“İktidarı kontrol etmek mekâna hakim olmayı gerektirir” der, Fransız düşünürü Henri Lefebvre. Biraz dikkatli bakarsanız bu ilişkiyi anlayamadığı için tarihin çöplüğüne atılmış çok sayıda rejim, siyasi parti, hareket ve siyasetçi görebilirsiniz. Tarih yazanlar bu diyalektiği iyi anlayanlardır

“İktidarı kontrol etmek mekâna hakim olmayı gerektirir” der, Fransız düşünürü Henri Lefebvre. Biraz dikkatli bakarsanız bu ilişkiyi anlayamadığı için tarihin çöplüğüne atılmış çok sayıda rejim, siyasi parti, hareket ve siyasetçi görebilirsiniz. Tarih yazanlar bu diyalektiği iyi anlayanlardır.

Ulus devletleşme aşamasına denk gelen bir döneme, bir burjuva devrimi olarak damgasını vuran Kemalist proje, iktidar mekan ilişkisini en azından mekânı ele geçirmek boyutuyla iyi anlamıştı.

Kurtuluş Savaşı bittiğinde kendi yakın çevresinde bile İstanbul’a dönüşü kaçınılmaz görenlerin tersine, Mustafa Kemal’in Ankara’yı kalıcı başkent kılma ısrarı tam da bu asker sezgisinin izlerini taşır. Zaferin mekânları ele geçirme ve yenilginin yitirme anlamına geldiğini Büyük Savaş’ın komuta kademesinde iyi öğrenen Mustafa Kemal için bu mücadele henüz bitmemiştir. Kurtuluş Savaşı’nı veren kadrolar içinde kapitalizme ve modernite projesine nasıl eklemlenileceği konusunda birbiriyle çelişen iki yaklaşım vardır. Kemalist proje Osmanlı ile radikal bir kırılma öngörüp, modernite projesine kendini ispatlamış bağımsız bir ulus-devlet olarak dahil olmayı hedeflerken, daha geniş bir kesim statükocu bir çizgiden ne Osmanlı, ne de Batı ile çatışmayan bir eklemlenmeyi hedeflemiştir.

Sürekliliği savunanların en önemli beklentisi savaş sonrasında başkentin İstanbul’a taşınmasıdır. Bu beklenti ülkelerinin bakışını temsil eden Batılı elçiler arasında da büyüktür. Ancak Mustafa Kemal İstanbul’a dönüşün hassas dengelere dayanan üstünlüğü yitirmek anlamına geleceğini farkındadır. İstanbul’a dönmek isteyenler açısından da benzer bir durum vardır. Bu kesimin İstanbul basınındaki temsilcilerinden Ahmet Emin Bey Vatan’da İstanbul’a dönme ısrarını şöyle açıklar;

“Ankara namı bize muvaffakiyete eren çetin istiklâl mücadelelerimizin en şerefli safhalarını hatırlatır. Fakat bu merbuyetin deynini kalplerde ebedi tekrim hisleri ile saklıyarak, abideler vücuda getirerek Ankara şehrine muhtelif müesseseler ihdas ederek, orasını belki de askeri merkez haline koyarak idameye çalışmak mümkündür.”… “Yeni merkezi idaremiz ümrana müsait bir muhit olmalıdır.”…“Ankara böyle bir muhit değildir. Bilâkis belki de memleketin ümrana en gayrî müsait bir noktasıdır.”…“Hiç değilse Bursa başkent olsun”, “Bursa’yı ecnebilere karşı kolayca şerefli bir idare merkezi haline koyabiliriz.”

Bu sözler sadece Osmanlı düzeniyle sürekliliği savunanların Anadolu’yu küçümseyen seçkinci tavrı göstermesi açısından değil, aynı zamanda Batılı ülkelere olan zaaflarına işaret etmesi nedeniyle de önemlidir.

Osmanlı geleneğinden koparak ve Batı’yla eşit koşullarda girmek istemeyen Mustafa Kemal çevresi Ankara’nın başkentlik kararının alınacağı Meclis oturumuna büyük bir gizlilik içinde hazırlanır. 13 Ekim’deki Meclis oturumuna İstanbul’a dönüşü savunanlar hazırlıksız yakalanmış, bazıları Meclis’e bile gelememiştir. Karar hızlı bir biçimde alınır.

Artık başka bir Türkiye vardır. Bu stratejik karar muhalifler arasında büyük bir bozgun ve sonrasında dağılmaya yol açar. Lefebvre’in anlatımıyla, mekânı kontrol etme yetisini gösterenler iktidarı da ele geçirmiştir.

Bir burjuva devrimi ve ulus devletleşme projesi olarak Kemalist projenin geriye dönük değerlendirmesini yapıp, birçok yönüyle eleştirebiliriz. Mekânı ele geçirmekteki başarısını mekana ve topluma sirayet etmede gösteremediğini, bugün geldiği noktada, yarattığı mekânların birer birer düşüşünü örnekleriyle gündeme getirebiliriz.

Ancak Ahmet Emin’in gerisine düşmüş yandaş basının pompaladığı “İstanbul sevdası” eşliğinde, finans kuruluşlarının İstanbul’a taşınıp, Merkez Bankası’nı İstanbul’a nakletme hesaplarının yapıldığı ve bu arada da AOÇ gibi Cumhuriyet sembollerinin tahrip edildiği bir ortamda, 13 Ekim’in radikal-jakoben tavrını hatırlamak ve hatırlatmak önemli.