Emek tarihinin en önemli direnişlerinden olan TEKEL Direnişi, 14 yıl sonra da sınıf mücadelesine ışık tutuyor. Akademisyen Müftüoğlu’na göre TEKEL Direnişi’yle birlikte AKP’nin sınıf tercihi de net şekilde ortaya çıktı.

AKP’nin maskesi TEKEL’le düşmüştü
Fotoğraf: Arşiv

Dilan ESEN

Türkiye işçi sınıfının en önemli ve kalabalık eylemlerinden biri olan TEKEL Direnişi’nin üzerinden 14 yıl geçti. Ankara’da 78 gün süren ve TEKEL fabrikalarının özelleştirilmesine karşı yapılan bu direniş, AKP iktidarına yönelik en büyük başkaldırılardan biri oldu. AKP’nin ilk kez bu kadar büyük bir isyanla karşılaşmasını sağlayan TEKEL Direnişi, kısa sürede ülkeye yayıldı.

İhaleyle TEKEL’e ait sigara fabrikaları British American Tobacco’ya 1,7 milyar dolara satıldı. Şirket işçi çıkartacağını açıklarken iktidar ise işçilerin diğer kamu kuruluşlarına aktarılmasını reddetti. Bunun yerine iş güvencesini ortadan kaldıran 10 ay sürelik sözleşmelerle aldıkları ücretin yarı fiyatına çalışmalarını öngören 4/C maddesini önererek işlerine devam edebileceklerini belirtti. AKP 10 bin işçinin 31 Ocak 2010 tarihi itibariyle işten çıkarılarak 4/C statüsüne geçirilmesini istedi. Ardından direniş başladı.

SENDİKAYI İŞÇİLER ZORLADI

TEKEL fabrikalarının özelleştirilmesiyle başlayan ve AKP’nin o dönemdeki ‘demokrasi’ söylemlerinin gerçek dışılığını gözler önüne seren direniş, bugüne sendikalardan bağımsız olarak önemli bir sınıf mücadelesi tarihi bıraktı. Akademisyen Özgür Müftüoğlu’na göre ülke TEKEL direnişinden bu yana geriye doğru giden bir süreci AKP iktidarında yaşadı.

O günden bugüne önemli farklar ortaya çıktığını söyleyen Müftüoğlu, “O zaman AKP tam bir otokratik yapıya bürünmemişti. Avrupa Birliği üyelik süreci içinde demokratik bir görünüm çiziyordu” dedi.

AKP’nin özelleştirme politikalarını hatırlatan Müftüoğlu, işçi hareketinin daha canlı olduğunu aktardı ve “İşçiler ve toplumsal muhalefet bastırılmamıştı” diye konuştu.

TEKEL direnişinin bir simge olduğuna değinen Müftüoğlu, şunları dile getirdi: “Sadece TEKEL işçileri değil, emekçiler esnek, güvencesiz çalışmaya yönlendiriliyordu. Buna karşı oluşan tepki toplumun diğer kesimlerinden de vardı. TEKEL direnişinde işçiler yönlendirici oldu. Sendikalar aslında çok da gönüllü değildi ama Ankara’da işçilerin gösterdikleri ilk direniş ve Türk-İş’in bahçesini adeta işgal etmeleri… Dolayısıyla sendikaları da zorladılar.”

“TEKEL Direnişi AKP’nin ilk defa karşılaştığı en büyük toplumsal tepki” diyen Müftüoğlu, bunun arkasından da Gezi Direnişi’nin geldiğini anımsattı. TEKEL Direnişi’nin toplumsal bir harekete döndüğünü söyleyen Müftüoğlu, şunları ifade etti: “Türkiye’nin her yerinden destekler verildi. Türkiye’de hâlâ demokrasinin işler durumda olduğu ya da bunun mücadelesinin sürdürülebildiği bir döneme denk geliyordu. 2010 Referandumu’nun arkasından yapılan düzenlemeler ve baskıcı dönemin gelmesiyle birlikte bu havadan bahsedemiyoruz. Örneğin bugün Urfa’daki işçilerin direnişi en ağır şekilde bastırılıyor. TEKEL direnişinden bu yana geriye doğru giden bir süreci AKP iktidarında yaşadık. Direniş eğer başarılı olsaydı bugünlere gelinir miydi? Bu direniş maalesef sendikacılar tarafından kırıldı. Sendikacılar orayı soğutacak, direnişi dejenere edecek bir tavra girdi. Sendikalar sahip çıkmadı ve bu bir kırılma noktası oldu. Bu kırılma AKP’yi daha da cesaretlendirdi. Bence bugün yaşadığımız sadece işçi hareketi açısından değil, toplumsal açıdan da son derece önemli sonuçları olduğunu düşünüyorum. Sendikaların tavrı da çok önemli. Onların uzlaşmacı tavırlarıyla işçilerin çıkarını savunmaktan uzaklaştıkları bir dönem. TEKEL Direnişi’nde devletin konumu çok önemliydi. Devletin işçi-işveren ilişkisi içinde tam bir taraf olduğu görünmüştü. Bugün aynı şeyi Urfa’da da görüyoruz. Tüm baskı araçlarını kullanarak üzerine gidiyorlar. Bu da AKP’nin sınıf tercihini net şekilde gösteriyor.”

∗∗∗

DİRENİŞİN DÖNÜM NOKTALARI NELER OLDU?

15 ARALIK: 6 bin TEKEL işçisi Ankara’da bir araya gelerek AKP merkezine yürümek istedi. Yürüyüşe izin verilmedi ancak işçiler direnişe devam etti.

16 ARALIK: Abdi İpekçi Parkı’nda beklemeyi sürdüren işçilere polis sert müdahalede bulundu. Ülkenin sosyalistleri işçilere destek vermeye başladı.

22 ARALIK: Parkta çadırlar kuruldu.

25 ARALIK: Sendikalar ve konfederasyonlar bir saatlik iş bırakma eylemi yaptı.

28 ARALIK: Türk-İş Başkanlar Kurulu bir araya geldikten sonra Güvenpark’tan TBMM’ye yürüdü. 30 Aralık’ta miting kararı alındı.

1 OCAK: Dönemin Başbakanı AKP’li Erdoğan direniş çadırında yatan 10 bin işçi ve onlara destek veren yurttaşlar için “Bunlar 300-500 kişi” dedi.

8 OCAK: 42 TEKEL işçisi AKP merkezi önünde kendilerini zincirledi.

15 OCAK: İşçiler 3 günlük oturma eylemi başlattı.

17 OCAK: Sıhhiye Meydanı’nda 100 bin kişilik miting yapıldı.

18 OCAK: 100 işçi açlık grevine başladı.

4 ŞUBAT: 12 Eylül Askeri Darbesi’nden sonra en büyük iş bırakma eylemi TEKEL işçiyle dayanışmak için gerçekleştirildi. 1 günlük genel grev yapıldı.

5 ŞUBAT: 170 işçi süresiz açlık grevine başladı.

14 ŞUBAT: Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Halkevleri ve Türkiye Komünist Partisi dayanışma mitingi gerçekleştirdi.

25 ŞUBAT: Direnişçi işçilerden Hamdullah Uysal trafik kazası sonucu yaşamını yitirdi. İşçinin cenazesinin direniş alanına getirilmesine izin verilmedi.

1 MART: Danıştay 12. Dairesi, TEKEL işçilerinin de aralarında bulunduğu geçici personelin 4/C’ye geçiş için 30 günlük süre içinde ilgili kurumlara başvurmasını öngören hükmünün yürütmesini durdurdu.

2 MART: Tekgıda-İş Sendikası Başkanı Mustafa Türkel, direnişe 15-20 gün mola vereceklerini ve çadırların söküleceğini duyurdu. İşçiler 1 Nisan’da tekrar eyleme başlayacaklarını duyurdu.

1 NİSAN: İşçilerin eylemine izin verilmedi. Polis sert müdahalede bulundu.

26 MAYIS: Yapılması planlanan genel grev gerçekleştirilmedi.