Arjantin’de pazar günü yapılacak ikinci tur başkanlık seçiminde aşırı sağcı Milei ile Peronist Massa yarışacak. Dolarizasyon, kürtajı yasaklama gibi vaatleri olan Milei’nin olası bir sürprizi korkutuyor. Milei’nin ilk turda aldığı %30’luk oranın “protest oy” olduğunu belirten akademisyen Fırat Duruşan, “Peronizmin halkçı politikaları çıkarcı siyasete terk etmesi, kitle desteğini kaybetmesine yol açtı” dedi.

Arjantin’in ‘Trump anı’
Avanza’nın adayı Milei’nin kürtajı yasaklamak, ülkenin para birimini ABD doları yapmak gibi vaatleri var. (Fotoğraf: AA)

Umut Can FIRTINA

Güney Amerika ülkesi Arjantin’de halk, hafta sonu ülkenin yeni başkanını belirlemek için sandık başına gidecek. Yıllık enflasyonun yüzde 140 civarında seyrettiği, periyodik ekonomik krizlerle boğuşan, 45,9 milyon nüfuslu Arjantin’de ekim ayındaki başkanlık seçiminde mevcut Peronist iktidarın Ekonomi Bakanı Sergio Massa ve aşırı sağcı popülist aday Javier Milei ikinci tura kalmaya hak kazandı. Mevcut krizin sorumlusu olarak görülse de Massa ilk turda yüzde 36 gibi “sürpriz” sayılabilecek bir oy alırken Milei oyların yüzde 30’unu almayı başardı.

Eski başkanlardan Mauricio Macri’nin fiilen liderliğini yürüttüğü Cambiemos hareketinin adayı Patricia Bullrich’in ilk turdaki 6,2 milyona yakın oyu kilit konumda. Seçimden kısa bir süre sonra Bullrich’in merkez sağ partisi Juntos por el Cambio, seçim öncesi her ne kadar sert söylemlerde bulunsa da Milei’ye “koşulsuz desteğini” açıkladı. Son anketlere göre Milei, Massa’nın 3 puan civarı önünde gözüküyor.

Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden akademisyen Fırat Duruşan, Arjantin'deki kritik seçime ilişkin BirGün'ün sorularını yanıtladı.

Fırat Duruşan

-Seçimler öncesi Arjantin’de genel siyasi tablo ne durumda?

2019 seçimlerinden sonra, Arjantin’de parlamenter demokrasinin ilerici, ılımlı bölüşümcü, merkez-sol ile muhafazakâr, serbest piyasalar ve sıkı maliye politikası yanlısı merkez sağ arasında bir denge durumuna oturduğu kanısı hâkimdi pek çok gözlemcide. Zamanın ruhuna uygun olarak şiddetli kutuplaşma eğilimleri gösterse bile nihayetinde bir siyasi denge durumunu ifade eden bu Amarikanvari konjonktür betimlemesinin tarumar olduğunu söylemek mümkün. Yalnızca siyasi merkezin değil, yerleşik parti siyasetinin de dışından gelen La Libertad Avanza ittifakının adayı Javier Milei, bol sloganlı, ateşli fakat ütopik iddialar dışında içi boş bir siyasi programla başkanlık seçiminin ikinci turuna kalmayı başardı. Siyasi merkezin kendisini hedef alan Milei’nin söyleminin içeriksizliğini de haklılaştıran temel dayanak noktası “kast” olarak nitelediği ve başta ekonomik pek çok sıkıntının müsebbibi olarak işaret edilen siyasetçilerin def edileceği vaadi. Zira, bu “radikal” programın müstakbel yürütücüleri olarak bir araya getirdiği ekip, Macri’nin Propuesta Republicana partisinden devşirilen askeri diktatörlük apolojisti aşırı sağcı bir grup marjinal siyasi figür dışında, aralarında liberal iktisatçılar ve sosyal medya fenomenlerinin bulunduğu yerleşik siyasetin dışından gelen ve tıpkı liderleri gibi siyasi ya da idari kariyeri olmayan kadrolar. Önerilen reformların içeriği tipik bir devletin küçültülmesi söyleminin, eğitim ve sağlık gibi kamusal sosyal hizmetlerin tamamen özelleştirilmesinden merkez bankasının ilgasına varacak kadar aşırılaştığı bir rejim biçimi değişikliğine tekabül ediyor. Kendi tabirleriyle anarko-kapitalist ya da liberter bir ideolojinin devlet karşıtlığını siyaset karşıtlığına entegre eden bu halinin seçmenlerden aldığı büyük destek, yerleşik siyasi partilere ve devlet kurumlarına yönelik saldırının halk arasında önemli bir karşılık bulduğunu gösteriyor. Bu da pek çok yorumcuya göre Arjantin’in bir siyasi kriz içinde olduğuna işaret ediyor.

Bu kriz tablosu tek tek ana akım siyasi partilerin yaşadığı ve her birine has sorunların bir sonucu olarak okunabilir. İkinci tura kalamayarak yaşanan sürecin kesin kaybedeni olan Cambiemos hareketinin 2015-2019 hükümeti dönemindeki ekonomik programının ülkenin mevcut çöküşünün başat sorumlusu olarak görülmesi, aldığı düşük oy oranına yansıyor. Peronizmin, Kirchnerist versiyonunun siyasi yürütücüsü ve şu anki hükümeti oluşturan Unión por la Patria İttifakı’nın 2000li yılların başlarındaki bölüşümcü ve halkçı siyasetini pragmatik ve teknokratik bir yönetişim anlayışı lehine terk etmesi de bu hareketin kitle desteğini yitirmesinin nedeni olarak özetlenebilir. Mevcut hükümetin ekonomi bakanı Massa’nın hiperenflasyon ve artan yoksullukla sonuçlanan son devalüasyonu kabullenmesine karşın seçimin ilk turunda aldığı oy oranının beklenenden yüksek olduğunu düşünenler bile var.

Her koşulda Milei’nin aldığı oyların çoğunun protesto oyu olduğu dile getiriliyor. Yani seçmenlerin, bir siyasi programdan daha ziyade, bıktıkları ya da ümidi kestikleri yerleşik siyasi kadrolara karşı hissettikleri öfke ve yılgınlığı yansıtan bir dile oy verdikleri söyleniyor. Bunun ne kadar derin ve uzun soluklu bir kriz olduğunu, Milei’nin, seçimi kazandığı takdirde, Arjantin’in oldukça güçlü ve örgütlü halk hareketlerinin muhalefetiyle başa çıkıp çıkamayacağı gösterecek. Macri’nin iktidara geldiği 2015’ten önce gerici ve neoliberal bir program uygulayarak Arjantin’i yönetmenin çok zor olacağını söylemiştim. Milei ve siyasi ittifakı bu zor görev açısından daha bile yetersiz kalacak gibi görünüyor.

-Seçimde tercihlerin, sandık sonucunun belirleyicisi ne olacak?

Seçmen tercihleri üzerinde ikinci tura kalan Massa ve Milei’nin mevcut pat durumunu aşmak için mağlup olan siyasi ittifaklarla yapacakları anlaşma süreçleri belirleyici olacak. Mevcut hükümete yakın haber kaynaklarında Libertad Avanza ittifakının, Cambiemos’un güçlü ortağı Mauricio Macri’nin PRO partisi tarafından ele geçirilme olasılığının Milei’nin kadrolarında huzursuzluk yarattığına dair haberler dolaşıyor. Milei seçimi kazansa bile ülkeyi yönetecek kadrolara sahip değil. Ülkedeki 24 eyaletin hiçbirinde valilisi yok, temsilciler meclisi ve senatoda yasa yapabilecek çoğunluğu sağlamanın uzağında. Bunlara bakarak bile, potansiyel iktidarını her koşulda siyaseten akraba olduğu Cambiemos hareketiyle birlikte yürüteceği varsayılabilir. Bu muhtemel iktidar koalisyonunun Milei’nin çizdiği, Macri’nin de izlemekten gocunmayacağı aşırı sağ bir çizgiye oturması olasılığı, kentli orta sınıfların ılımlı ve liberal kesimlerini ürkütüp Massa’ya oy vermeye itebilir. Cambiemos’un ılımlı kanadını temsil eden Horacio Rodríguez Larretta’nın ön seçimde aldığı oyların yaklaşık % 40’ı başkanlık seçiminin birinci turunda Massa’ya gitmiş gibi görünüyor. İttifakın daha sağdaki şahin kanadının adayı Bullrich, yoksulluğun sebep olduğu güvensizlik, suç ve toplumsal eylemler karşısında polisiye önlemleri bağnazca savunmakla birlikte, kürtaj ve evlilik eşitliği gibi sosyal konularda daha liberal bir konumda. Azılı bir kadın düşmanı olan ve Arjantinli kadınların uzun ve çetin bir mücadeleyle 2020’de elde ettiği kürtaj hakkını halk oylamasına götüreceğini söyleyen Milei’nin Cambiemos’a oy veren kentli, eğitimli orta sınıfların, bilhassa kadınların tamamının oyunu alması çok zor. Bullrich’in ülkenin ve partisinin bekasının tehlikede olduğundan dem vurarak yaptığı Milei’ye destek açıklaması kendi seçmenlerini başarıyla yönlendirebilirse Massa’nın işi çok zor. Ancak bahsettiğim nedenlerle bu desteğin blok halinde bir yönelmeye dönüşeceğini beklemiyorum.

Seçim aritmetiğinin geriye kalanında, mevcut hükümetin dışında olmakla birlikte Peronist Justicialista partisinin muhafazakar kanadının hakim olduğu Hacemons por Nuestro País hareketinin % 7 civarı oyu var. Bu hareketin güçlü olduğu Cordoba eyaletinde Massa’nın oy oranı Milei’nin çok gerisinde olsa da hareketi yönetenlerin Massa’ya destek verme ihtimali daha yüksek. Öte yandan, % 2,5 civarı oy alan sosyalist sol ittifakın seçmenleri de aşırı sağ bir iktidara engel olmak için Massa’ya oy verecektir. Dolayısıyla şu an seçim sonucu ortada olmakla birlikte ben Massa’nın az da olsa avantajlı olduğunu düşünüyorum. Anladığım kadarıyla bu kanı süreci daha yakından takip edenler arasında da yaygın.

DİRENİŞ KÜLTÜRÜNÜ AŞAMAZ

- Milei, köklü bir örgütlü mücadele geleneğinin olduğu Arjantin’de iktidara nasıl bu kadar yaklaşabildi?

“Siyasi kast” şahsında müesses nizamı karşısına alan bir siyasi söylemle ortaya çıkan Milei, son kertede Arjantin’in Trump momenti olarak okunabilir. 2016’da ABD’de, bugün Arjantin’de sorulan şu soru soruluyordu, “yoksullar ve çalışan sınıflar nasıl olur da neoliberal siyasi partilere oy verir?” Milei’ye oy veren seçmenlerin çoğunun merkez bankasının dağıtılması, eğitim ve sağlık alanındaki kamu hizmetlerinin tamamen özelleştirilmesi gibi politikaları desteklemediğine dair gözlemler yaygın ve bence haklı. Çoğunluğu yoksul olan bir halkın büyük bir kesiminin parasız eğitim ve sağlık gibi refah devleti kurumlarına karşı olacağını düşünmek elbette çok güç. Ancak, Milei’ye oy veren yoksul kesimlerin bu kurumlara, en azından, sahip çıkmadığını görüyoruz. Hatta aralarında yaşadıkları zorlukların nedeni olarak gördükleri yozlaşmış bir siyasetçi ve bürokrat güruhundan kurtulmak adına bunlardan vazgeçen ya da dolarizasyon ve deregülasyon gibi büyülü laflarla bezenen bir özgür piyasa mitolojisine güvenmek dışında çare göremeyenler bile olabilir.

Bütün bunlar, Milei’nin protest anti-siyaset, anti-devlet söyleminin cazibesi kadar, Arjantin’in var olan refah devleti kurumlarının işlevsizliğini ve kamusal sosyal güvenlik ve sosyal hizmetlerin nüfusun önemli bir kesimini dışladığını da düşündürüyor. Nitekim, ekonominin hızla büyüdüğü, işsizliğin, yoksulluğun azaldığı ve reel ücretlerin yükseldiği Kirchnerizmin altın yılları boyunca dahi, çalışanların en az % 30’unun güvencesiz ve düşük ücretler karşılığı çalışıyor olduğu hatırlanırsa, Milei’nin yoksullardan aldığı oyları anlamlandırmak daha kolay olur. Arjantin’in yüzyılın başında yaşadığı büyük ekonomik kriz karşısında parlamenter demokrasi de derin bir krize girmişti. Dönemin halk ayaklanmalarının şiarı tüm siyasi parti ve kadroları kast eden “Hepsi defolsun” sloganıydı.

Kirchner hükümetlerinin hem örgütlü halk kitlelerini hem de örgütsüz yoksulları düzenle barıştıran sol Peronist siyasi stratejisi krizin aşılmasında önemli bir rol oynadı. Ancak kitlesel demokratik talepleri arkasına alan Kirchnerizm, yoksulluğa son verme ve gelir adaleti vaatlerini gerçekleştiremediği gibi, zamanla hem içerik hem de siyaset yapma mantığı anlamında bu stratejiyi terk etti. Muhafazakar merkezcil güçlerle ittifak kurma pragmatizmine endekslenmiş, içerik olarak da gittikçe teknokratikleşen bir yönetim modelini benimsedi. Kitlelerle kurduğu organik ilişkiyi, düzenle bütünleşik ana akım sendikalarla arasındaki tarihsel irtibata indirgerken, yüzyıl başlarında demokratik kitle örgütleriyle ördüğü ilişki ağlarını zayıflattı. Hatta kendi aktivist hareketi La Campora’yı da geri plana iterek kitle desteği kazanma anlamında güçlü bir silah olan sokak eylemliliğini de elden bıraktı.

Bugünkü tablo ekonomik olarak aynı vahamette olmasa bile siyasi olarak 2000’lerin başındakine çok benziyor. Milei bugün “Hepsi defolsun” sloganını kendi gerici ajandasına eklemlemiş durumda. Ancak Arjantin ABD değil. Milei’nin arkasında Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’si gibi güçlü bir siyasi gelenek yok. Bolsonaro’nun Brezilya’da sahip olduğu gibi bir ordu desteği, ya da büyük bir dinci evanjelist toplumsal hareket de yok. Seçimi kazanıp Cambiemos’la birlikte iktidara gelse bile, örgütlü mücadele geleneği çok güçlü olan Arjantinli, kadınları, işçileri, örgütlü işsizleri, yerli halklarını ve faşizme karşı mücadele anlamında şanlı bir tarihi olan demokratik kitle örgütlerini karşısına alarak ülkeyi yönetmesi, en azından bahsedilen siyasi krizi aşması çok zor. Ancak hem geçim koşulları hem de örgütsel anlamda bölünmüş işçi sınıfı kesimleriyle demokratik halk hareketlerini birleştirerek alternatif bir iktidar hattı inşa edecek siyasi projelerin bugünkü yokluğu uzun sürerse bu durum değişebilir. Arjantin solu bu tür bir projeyi ortaya çıkarabilirse, dünyada sağ popülizmin yükseldiği benzer koşulları paylaşan pek çok ülkeye örnek olabilecek bir başarıya imza atmış olur.

-Milei ilk turdan kısa bir süre sonra oylarını bu kadar nasıl artırabildi? Bullrich ve Macri’den bu desteği nasıl kazandı?

Milei ilk turda ön seçimlerde aldığı oyun çok az altında oy aldı. Bu % 30 civarı oyun büyük ölçüde protesto oyu olduğundan bahsetmiştim. Seçim sonrası yapılan araştırmalara göre Cambiemos ittifakı seçmenlerinin çoğunun beklendiği gibi Milei’den yana tercih belirttiği görülüyor. Hareketin fillen lideri olan Macri, Milei’ye karşı olan sempatisini seçimden önce dahi dile getiriyordu. Milei’nin anarko-kapitalist retoriğinin, kemer sıkma, sınırlı devlet ve piyasaların serbestleşmesinden ibaret 1980’lerin yeni sağ söylemini amentü haline getirmiş Cambiemos’a çekici gelmesi şaşırtıcı değil. Libertad Avanza hareketi ortalıkta yokken bugün içinde yer alan aşırı sağ parti ya da gruplar da kısmen Cambiemos hareketi içinde temsil ediliyordu. Bullrich’in ön seçimlerde ılımlı Larreta’nın yaklaşık bir buçuk katı oy alması, bu eğilimlerin Cambiemos’ta başat hale geldiği şeklinde yorumlanabilir. Ancak Cambiemos yöneticilerinin Milei’ye destek veriyor olmasının asıl nedeni, eğer Milei seçimi kazanırsa, kendileri kaybetmelerine rağmen iktidarda olma şansına sahip olmaları. Dediğim gibi, Milei’nin seçimi kazandığı taktirde Cambiemos ile bir tür koalisyon kurmadan ülkeyi yönetme şansı yok. Yani Milei seçimi kazanırsa Macri’nin sadece fikirleri değil bir bakıma kendisi de iktidarda olacak. Cambiemos ile Libertad ittifaklarının aynı sınıfsal iktidar bloğunun temsilcisi olduğunu Arjantin hakim sınıfları da uluslararası sermaye çevreleri de biliyor. Milei’nin Ağustos ayındaki ön seçim zaferinden sonra Wall Street Journal ve Economist gibi sermayeye yakın yayın organlarının, kendi tabirleriyle “iş çevreleri yanlısı” güçlerin Arjantin’deki muhtemel iktidarını kutlamaya başladığını ifade edeyim. Nitekim geçen haftaki bir Bloomberg haberine göre Bullrcih’in Milei’e destek açıklamasının ardından Arjantin’in ulus ötesi piyasalardaki menkul varlıklarının değeri % 23 civarı arttı. Milei’nin serbest piyasa fanatizmi, işçi sınıfının sahip olduğu haklara ve yaşam koşullarına karşı taarruza dönüştüğünde karşılaşacağı güçlü toplumsal muhalefeti ve protestoları sindirmek için gereken polis devletini kuracak ve besleyecek antidemokratik fikirlerle de bezeli. Irkçılık ve kadın ve LGBTİ düşmanlığı üzerinden köpürtülecek bir kimlik siyaseti ise ekonomik acı reçeteleriyle kalıcı kitle desteği alması zor olan bu tür gerici siyaset odaklarının, toplumu bölüp insanları birbirine karşı kışkırtarak oy toplamak amacıyla dünyanın pek çok yerinde izlediği stratejiler. Bütün bu söylemsel unsurları bir araya getirip seçim kazanma noktasına gelen bir örgüt, Macri’nin en az on beş yıldır hayalini kurduğu iktidar platformunun ta kendisi. Dahası, hem bu iktidarın ortağı olup, hem de dışında olmak, muhtemel bir çöküş ve kaos ortamında sorumluluğu üstünden atıp kendini koruyabilme fırsatını sunduğu Cambiemos’un siyasi bekası açısından gerçekten oldukça avantajlı bir konum. Ancak bu iki sağ ittifakın arasındaki yakınlaşma ne kadar bariz olursa, Cambiemos hareketine karşı halk kitlelerindeki yaygın düşmanlık, Milei için o denli büyük sorunlar yaratacak. Nitekim “siyasi kast” diye tabir edip düşmanlaştırdığı seçkinler arasında Cambiemos ittifakı da var.

ABD’YE ‘HEVESLİ BİR’ MÜTTEFİK

- Milei’nin kazanması Arjantin’in dış politikasında nasıl bir etki yaratır?

Milei’nin dış politika alanındaki programı, bahsettiğim siyasi kofluğun en belirgin olduğu alan olabilir. Demokratik ilkelerle örtüşmek, uluslararası serbest ticareti geliştirmek, beceriksiz, torpilli dış işleri kadrolarını liyakatli personelle ikame etmek, bakanlığın harcamalarını kısmak gibi soyut ve genel ifadelerden ibaret. Ancak Milei iktidarının başta ABD olmak üzere küresel kuzeyle iyi geçineceği elbette herkesin beklentisi. ABD’nin Milei iktidarında, başta Venezuela olmak üzere Latin Amerika’daki sevmediği hükümetlere karşı kullanabileceği hevesli bir müttefik bulacağı kesin. Örneğin 2016’da antidemokratik uygulamaları gerekçe gösterilerek Güney Amerika ülkeleri arasındaki ortak pazar anlaşması MERCOSUR’dan çıkarılan Venezuela’nın, Lula’nın Brezilya’da tekrar başkan seçilmesinin ardından gruba geri dönmek için yaptığı girişimlerin Milei hükümeti tarafından engelleneceği söylenebilir. Rusya’nın bölgeyi Avrupa Birliği ve FTAA ile rekabet halindeki Avrasya Ekonomik Birliği’ne entegre etme çabalarının da muhtemel bir Milei hükümeti tarafından baltalanacağını öngörmek zor değil. Öte yandan Arjantin’in Çin ile ticari ilişkilerinin kapsamlı biçimde değişeceğini düşünmüyorum. Ülkenin para biriminin dolar olması vaadinin, ülkenin döviz rezervlerinin tükenmiş olduğu mevcut duruma dayanan pek çok yorumcu tarafından ciddiye alınmadığını belirtmem lazım.