Adı

Adı Serkan. Soyadı Haymanalı.

Tanımıyor musunuz?

Aslında hepimiz tanıyoruz. Tanıyıp da tanımazlıktan geldiklerimizden. Hani, bazıları "ünlüleri", tanımayıp da tanırlıktan gelir ya... Ünlüleri "tanırsanız", sosyal hayatınızdaki hisseleriniz prim yapar çünkü... Serkan'ı tanımanın kendilerine kazandıracağı bir şey olmadığını insanlar hemen fark etmişler ki, binlerce insan gelip geçiyor önünden...

 

Soğuğu iliğinize işler Ankara'nın... İliğiniz bile Ankara olur öyle zamanlarda... Eylülle ekim güzeldir. Benim gibi evinizden işinize yürüyorsanız, sabah erken saatte ürperirsiniz. Benim gibi gün boyu o çocuk sayfasından bu sağlık sayfasına, o klinikten bu eğitim haberine koşturup duruyorsanız; bürodan çıkıp da nefes alacak vaktiniz yoksa, güne bakıp kalırsınız pencereden...

Akşam olup çıkınca; gündem, sayfalar, gazete, hatta başkalarının gazetesi bile aklınızdadır: Acaba yarın ne yazacaklar, atlatacaklar mı, atlattık mı hepsini, daha mı iyiler? Yok yok yine en iyisi bizimkidir diye avunarak; ıskalarsınız yakaladığınızı sandığınız günü... Akşam olup çıkınca hava yine soyunmuştur, ürpertmek için sizi bekler. Karanlıkta taksiler sarkar da, yüz vermezsiniz yine, yürümek istersiniz. Söz verip de yazamadıklarınızın darlığı sarar. Darlanıp da yazdığınız, "kötü" ama "bu da ne güzel haber olur" diyerek sinsice gülümsedikleriniz arkanızdan bağırır. Ağır ağır, duya duya; ama duymazlıktan gele gele terk edersiniz gazeteyi...

O sırada bir Serkan çıkarsa karşınıza, durursunuz hemen. O soğukta; hani aslında soğuk değildir, çıplak ayaklarını görünce buz kesmiştir ortalık...

 

Sohbete davet almak için yaşlıyım. Ama, "seninle ilgilenmeden sıcacık evime gidersem, diziyi izlerken vicdanıma ne derim" demeyecek kadar da gencim; açar belki bana yüreğini... Kaç yaşındasın deyince 11 deyip, sonra 12 diye düzeltince aman gülümsemeyin, çocuklar anlar. Büyüklerin, "yakaladım seni" gülüşlerini sevmezler. Gün aldığın yaştasındır çocukken. Yaş aldığı günlere kızmaya başlayan yetişkinlere inatsındır...

Çıplak bir ayakla Kızılay'da üşürken, herkesten yaşlı mısındır yoksa?

Okumuyormuş Serkan... Okuyamıyormuş. Milli Eğitim Bakanlığı'na 500 metre bile yok oysa... Hani biraz daha yaklaşsa, bakanlığın amblemindeki meşaleyle ısınacak...

Serkan, başkentin göbeğinde, çıplak ayağıyla, üzerinde incecik kıyafetlerle otururken, sizden sadece 100 bin lira ister. Yüz bin kere lanet etmenizi ister belki...

"Okula gitmek ister miydin" diye sorarsın. "Büyüyünce ne olmak isterdin"den daha sinir bozucu tek soru, "küçükken okumak ister miydin" olmalı. Çevrede dilimi sokacak bir eşekarısı var mı ki? Küçükken Ankara'nın soğuğunda sokakta oturan bir çocuk, büyünce ne olmak ister? Belki okusa astronot olurdu Serkan, belki tinercileri sokaktan kurtaran bir melek olurdu, kanatlanıp uçardı belki; o sokakta oturdukça, hepimiz birer şeytanız aslında...

Serkanları unutmamalıyız. Hiçbirimiz... Bakanlık da…

Yaptığınız tuhaf ihaleleri de, eğitimi dinselleştirecek adımlarınızı da, kadrolaşmanızı da, hepsini, hepsini unuturuz. Ama çıplak ayağıyla başkentin göbeğinde oturan, sokakta oturan Serkan'a, tüm yurttaki Serkanlara ulaşamazsanız, onlara ulaşacak projeleri başlatmazsanız...

Çocuklar üşüyecek.

Ankara bu kadar soğuk olmamalı.