Demokrasi oligarşiyle karşılaştırıldığında hâlâ daha güvenli ve devrimlere daha az muhataptır. Çünkü oligarşilerde oligarklar kendi içlerinde ve halkla çelişkiye düşmeye meyillidir (Aristoteles, Politics, 5. Kitap).

AKP iktidarı çözülme emareleri gösteriyor. Çözülme sürecinin ne kadar süreceğini ne tür maliyetlerinin olacağını kestirebilmek zor. Çözülmenin olup olmayacağı da dahil bu sürece ilişkin birçok sorunun yanıtı, bundan sonra iktidar ve muhalefet cephelerinde izlenecek stratejilerce belirlenecek. Tam da bu nedenle her iki taraftaki duruma da kafa yormak zorundayız.

Son günlerdeki gelişmeler gösteriyor ki AKP’nin çözülmesine işaret eden krizi destek bulduğu toplumsal tabanla ilişkilerinden çok, seçkinler katında içlerine düştükleri çelişkilerden kaynaklanıyor. Bu nedenle üst katlara odaklanmakta yarar var.

Ekonomi sosyolojisi toplumların yeniden üretiminde üç düzenleyici mekanizmaya işaret eder. Devlet gücüne dayanarak toplumu düzenlemede hiyerarşik bir işleyiş gerektiren ve cezai yaptırımlara yaslanan “emir-komuta” zinciri ana mekanizmadır. Bir diğer düzenleyici olan piyasanın işleyişini fiyat sinyalleri sağlar. Bu sinyalleri alamadığınız zaman kaynaklardan pay alamayıp, oyunun dışına itilirsiniz. Topluluk temelli düzenlemenin işleyişiyse güven esaslıdır. Topluluk üyeleri birbirlerine güvendikleri ölçüde dayanışmacı birlikteliklerini yeniden üretirler.

Sosyalizm bu düzenleyici mekanizmaların piyasa ayağının tasfiyesini öngörür. Komünizm, buna devletin tasfiyesini de ekleyerek, topluluk temelli bir düzenlemeyi tek mekanizma olarak öne çıkarma idealine dayanır. Sovyetler Birliği’nin başarısızlığı piyasayı tasfiye ettikten sonra, devlete yaslanıp, topluluk temelli düzenlemeyi çökertmesinden kaynaklandı.

Günümüzün kapitalist toplumlarında piyasa ve devlet el ele verip, topluluk temelli düzenleme biçimlerini de içi boşaltılmış biçimde işlerine geldiği gibi kullanarak yeniden üretimi başarıyor.

Türkiye somutuna dönersek; AKP’nin geçen dönemdeki başarısı bu üç mekanizmayı maharetli bir biçimde eklemleyebilmesinden kaynaklandı. AKP hiyerarşi-para-güven mekanizmalarını seçkinler katında eklemleyip, pişirdikten sonra, kendi yüzde 50’sine yönelik görece etkin biçimde işletmeyi başarıp, Türkiye’yi “iki uluslu” bir ülke haline getirerek hegemonyasını kurdu.

Son birkaç yıl içinde bu işleyişin, toplumsal tabanda olmasa da, seçkinler katında çuvallamaya başladığını görüyoruz. Gerek hiyerarşiyi, gerekse kaynakları kontrol etme konusunda üst katlarda problemler çıkması, zaten var olan güven sorununu öne çıkardı. Abdüllatif Şener örneğindeki türden kişisel kopuşlardan sonra, AKP asıl büyük çatışmayı ana müttefiki Cemaat’le yaşamaya başladı. Çatışma 17 Aralık’la birlikte kırılma ve Cemaat’i tasfiye sürecine dönüştü. Ardından Gül’ün kenara konulması bu cephede yaşanan güven sorununun daha da derinleştirdi.

Yandaş medyadaki son tasfiyeler gösteriyor ki seçkinler katındaki ayrışma ve güven bunalımı bitmek bilmiyor. AKP “devrimi” kendi “evlatlarını” yemeye devam ediyor ve edecek!

Bu durumu AKP’nin kabuk değiştirmesi olarak algılayanlara son yazısında Selçuk Candansayar kabuğun altından çıkacak derinin daha niteliksiz olmasının kaçınılmazlığına ve güven bunalımının bundan sonra daha da büyüyerek devam edeceğine işaret ederek cevap verdi. AKP’nin seçkinler katı artık öyle bir yer ki kimsenin kimseye güvenmesi mümkün görünmüyor.

AKP’nin bu güven krizi ile yaşayıp yaşayamayacağı bu iktidar ağını mümkün kılan diğer iki düzenleme mekanizmasının bundan sonra ne derece etkin işleyeceğine bağlı. Eğer önümüzdeki dönemde ekonominin kaynak yaratma dinamiklerinde sorunlar yaşanırsa, AKP cephesinde daha büyük çözülmelerin olması kaçınılmaz. O zaman hiyerarşi ve emir komuta mekanizması daha da hırçınlaşıp, daha fazla şiddet ve hukuksuzluğa başvurarak işlemek zorunda kalacak. Bu işleyişin hepimizi bekleyen büyük siyasal ve toplumsal maliyetlerinin olması kaçınılmaz.

Böylesi olumsuzluklarla yüklü bir iktidarın kendisini ne kadar süre üretebileceği sorusuna gelince; bu sorunun yanıtı muhalefetin bu durum karşısında izleyeceği stratejilere bağlı.

Yaşamın savunusu bir başka yazıyı hak ediyor!