Psikiyatr Prof. Dr. Burhanettin Kaya, Zonguldak’ta kaçak madende fenalaşan Afgan işçinin diri diri yakılması skandalını ve konuya ilişkin medya dilini değerlendirdi. Toplumsal, siyasal nedenlere bakmak gerektiğini söyleyen Kaya, 'örgütlü kötülük' halinin yaşandığına dikkat çekti. Kaya, medyada bu tip haberlerin veriliş biçiminin de hatalar barındırdığını vurguladı.

Afgan işçinin yakılmasına psikiyatr yorumu: Ruhsal hastalar bu kadar şiddet üretemez
Fotoğraf: AA

BirGün/ANKARA

Zonguldak’ta kaçak madende fenalaşan Afgan işçinin diri diri yakılması, son yıllarda artan vahşi cinayetleri yeniden gündeme taşıdı.

İnsanların bu kadar kolay cinayet işleyebilmesinin nedenlerini Gazeteci Semra Topçu’nun YouTube kanalında değerlendiren Psikiyatr Prof. Dr. Burhanettin Kaya, “Ruhsal hastaların şiddet üretme potansiyeli, normal bireylerin şiddet üretme potansiyelinden düşüktür” dedi.

Toplumsal, siyasal nedenlere bakmak gerektiğini söyleyen Kaya cinayetlere bireysel bakılamayacağını, örgütlü kötülük yaşandığını vurguladı.

Kaya, cezasızlık, adaletin yerine gelmeyişi, göçmenleri kayıt dışı çalıştırma, yoksullaşma, siyasetin dili, şiddet haberleri ile şiddeti üreten bir zemin oluştuğunu belirtti ve “Kutuplaşmanın, ötekileştirmenin, ayrımcılığın yoğun olduğu bir ortamda şiddet de çok kolay bir yer buluyor” dedi.    

Psikiyatr Kaya özetle şunları söyledi: 

"VAHŞET RUSAL BOZUKLUĞA BAĞLANAMAZ"

"Bu olayı insanın psikolojisine bağlamak, aslında şiddetin altında yatan gerçekliği görünür kılmaz örter. Medyada çok oluyor bu, insanın akıl sınırlarını-zihnini zorlayan bir şiddet eylemi ile karşılaşıldığında “bunu ruhsal yapısı bozuk biri yapar, bunu normal biri yapamaz, sağlıklı-ruhsal hastalığı olmayan biri yapamaz”, gibi bir inanç oluşuyor. Oysa baktığımızda ruhsal hastalıkların şiddet üretme potansiyeli, normal bireylerin şiddet üretme potansiyelinden düşüktür ve daha çok üretilen şiddet-cinayet olayları da bireyin düşünce bozukluğu ile ortaya çıkar.

Şiddet ise bir egemenlik kurma biçimi ve daha çok kendinden güçsüz olan birileri için tesis edilen bir konu. Ve de ne yazık ki son yıllarda çok çeşitli örneklerde gördüğünüz gibi kadın cinayetleri, iş cinayetleri ve benzeri durumlardaki konulara baktığımız zaman da vahşi yöntemlerin yaşandığını görüyoruz ama bütün bunlar aslında bir egemenlik kurma biçimi, kendi varlığını tesis için gücü sınırsızca kullanma biçimleri olarak söylenebilir. Bir ruhsal bozukluğa bağlamak doğru değil.  

ŞİDDET VE SUÇ ÜRETEN SİSTEM   

Bir şiddet eyleminin sonunda eğer adalet tecelli etmezse, cezasızlıkla sonuçlanırsa, bu durum bu davranışın oluşma sıklığını artırır. Çünkü zaten bundan bir şekilde ceza görmemiş olmak, bir takım siyasi bağlantılarla bunun hukuksal sürecini değiştirebilme gücü potansiyeli taşıyor olmak, ki bunu Türkiye tarihinde besleyen çokça örnek var; insanların kolaylıkla bu tür bir davranışı üretmesi için pekiştirici faktördür bu.   

Burada önemli olan şunu tartışmak; ne oluyor da insanlar güvencesiz çalıştırılıyorlar, bir şekilde o siyasi mekanizmalar bunların denetlenmesini olanaksız kılıyor, birkaç gün önce kapatılmış bir madene kaçak bir girişle girip, kayıtsız-kolaylıkla emeği sömürülebilen insanlar, çok yoksul olup o paraya ihtiyaç duyan insanlar olabiliyor? O insanların güvencesiz çalışmaları, hastalanmaları, tedaviye götürülmüyorlar, bir şekilde eşyalaştırılan, nesneleştirilen, ötekileştirilen insanlar sorunu var. Burada düşünüp tartışmak gereken ideolojik alt yapı. Ki siyasi yakınlıklar da bu süreci yönetebileceğine dair inanç ne yazık ki Türkiye’nin son on yılındaki adalet yapısının, yargılamanın geldiği boyutu düşününce, 'herkesin bulunur bir yol' diye baktığı için de o da şiddete meşruiyet kazandırıyor.

SİYASETİN DİLİ ŞİDDETİ MEŞRULAŞTIRIYOR

Siyaset dili zaten bir çatışma dili üzerinden kurulu; ötekileştirme, damgalama-kötüleme hatta onun boynunu kıralım, gibi şiddet söylemleriyle anlatılıyor anlatılanlar, boynunu kırıyor, şarjörü boşaltıyor, son şarjörle çözüyor gibi.. . Bütün bu söylem insanlarda şiddeti bir problem çözme davranışı, problemi ortadan kaldıran bir davranış olarak pekiştiriyor, modelliyor. Meşru bir zihinsel yapı oluşturuyor. 

"MEDYADA HABERLERİN VERİLİŞ BİÇİMİ DE YANLIŞ"

Medyada bu haberlerin yer alması, veriliş biçimi, özellikle mağdur olanları korkutur, mağdur etme potansiyelleri olanların zihninde yapılabilirlik inancını artırır. Haberi siz 27 yerinden bıçakladı diye pornografik bir şekilde sunarsanız, mesela bu olayda cinayetin bütün ayrıntılarını, nasıl yakıldığını tarif ederseniz, mağdur edileni koruyan değil, mağdur edeni yüreklendiren bir yansıtış olur. Bireye odaklı değil, onun biyolojisine ruhsal yapısına bağlı değil, daha sosyal kültürel ideolojik, siyasal bağlamıyla ve tarihsel bağlamıyla bakmakta fayda var. Bu örnek üzerinden geneli tartışmak gerekiyor.  

"ÖRGÜTLÜ KÖTÜLÜK"

İster canice, ister canice olmadan planlı taammüden, ister vahşet, ister vahşetin tanımına girmeyen bir şekilde insan hayatına son verme olsun, bu bir cinayet ve ne olursa olsun onun altındaki nedenselliği tartışmamız gerekiyor. Cinayetin şekline, o şekli üreten insanın psikolojisine değil. 

Örgütlü kötülük olarak bakıyorum ben bu olaylara. Örgütlü kötülükler karşısında tepki yaratır, iyiliği umudu güçlendirmemiz, örgütlememiz gerekiyor, bütün zorluklara rağmen."