Bilim insanlarının ve hekimlerin baştan beri söylediği mesafe, maske ve toplu alanlarda bulunmaktan kaçınma kuralları salgının yükünü azaltacak, aşıya olan ihtiyacı da en aza indirecektir.

Aşı, Covid-19’a karşı mucizevi bir kurtuluş mu?

Resmi sayılara göre 21,5 milyon vaka sayısı ve 760 bin yaşam kaybına yol açan Covid-19 artık hayatımızın bir parçası. Ne kadar süreceğine ve gidişatın bizi nereye götüreceğine dair her kesim kendince senaryolar yazıyor. İçlerinden en geçerli olanı elbette bilim insanlarının, hekimlerin ve bu konuda uzman kişilerin veriye, geçmiş deneyimlere ve objektif eleştirel bakış açısına dayanarak yaptıkları gerçekçi öngörüler. Bu bakış açısına göre salgından henüz kurtulmuş değiliz. Hatta birçok ülkede ikinci dalga emareleri görülüyor. Salgının kontrol altına alındığı bazı ülkelerde yeniden alevlenmeler var. Bu vaka öbeklerinin ve artışın nedeni bazı yerlerde okulların açılması, bazı yerlerde tatil için gelen insanlar, bazı yerlerde de tatilden dönen kişilerin virüsü taşıması. Önümüzdeki süreçte en geçerli tedbir sosyal mesafe, maske kullanımı, kişisel hijyen ve idarecilerin toplumsal düzenlemeleri salgının toplum içinde artışını engelleyecek şekilde gerçekleştirmeleri. Örneğin test kriterlerinin genişletilmesi, daha fazla test yapılması, çok etkin vaka takibi ve temaslı kişilerin izole edilmesi sürecinin işletilmesi. Ancak ne yazık ki Türkiye’de bu uygulamaların gerektiği gibi gerçekleştirildiğini göremiyoruz. Türk Tabipleri Birliği’nin ve sahadaki hekimlerin açıklamaları, hem salgına dair epidemiyolojik verilerin bildiğimizden çok daha ağır olduğu hem de salgının şiddetli şekilde devam ettiği ve yükseldiği. Sağlık Bakanlığı’nın ve iktidarın bu anlamda güvenilirliğini yitirdiğini söyleyebiliriz. Fakat bu salgın nasıl bitecek? Tedavi için ne yapılmalı? Tam da bu noktada dünyada ilaç ve asılardan mucizevi bir beklenti içine girilmiş durumda. Ancak halihazırda etkinliği kanıtlanmış bir aşıya sahip değiliz. Kaldı ki sosyal mesafelenme tedbirlerini bile uygulamayan kitlelerin (aşı karşıtlarını bu denklemin dışında tutarak) aşıyı bir kurtarıcı olarak görmesindeki tezadı belirtmemiz gerekiyor.

AŞILARIN KORUYUCULUĞU ÇEŞİTLİ FAKTÖRLERE BAĞLI

Dünya Sağlık Örgütü, önceki açıklamalarında aşının mucizevi bir kurtuluş olmayabileceğini, bir Covid-19 aşımızın belki hiç olamayabileceğini belirtti. Bu, kötümser bir bakış açısını değil, ilaç ve aşı geliştirme süreçlerinin doğasını yansıtan objektif bilimsel bir açıklama. Uzun laboratuvar, klinik öncesi hayvan deneyleri ve klinik faz süreçlerinden geçen aşı çalışmalarında başarısızlık oranı oldukça yüksek. Bu nedenle dünyada şu anda onaylı olan ve DSÖ sitesinde yayımlanmış olan 26 tane aşı bulunuyor (1). AIDS gibi birçok yaygın hastalık için halen aşı yok. Genel olarak aşı geliştirme prosedürünün toplumda kullanılabilecek bir ürüne dönüşmesi olasılığı yaklaşık beşte bir (2). Yapılan bazı analizler ise Covid-19 için bu olasılığın yüzde 8-yüzde 39 arasında değiştiğini öne sürüyor (3). Elbette bunlar şu an için sadece tahmin. Geliştirme sürecinin teknik sıkıntılarının ötesinde aşıların koruyuculuğu da çeşitli faktörlere bağlı değişiyor. Bazı aşılar tek ya da çift immunizasyon ile uzun süre etki gösterirken bazı aşılar ise kısa vadeli etkilere sahip. Vücudun bağışıklık mekanizmasının, bağışıklık ve T hücresi hafızasının ya da patojenlerin antijen değişim mekanizmasının detaylarına girmeden genel olarak herhangi bir hastalığa etkili bir aşı bulmanın çok zor olduğunu belirtmekte fayda var.

138 KLİNİK ÖNCESİNDE, 29 KLİNİK FAZDA ÇALIŞMALARDA VAR

Covid-19 yaşamımıza hızla girdiği ve pandemi hızla devam ettiği için aşı çalışmaları da son sürat devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü web sitesindeki bilgilere göre bugün itibarıyla 138 aşı geliştirme çalışması klinik öncesi aşamada (4). Bu aşılar farklı immunizasyon ve antijen tatbik yöntemleri kullanıyorlar. Bunların içinde hafifletilmiş vektörler, DNA ya da RNA teknikleri, virüsün belli proteinlerinin ya da virüs-benzeri parçacık temelli üretim ve bilimsel çalışmalar var. Teknik ve laboratuvar deneylerini geçmiş, hayvan deneylerinden de istenilen derecede güvenilirlik seviyelerini aşmış, etkisi özellikle fare ve primat modellerinde gösterilmiş aşı geliştirme denemelerinden 29 tanesi klinik fazda (4). Medyada da geniş alan bulan Oxford Üniversitesi ile AstraZeneca şirketinin şempanzede bulunan bir adenovirüs kullanılarak oluşturulan, ABD’nin Moderna ve Almanya’nın BioNTech şirketlerinin ürettiği mRNA sistemi kullanan aşılar, ve güçsüzleştirilip inaktive edilmiş virüslerden oluşan aşıları deneyen Çin’deki Sinovac ve Sinopharm şirketlerinin çalışmaları en son klinik aşama olan üçüncü faz aşamasında. Eğer yüksek sayıdaki hastada denendikten sonra etkileri kanıtlanabilirse bu aşıların onay süreci başlayacak ve piyasaya sürülebilecek. Diğer çalışmaların çoğu, ikinci faz aşamasında. Bu aşamada, sağlıklı kişilerdeki yan etkiler ve etkililiğine bakılan aşılar küçük bir hasta grubunda deneniyor. Eğer kabul edilebilir güvenlik ve etkiye sahiplerse, dozları ayarlanarak üçüncü faz aşamasında plasebo kontrolü geniş hasta gruplarında denenmelerine başlanacak. DSÖ’nün listesindeki üç aşı ise birinci faz aşamasında görünüyor. Bunlardan bir tanesi hafta içinde Rusya’nın kullanım onayı verdiğini açıkladığı aşı. Ancak bu aşıyla ilgili ne bir bilimsel makale ne etki değerlendirme raporu ne de detaylı faz kaydı ortaya konuldu. 38 kişide denenen aşının bağışıklık etkisi gösterdiği söylenmesi, aşının erken aşamalarda olduğunu, henüz hastalardaki etkisinin ya bilinmediğine ya da açıklanmadığına işaret. Ancak yine de “tüm aşamalardan geçtiği” yönünde yapılan açıklama uluslararası kamuoyunda ve bilim camiasında da şüpheyle karşılandı (5). Rusya Sağlık Bakanlığı’nın yetkililerinden Chuchalin, aşı açıklamasından sonra tıbbi etik kurallarına uyulmadığı gerekçesiyle görevinden istifa etti. Görünen o ki Rusya’nın kullanıma onay vermesi bürokratik ve aşı yarısının politik içeriğine dair bir hamle.

Sonuç olarak aşı konusunda temkinli olmamız gerekiyor. Bilimsel olarak arzulanan etkiyi görmemiz için umudumuz olsa da bitiş çizgisine ulaşmış değiliz. Kaldı ki üretim sürecinde ihtiyacı olan herkese yetecek kapasite sağlanabilecek mi bilemiyoruz. Sağlansa bile aşıya ulaşımın maddi yükü nasıl olacak ve ülkelerin sağlık sistemleri bu aşı maliyetini nasıl karşılayacak belli değil. Bu nedenle bilim insanlarının ve hekimlerin baştan beri söylediği mesafe, maske ve toplu alanlarda bulunmaktan kaçınma kuralları salgının yükünü azaltacak, aşıya olan ihtiyacı da en aza indirecektir. Velhasıl, aşı mucizevi bir çözüm olmayabilir. Elimizdeki mücadele gücü olan sosyal mesafe, maske ve yaygın test en önemli kozumuz.

(1) https://www.who.int/immunization/diseases/en/
(2) https://www.nature.com/articles/nbt0596-591.pdf?origin=ppub
(3) https://hdsr.mitpress.mit.edu/pub/pnp0pr4j/release/1
(4) https://www.who.int/publications/m/item/draft-landscape-of-covid-19-candidate-vaccines
(5) https://www.sciencemag.org/news/2020/08/russia-s-approval-covid-19-vaccine-less-meets-press-release