Klarsfeldler’e bu ödülün daha önce verilmemesinin tek nedeni Beate’nin bir Alman başbakanı tokatlamış olması.
Önce bu tokat olayını anlatalım. Hıristiyan Demokrat Parti’nin (CDU) 7 Kasım 1968 tarihli Berlin kongresi herhangi bir olağanüstülüğün yaşanmadığı bildiğiniz bir genel kuruldu. CDU Genel Başkanı ve Başbakan Kurt Georg Kiesinger de divanda oturuyordu. Biri mikrofonda konuşuyor, divanın etrafında görevliler dikiliyor, ortalıkta gazeteciler dolaşıyordu. Birden divana yakın oturanlar bir tokat sesi duydu.
Konuşmacı sustu, salon bir anda sessizliğe büründü. Herkes tokat sesinin geldiği divana bakıyordu. Genç bir kadın Kurt Georg Kiesinger’in başına dikilmiş, “Nazi, Nazi, Nazi” diye bağırıyordu. Tokadı yiyen Kiesinger, tokadı atan da gazeteci Beate Klarsfeld’di.
Beate Klarsfeld, Başbakan Kiesinger’i neden tokatlamıştı ve neden böyle bağırıyordu? Olayı Beate Klarsfeld’in ağzından dinleyelim:

NAZİLERE KARŞI GENÇLİĞİN SEMBOLİK TOKADI
“Bu kendiliğinden gelişen bir eylem değildi. Tam aksine çoktandır planlanan bir eylemdi. CDU kongresinde bir derginin fotoğrafçısı bana basın kartını verdi. Divana doğru gidip görevliye ‘diğer taraftaki bir meslektaşa bir şey söylemek için geçmem gerektiğini’ söyledim. Böylelikle Kiesinger’e yaklaşabildim, ama sadece arkadan. Sonra onu elimin tersiyle tokatladım, sol elimle. Kulağından çok gözüne rast geldi. Bu Nazi nesle karşı gençliğin sembolik tokadıydı…”
İşte bu “Nazi nesle karşı gençliğin sembolik tokadını atan” genç kadın Beate Klarsfeld, şimdi Almanya’nın tek liyakat nişanının sahibi. Beate Klarsfeld’i 2012 yılında yani bu tokattan tam 44 yıl sonra, Almanya Sol Parti (Die Linke) cumhurbaşkanı adayı göstererek onurlandırmıştı.
Beate Klarsfeld o zaman şöyle demişti: “Almanya’nın faşist parti üyeliği olsa da başbakanını tokatlamam sağcılar tarafından hiç unutulmadı. Yıllardır Nazi avcısı olarak uğraşmamın karşılığında Almanya’dan hep olumsuz tepki aldım. Sol Parti’nin beni aday göstermesi büyük bir onurdur…”

HEPSİ KOMÜNİZM PROPAGANDASI
Şimdi Beate Klarsfeld’in ve tokatladığı Başbakan Kurt Georg Kiesinger’in hayat hikâyesine bakalım.
Kısa süren “Nazilerden arındırma yasası ve uygulamasına” rağmen, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Hitler’in Nazi Partisi üyesi birçok kişi Almanya’da devletteki yüksek mevkilerini korudu. Nazi Partisi üyesi ve faşizm döneminde Hitler’in gönüllü yardımcısı birçok politikacı, savaş sonrasında başka partilerde ve devlet yönetiminde kariyer basamaklarını tırmanmaya devam etti. Faşizm zamanında görev yapan politikacı ve yüksek memurlar, Nazi geçmişini ya saklıyor ya Nazi Partisi’ne “mecbur kaldığı” için üye olduğunu belirtiyor ya da o zaman partideki veya devletteki görevinin “bir önemi olmadığını” söylüyordu.
Kiesinger de Nazi olduğu ortaya çıkınca “Naziliği” ile ilgili sırasıyla yukarıdaki gerekçelerin hepsini sıraladı. Üstüne “bunların hepsinin komünizm propagandasından başka bir şey olmadığını” iddia etti. Almanya’da konuyla ilgili yayın yapmak bile yasaklandı. Kiesinger’le ilgili bilgiler ABD’de ya da Fransa’da yayınlanıyordu.
Fransa kaynaklı haberlerin çoğunu da babası toplama kampında öldürülen genç avukat Serge Klarsfeld araştırıp ortaya çıkarıyor, Alman vatandaşı gazeteci eşi Beate Klarsfeld de kendisine yardımcı oluyordu. Kiesinger’in Nazi Partisi NSDAP’deki üyelik numarası 2633930 idi.

DOĞRUDAN GOEBBELS'E BAĞLIYDI
Kiesinger iddia ettiği gibi Nazi döneminde önemsiz bir görevde çalışmış, istemeden Nazi Partisi’ne üye olmuş biri değildi. Tam tersine Kiesinger’in Nazi döneminde Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbels’e doğrudan bağlı, inanmış bir Nazi olduğu belgelerle ortaya çıkmıştı.
1904 doğumlu olan Kiesinger, maddi durumu iyi olan bir avukatken 1940 yılında Hitler güçlerine katılmış, Dışişleri Bakanlığı’nda yabancı yayınları takip etmek ve etkilemek için oluşturulan bölümün başkan yardımcılığına getirilmişti. “Düşman yayınları” izlemekle görevli olduğu için propaganda bakanı Goebbels’e direkt bağlıydı. NSDAP’ye üyeliği ise savaş koşullarında mecburiyetten değildi, 1933 Şubat’ında ortalıkta henüz savaş falan yokken üye olmuştu.
Kiesinger, eski Nazi olduğu bilindiği halde, 1966 yılında hem de sosyal demokratlarla kurulan koalisyon hükümetinde başbakan oldu ve 1969’a kadar görevde kaldı.

PROTESTO İÇİN ALMAN VATANDAŞLIĞINDAN ÇIKTI
Heinrich Böll başta olmak üzere Almanya’nın etkili birçok sol aydın ve yazarı Kiesinger’in başbakanlığına karşıydı. Protestolar sadece solcularla sınırlı kalmıyordu. Sağ – muhafazakâr kesimin etkili isimlerinden filozof Karl Jaspers ve eşi “eski bir Nazinin başbakan olduğu bir ülkenin vatandaşı olmak istemedikleri için” Alman vatandaşlığından çıkıp İsviçre vatandaşlığına geçti.
Hoş Alman aydınlar Kiesinger’i protesto etti de ne oldu? 68 hareketine karşı ilk olağanüstü hal uygulamalarını çıkarmak da Kiesinger’e nasip oldu. Olsun, onu tokatlamak da Beate Klarsfeld’e…
Tokattan sonra Heinrich Böll kamuoyunda ciddi ses getiren sembolik bir davranışta bulundu ve Klarsfeld’e 50 kızıl gül gönderdi. Bazı aydınlar, Klarsfeld’i “Başbakana fiziki saldırıda bulunulamaz” Böll’ü de “abartılı” diye eleştirince Böll, Klarsfeld’e 50 gül daha gönderdi.

“NIE WIEDER DEUTSCHLAND"
Beate Klarsfeld, bu olaydan dolayı 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı, cezası 4 aya indirildi ve ertelendi. Artık dünya çapında tanınan biri olarak diğer Nazileri bulmak için, bir Nazi avcısı olarak yola çıktı. Yolculuğu uzun sürdü ama oldukça önemli işler de yaptı. Karı koca Klarsfeldler, sadece Alman siyasetinde ya da bürokrasisinde aktif olan Nazileri araştırmıyor, dünyanın her tarafına yayılmış ve kendini unutturmuş Nazilerin de ortaya çıkarılmasında başarılı oluyordu.
Örneğin izi kaybedilmiş önemli Nazilerden Kurt Lischka, Alois Brunner, Klaus Barbie, Ernst Ehlers, Kurt Asche gibi isimler bu çift sayesinde ortaya çıkarıldı.
Uzun uğraşlardan sonra nihayet 1983’te “Lyon Kasabı” Klaus Barbie’nin hâkim karşısına çıktığı günün akşamı Klarsfeld akşam eve döndüğünde, telefonun telesekreterinde kendisini bir sürpriz bekliyordu.
Telefona bırakılan not şöyle diyordu: “Harika şeyler yapıyorsunuz!” 2. Dünya Savaşı sırasında antifaşizmin sembolik isimlerin Marlene Dietrich aramıştı Klarsfeld’i. Evet, Marlene Dietrich Nazilere şarkı söylememek için Alman vatandaşlığından ayrılmış, antifaşizmin en tanınan sembolik ismiydi. Marlene Dietrich Alman kadın sanatçılar arasında hâlâ en tanınan üç isimden biri. Hani “Zagreb radyosunda Lilli Marlen” şarkısını söyleyen kadın var ya, işte o!
Savaş sonrası yerleştiği Paris’te yıllar sonra bir gazetecinin “Almanya’ya dönmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna verdiği Dietrich’in “Bir daha asla!” sözü “Bir daha asla Almanya!- Nie wieder Deutschland)” haline getirilerek Almanya’da radikal solun sembol sloganı halini aldı.

YAHUDİ OLMAYAN ANTİFAŞİST ALMAN
Beate Klarsfeld, “Yahudi olmayan bir Alman olarak, bu eylemiyle eski Nazilerin hâlâ kamu görevi yaptığına ve en yüksek mevkilerde bulunduğuna dikkat çekmek istediğini” açıklamıştı. Klarsfeld, bu tokattan sonra Kiesinger’in Nazi olduğunun geniş kesimlerce duyulacağına inanıyordu. Öyle de oldu.
Bu yazıyı bitirdikten sonra bizim gazeteciler geldi aklıma. Örneğin IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’a ayakkabı fırlatan Selçuk Özbek… Ne yazık ki ama bu ülkenin onlara ve benzerlerine 50 kızıl gül gönderecek Heinrich Böll’ü yok…