Albüm kritik: Eşikleri atla gerçeklere tutun

Bundan üç yıl önce servis edilen “Aklımın Oyunları” adlı ilk albümüyle çıkış yapmıştı Begüm Tarako. Ada Müzik etiketini taşıyan o kayıt, hemen her dinamik ilk albümlerde fark edebileceğiniz ikna edici bir heyecana sahipti. Ek olarak hikâyeci yönüyle de dikkat çekiyordu. Tüm bu alanları 2015 yılının son günlerinde DMC aracılığıyla yayınlanan ikinci stüdyo albümü “7”de de koruyor Tarako. Üstelik bu kez yalnızca akustik sound’dan ilerlemek yerine folk, new wave ve alt rock güzergâhına da eş zamanlı adımlar atıyor.


Aradan geçen zaman Tarako’nun ilk heyecanını ve sözlerle yoğun anlatılar deneme isteğini terk etmesine neden olmamış. Aksine onlara daha sıkı sarılıyor. Şarkıların içinde başka başka kalıplara gidiyoruz. Her şarkının birden çok öznesi var. Albümün prodüktörlüğünü ve proje tasarımını da bizzat üstelenen müzisyen “7”nin devam ettiği her an bizi kendi bulunduğu yere, hissettiği ve yaşadığı evrene çekmeye çalışıyor. Bunu başardığını söylemek zor değil.


“7”nin hangi zorlu şartlar ve uzun çalışmalar sonucunda ortaya çıktığını biliyorum. Aşama aşama kat edilen ön hazırlık ve kayıt sürecinde Tarako tıpkı ilk albüm disipliniyle şarkıların üzerinde çalıştı, kendi deyimiyle onların arasında yaşadı. Zaten albüm kartonetindeki Merve Özyılmaz’ın illüstrasyonlarıyla süslenen günü belirtilmiş notlar bunu kanıtlıyor. Her şarkının detayını ve albümde duyduğumuz kadarından fazlasını anlatıyor bu yazılarda Tarako. İlk sırada ses veren “Alaca”nın 24 Eylül 2013 tarihli öyküsünde şöyle deniyor: “Resmin içindeki gizli resmi görmeye zorlandığında uyanmıştı çocuk.”

Kaçışların, özlemlerin, kayboluşun ve görünmez bir sınır çizgisi gibi geçtikten sonra fark ettiğimiz eşiklerin kısa bir özetidir “7”. “Suretler”den “Celse”ye, “Eşik”ten enstrümantal kapanış “Uçsuz Tango”ya kadar dönüp duran sesler topyekun bir hikayenin peşini kovalıyor. En ince ayrıntısına kadar gidilmiş, her enstrüman sesinin tam istenen boşluğu kapattığı bir albüm duyuyoruz burada. Bu kadar planlı hareket etmek, aktarılmak istenen duygu yoğunluğunun samimiyetine engel olabilirdi, ancak “7” o tuzağa düşmüyor. Çünkü başımızı eğerek saklanabileceğimizi sandığımız birtakım gerçeklere, sahteliklere, acılara ve boşlukta bekleyen ruhlara muazzam bir naiflikle değiniyor.