AKP’nin normalleşme kapanı
İktidar ‘normale dönüş’ imajı verirken Erdoğan’ın oyun alanına çekilen muhalefet bol bol Bakan Yerlikaya, Fidan ve Şimşek’i övdü. Ülkenin asıl sorunlarının üstü ise elbirliği ile kapatıldı. Muhalefetin seçim sonrası iktidarı övme açmazına düştüğüne vurgu yapan Gazeteci Can ile Doç. Dr. Kaynar, bu tutumunu “Yanlış muhalefetin zorunlu bir sonucu” olarak değerlendirdi.
Politika Servisi
28 Mayıs seçiminin ardından kamuoyunda ‘yenilenme’ imajı çizen iktidar kabinede yaptığı değişikliklerle göz boyamaya çalıştı. Dışişleri Bakanı olarak atanan Hakan Fidan, İçişleri Bakanı seçilen Ali Yerlikaya ve ekonominin başına getirilen Mehmet Şimşek, AKP’nin yeni döneminde yaratmaya çalıştığı ‘normalleşme’ algısının öne çıkan isimleri oldu. İktidar, yaratmaya çalıştığı bu algı üzerinden ülkenin asıl sorunlarını görünmez kılmaya çalıştı. Erdoğan milyonlar yüksek enflasyon, işsizlik, hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısıyla boğuşurken reel politikalara dönüldüğü algısını yaydı. Erdoğan’ın oyun alanına çekilen düzen muhalefeti ise söz konusu algının peşine takılmakta gecikmeyerek hem iktidarın ekmeğine yağ sürdü hem de kendi konfor alanından çıkmayacağının mesajını vermiş oldu.
YUMUŞAMA BEKLEMEK HATALI BİR YAKLAŞIM
Konuyu BirGün’e değerlendiren Doç. Dr. Ayşegül Kars Kaynar, “28 Mayıs’tan bugüne kadar geçen beş ay içerisinde AKP’nin daha yumuşak bir politika izlediğine dair somut bir adım olmadığı gibi kısa vadede de böyle bir yumuşamanın yaşanacağına dair elimizde hiçbir politika metni bulunmuyor. Dahası, iktidarın kendisi değiştiğini de söylemiyor; böyle bir iddiası, sözü bulunmuyor. Hükümetin en çok bahsettiği Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında bir sivil anayasa ihtiyacıdır. Ancak bu ihtiyacı dile getirirken kamuoyuna sivil anayasanın nasıl, kimlerin ne kadar iştiraki ve söz hakkıyla yapılacağına dair bir vaatte de bulunmaz. Aslına bakılacak olursa, AKP’nin anayasasının sivil ve dayatmacı olma ve katılımcı bir şekilde kaleme alınmama ihtimali en büyük olasılık olarak karşımızda duruyor. Kısaca, medya kanallarında belirli kişilerin daha az ve daha az bağırarak konuşmalarını ‘yumuşama’ olarak sunmak hatalıdır” dedi.
DEĞİŞİM İÇİN DE BİR ZEMİN YOK
“Benzer şekilde Hazine ve Maliye Bakanı ya da İç İşleri Bakanı gibi hükümette öne çıkan kimi figürlerin muhalefet tarafından da desteklendiği gibi bir izlenim var” ifadelerini kullanan Kaynar, şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu izlenim de oldukça sığ ve iktidarın medyadaki temsiline; medyadaki yorumlanışına dayanan bir sonuç. Sanırım önümüzdeki dönemi analiz ederken atılan somut adımlar ve bu adımların nasıl temsil edildiği arasındaki farka oldukça dikkat etmek gerekli olacaktır. Geçtiğimiz hafta hükümetin Cumhuriyet’in 100. Yılını kutlamaya oldukça gönülsüz ve hazırlıksız olduğunu gördük. Herhangi bir Cumhuriyet Bayramı’ndan az farkla niteliksel değişiklik gösteren 100. Yıl kutlamalarında ön plana çıkan iki sembolden biri olan bayrağın (diğeri Atatürk’tür) yoğun kullanılmasının ise, AKP’nin son 10 yıllık tutumundan ayrıştırılabilecek bir tarafı, bir özelliği yok. Bütün yurttaşları kendisinin doğal üyesi olarak gördüğünü dile getirmiş lideriyle AKP, siyaseti ve tüm Türkiye’yi tekeline alma girişimiyle ve de kendisini ülkenin tek meşru siyasi temsilcisi olarak görerek mitinglerinde ya da kongrelerinde de yoğun olarak bayrağı kullanmaktaydı. Velhasıl, AKP’de, AKP’nin siyasi tavrı ve yönetiminde bir değişim görmek istiyor olabiliriz; ancak bu değişimin zemini olmadığı gibi geride bıraktığımız beş ay yine bu değişimi görmek için yeterli bir zaman değil.”
İKTİDARI ÖVME AÇMAZINA DÜŞTÜLER
Gazeteci Kemal Can ise “AKP’nin 20 yılına bakarsak bu tür dalgalanmaların süreklilik gösterdiğini ortada. Devamlı olarak ‘değişiyor, yumuşuyor’ denilmesi bir tür salınım. Bu bir tür politik yöntem olarak kullanılıyor. Bu bağlamda AKP elitlerinin ya da AKP kadrosunun parti içi temel önceliklerini gözden geçiren bir tavır içerisinde olduğunu görmüyorum seçimden sonra” dedi.
“Özellikle muhalefet blokunun sağ kanadı; seçimler öncesinde iktidarın ekonomi ve dış politika gibi temel tercihleri sorgulamadı, aktörler üzerinden yapılan bir muhalefet vardı” ifadesini kullanan Can, “Sistemi sorun etmeden, sistemi yöneten aktörler üzerinden değişim talep eden bir muhalefet tarzı vardı. Herkesçe kabul edilmesi gereken; liyakat, ekonomi ve dış politika üzerinden muhalefet yaparsanız, o zaman sizin söylediklerinize nispeten benzeyen aktörler göreve geldiği ve o tür adımlar attıklarında kendi açtığınız iktidar övme açmazına düşüyorsunuz” diye konuştu.
YANLIŞ MUHALEFETİN ZORUNLU SONUCU
Yanlış muhalefetin yanı sıra yanlış muhalefet etme biçiminin bir anomali yarattığına vurgu yapan Can, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Muhalefet edemez hale gelindi. 20 yıldır sistemli biçimde bir servet transferi süreci var ve emeğin payı düşerken sermayenin payı artıyor, bunları sorgulama konusu yapmadan, yetkilerini doğru dürüst kullanamayan isimleri tartışamaya açan siyaset buna mahkûm oldu. Yanlış muhalefetin zorunlu sonucu bu. Ulusalcı ve Kemalist hassasiyetleri önde olan kesimler de muhalefeti Atatürk’ten bahsedilip bahsedilmediği ile Cumhuriyetin temsili konularını açmak gibi sembolik alanlara ittikleri için, iktidar, ufak hamleler ve bir bakanın çıkıp ‘Gazi Mustafa Kemal’ demesi ile değişim olmuş gibi hava yaratıyor. İnsanlar da buna düşme mecburiyetinde kalıyor. Mesele bu sembolik alanlar değil, temel Cumhuriyet kazanımları olmalı. Örneğin resmi kutlamalar kısmen zayıf yapıldı ama bir bakan çıkıp paylaşım yapınca problem hallolmuş, temel mesele şimdilik başka bir rotaya girmiş gibi bir algı oluşuyor.”
Can sözlerini şöyle tamamladı: “İktidar, muhalefetin kullanabildiği sembolleri elinden almak konusunda zorlanmıyor. Bir tür Cumhuriyet temellerinden arındırılmış ve dış politikada devamı olan bir Atatürk yaratmak mümkün. 12 Eylül döneminde de bunu görmüştük, Atatürk’e saygının devlet politikası olduğu ama bunun arkasına yüklenmiş ağır bir baskı rejiminin nasıl işlediği, ekonomik programlarla kitlelerin yoksulluğa nasıl itildiklerini hepimiz hatırlıyoruz. İktidar bu tür sıkıntılı ve politik manevra dönemlerinde, kendisi için kullanışlı ve rakip aktörlerin bunları kullanmasını engelleyecek hamleler yapmayı beceriyor. Bir süredir Erdoğan için Atatürk’ün açtığı yolu en doğru biçimde devam ettiren lider gibi konumlandırılarak, bir hikaye yazılmaya çalışıldığını görüyoruz. Bu durum muhalefet cephesinde denge bozmaya yarar, ancak kendi tabanında da alerjik reaksiyonlar verilecektir.”
∗∗∗
ÖNE ÇIKAN ÜÇ İSİM
Son 5 aylık süreçte öne çıkan isimler hakkında muhalefetin tavrını hatırlayalım:
ALİ YERLİKAYA:
Suçlularla çıkan fotoğraflarıyla tepki çeken eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yerine gelen Yerlikaya, Soylu dönemini de üstü kapalı şekilde eleştirerek uyuşturucu ve mafyayla etkili bir mücadele yürütüyor algısı oluşturuldu. Uyuşturucu ticaretine yönelik kimi operasyonlar ile bazı mafyalara karşı operasyonlar kamuoyunda medyanın da desteğiyle parlatıldı. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, gazeteci Fatih Altaylı ve muhalif birçok isim Yerlikaya’ya övgüler düzdü. Yerlikaya’nın Bakanlığa gelir gelmez Atatürk tablosunu indirdiğini, AYM’nin hak ihlali kararına rağmen yürüyüşüne engel olunan Cumartesi Anneleri’ni unutan düzen muhalefeti son olarak Yerlikaya’nın Cumhuriyet’in 100. Yılını kutlamasından büyük heyecan duydu.
MEHMET ŞİMŞEK:
Muhalefetin etkisizliğinden güç alan iktidar, özellikle Mehmet Şimşek’in ekonominin başına getirilmesiyle ‘reel politikalar’ adı altında krizin tüm yükü halkın sırtına yükledi. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Katar ve Suudi Arabistan'a yönelik Körfez ülkeleri programı kapsamındaki temaslarına devam eden Şimşek yeni ekonomi programı konusunda AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın desteğine sahip olduklarını belirterek programın sürekliliği konusunda endişelerin yersiz olduğunu savundu. Önceki ekonomi politikalarını eleştiren Şimşek, para politikası duruşlarının göründüğünden daha sıkı olduğunu kaydetti. Bazı muhalif ekonomistler ve medya, Şimşek’in başa gelmesiyle normale dönüş olduğunu savunmuştu.
HAKAN FİDAN:
İsrail’in Filistin’e yönelik katliamları ve iki ülke arasında devam eden savaş dış politikada yoğun gündem yarattı. Sönük bir profil çizen eski Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yerine Dışişleri Bakanı olarak atanan eski MİT Başkanı Hakan Fidan’ın yeni dönemki dış politikalarda büyük başarı sağlayacağı algısı kimi muhalif çevrelerce de yaygınlaştırıldı. Öte yandan pek çok isim, İsrail Filistin meselesinde Erdoğan’ın en doğru duruşu sergilediğini iddia ederek tebrik mesajı paylaştı.
∗∗∗
HUKUKU UYGULAMAK GÖREVİNİZ DEĞİL Mİ?
CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp, AYM kararına rağmen gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve sorumluların cezalandırılması talebiyle 1995 yılından beri Galatasaray Meydanı’nda açıklama yapan Cumartesi Anneleri'nin emniyet yetkilileri tarafından engellenmesini Meclis gündemine taşıdı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi veren Konuralp, AYM'nin 16 Kasım 2022 tarihli kararını anımsatarak şu ifadeleri kullandı: “Anayasa Mahkemesi’nin kararı İçişleri Bakanlığı’nın bu gerekçelerini ortadan kaldırıyor olmasına rağmen her cumartesi gerçekleşen engelleme ve gözaltı işlemlerinin gerekçesi nedir? Cumartesi Anneleri/ Cumartesi İnsanlarının yakınlarını araması, Anayasa Mahkemesi’nin kararında da vurguladığı şekliyle 'kamuoyunda farkındalık yaratma çabası' suç mudur Yasadışı yollarla kaybedilen kim varsa, kayıplardan sorumlu olanlardan yargı yoluyla hesap sorulması, sorulması için gerekli olan tüm hukuku süreçlerin eksiksiz sürdürülmesi devletin görevleri arasında değil midir?"