AKP iktidarı müsebbibi olduğu krizler karşısında konumlanmaya çalışıyor. Suriye konusunda hükümetin önümüzdeki günlerde atacağı adımlar, bu talihsiz coğrafyada süren savaşı daha geniş bir coğrafyaya yayma olasılığı taşıdığı ölçüde, herkes için önemli hale gelmiş bulunuyor.

Yaşamımıza doğrudan tehdit haline gelen bu savaş durumu hepimiz için dramatik sonuçlar yaratabilir. Güneydoğu bu dramı hali hazırda yaşıyor. Öte yandan AKP’nin de bir başka düzeyde bir dram yaşadığı şüphesiz. iktidarı elinde tutuyor olması bu durumu bir miktar perdelese de, AKP’nin Türkiye’nin önüne koyduğu proje her gün biraz daha tutarsız hale gelip, bütünlüğünü yitiriyor.

Söz konusu tutarsızlaşmayı anlamak için geldiğimiz noktadan AKP’nin yakın tarihine şöyle bir bakalım.

AKP ulus-devlet merkezli bir siyasal-toplumsal-topraksal örgütlenmenin taşlarının yerinden oynadığı bir ortamda iktidara geldi. Bu taşları yerine tekrar oturtmak yerine, geçmişe dönüp biraz da “keşfederek” bir başka projeyi, yeni-Osmanlıcılığı hedefine koydu.

Yeni-Osmanlıcılık her şeyden önce ulusal sınırların ötesine bir genişleme, dünya gücü olmak, sınırların yerine ufukları koymak demekti. Dar kimliklerin yerine, bu genişleme ve ufuklara izin veren kapsayıcı kimlikleri öne çıkarmak anlamına geliyordu. Üniter katı yönetsel yapıların yerine, gerekirse genişlemeden doğan çeşitlilikle başa çıkacak federal yapıların tesis edilmesiydi. İlla ki bu büyük gücün en tepesine güçlü bir başkan gerekti!

Tam da bu nedenle, AKP iktidarı Kürt Siyasal Hareketi ile “Çözüm Süreci” adı altında masaya oturduğunda, yaptığı şey yeni-Osmanlıcılık projesiyle oldukça tutarlıydı. Çözüm sürecinin odağındaki başlıca meselenin başkanlık sistemine destek sağlama olduğunu biliyoruz; bunun karşılığı olarak Kürtlere bir ucunda federalizmin durduğu, bugünkünden çok daha geniş yönetsel yetki verilmesinin gündem de olduğu da açıktı.



O dönemde AKP iktidarı, içerde Kürtlerle “iş yaparken” Suriye’de Kürtlerden çok, dini kimlikleriyle öne çıkan kesimlerle yakınlık kurup, onlara destek oldu. PYD ile ilişkiler belli düzeyde tutulsa da, “yatırım” dini bütünlere yapıldı.

Son bir yıl içinde gözlerimizin önünde yeni-Osmanlıcı proje tepe taklak oldu. Bilindiği gibi, Erdoğan ve AKP iktidarı yitirme kaygısıyla Kürt Siyasal Hareketi’yle oturduğu müzakere masasını devirdi. Açık ki masanın dağılması sadece Türkiye sınırları içinde Kürt sorunun çözümüne yönelik bir süreci tersine çevirmekle kalmadı; aynı zamanda Suriye’nin Türkiye sınırlarına yakın bölgelerin önemli bir bölümünü kontrol eden PYD’nin de açık biçimde düşman ilan edilmesiyle sonuçlandı. PYD hedefe konulurken, iktidarın “yatırım” yaptığı diğer güçlerin durumunun pek parlak olmaması, Suriye cephesinde var olan iddiaların bir imkansızlığa dönüştürmüş bulunuyor.

Bu gelişmeler imparatorluğa özenen yeni-Osmanlıcı projenin iflasına işaret ediyor. Bu iflasla birlikte hem iç siyasette hem de dış politikada geri dönen anakronik ve kafası karışık bir ulus-devlet refleksidir.
İmparatorluk mantığıyla Güneydoğu’yu son yıllarda “kendi haline bırakan iktidar, ulus-devlet mantığına döner dönmez bölgede otoritesini tesis etmek için 1990’lı yıllardakini gölgede bırakan bir devlet refleksi göstermeye başladı. Otoriteyi tekrar tesis ettik dedikleri yerlerde artık kentler değil, nüfusunu yitirmiş bina yıkıntıları var.

Suriye politikasında da belirleyici olan artık yeni-Osmanlıcılık değil! “Suriye’de ulusal bütünlüğümüzü” tehdit edecek bir Kürt otoritesinin kurulmasına izin verilmeyeceğiz” diyerek Suriye’ye girilirse, bu yayılmacılık tarafından değil, var olanı korumak adına yapılacak! Diğer bir anlatımla gelinen noktada Suriye’de sürüklenilmesi olası savaş, genişleme değil, “milli ve yerli bütünlüğün” korunmasına ilişkin!
AKP iktidarının ellerinde imparatorlukla, ulus devlet arasında gidip gelirken, ikisinin de uzağına düşen anakronik bir gerçeklikle karşı karşıyayız artık.