İspanya’da başlayıp Avrupa’yı sarsan ve sonra da İsrail ve ABD’ye bile sıçrayan...

İspanya’da başlayıp Avrupa’yı sarsan ve sonra da İsrail ve ABD’ye bile sıçrayan Indignados (Öfkeliler) hareketine ne oldu? Daha dün Avrupa’nın bütün büyük kentlerinde neo liberal ekonomi politikalarına ve ekonomik krizin etkilerine karşı meydanları dolduran Öfkeliler, şimdilerde ne yapıyor? Öfkelileri örgütleyen bir siyasi parti oldu mu ya da Öfkeliler kendi örgütlülüklerini yarattı mı? Yoksa öfkeli gençler okullarına, yaşlılar evlerine mi döndü?

Bütün bunları, “bu bir orta sınıf hareketi, sonucun zaten böyle olacağı başından belliydi” demek için değil, en son polisin işgal meydanına müdahale ettiği Occupy Hareketi dışında kimin, ne yaptığına dair medyada artık hiçbir haber yer almadığı için soruyorum.  

Öfkeliler “istediklerini elde ettikleri için geri çekildi” diyeceğiz ama ortalıkta bir başarı da yok. Belki İtalya ve Yunanistan’daki yeni başbakan atamalarının Öfkeliler’in zorlamasıyla olduğunu söyleyebilirdik ama oralarda da durum öyle görünmüyor.

Avrupa’da Öfkeliler’in meydanlarda olduğu ülkelere tek tek bakıldığında sadece Indignadoslar’ın ana vatanı İspanya’da bir örgütlenmenin başarıldığı görülüyor. Bu örgütlenmenin, Öfkeliler’in taleplerinden ve eylem biçiminden ne kadar etkilendiğine, onlarla ne kadar örtüştüğüne karar vermek ise bir hayli zor. En iyisi bu örgütlenmenin ayrıntılarına bakalım. Zaten bugün İspanya’da genel seçim yapılıyor ve seçimlere katılan bu parti de Öfkeliler’i sandığa çağırıyor.

BİLDİĞİMİZ YEŞİL PARTİ AMA…
İspanya’da 8-9 Ekim tarihleri arasındaki hafta sonunda yapılan kongrede yeni bir parti kuruldu: Equo. Yani Ecología (ekoloji) ve Equidad (sosyal adalet). Parti, son dönemde Avrupa’da revaçta olan bildiğimiz bir sol ekolojist-yeşil parti ama hem kuruluş biçimi hem de tezleri, Öfkeliler hareketinin eylem biçimiyle ve ileri sürdükleri tezlerle benzerlikler gösteriyor. Hatta parti yönetimi, kendilerinin Indignados hareketini kucaklayan ve onların taleplerini iktidara yönelten tek siyasal güç olduğunu ileri sürüyor.

Bir proje olarak Equo’nun ortaya çıkışı Eylül 2010 tarihine, Equo Vakfı’nın kuruluşuna dayanıyor. Siyasal bir vakıf olduğu daha başından belli olan vakfın kuruluş bildirgesinde ‘dünya ve İspanya tahlili’ şöyle yapılıyor: “İspanya ve dünya çapında derin bir ekonomik, ekolojik, toplumsal ve siyasal kriz yaşamaktayız. İspanya’da var olan partilerin hiçbiri sorulara cevap verememektedir…”

Equo Vakfı, kısa sürede hayal kırıklığına uğramış eski solcularla, İspanya’nın ekolojik sorunlarına dikkat çekmek isteyen çevrecileri; sosyal demokratlardan yaka silken sendikacılarla, siyasal yozlaşma ve yolsuzluklara dur demek isteyen gençleri bir araya getiren siyasal bir Think Tank kuruluşu haline geldi.

Zaten meydanlarda olan kesimler de tartışmaya katılınca, parti resmi kuruluşunun gerçekleştirildiği 8 Ekim’e kadar geçen bir yıllık süre içinde harekete sempati duyanların sayısı sekiz bini buldu. Tartışmaya katılan kişiler genelde somut sorunların çözümü için bir araya gelmiş halk inisiyatiflerinden, çevrecilerden, yerel ve bölgesel seçimlere katılan yeşil listelerden, üniversite öğrencilerinden, kadın ve eşcinsel gruplarından oluşuyordu. Equo hareketi Facebook’ta 32 bin takipçiye ulaşmıştı.

PROGRAM VE YÖNETİM İNTERNETTE KABUL EDİLDİ
Equo Vakfı’nın yaklaşık bir yıl sürdürdüğü tartışmaların organize edilmesinde, tanınmış bir çevreci ve Greenpeace’in eski İspanya temsilcisi olan vakfın başkanı Juantxo López de Uralde’nin büyük çabası oldu. Beklenildiği gibi Uralde, kurulan partinin başına getirildi.

Hem parti programının yazılması hem de yönetimin belirlenmesi de ilginç bir yöntemle gerçekleştirildi. Vakıf çevresinde parti kuruluşunu savunanlar, internette bir tartışma platformu açarak işe başladı. Kısa sürede, yaklaşık dört bin kişinin katıldığı bir tartışma grubu ortaya çıktı ve program tartışması başladı. Parti başkanlığına ve yönetime adaylığını koyanlar da burada oylandı. Kuruluş kongresine gelindiğinde sadece internette kabul edilenlerin onaylanmasına kalmıştı iş.

Yaklaşık dört bin kişinin günlerce tartıştığı ve kongrede kabul edilen program, genel hatlarıyla nükleer enerjinin terk edilmesini, İspanya ekonomisinin ekolojik yeniden yapılandırılmasını, hükümetin uyguladığı sosyal kesintilerin engellenmesini, başta gençler olmak üzere halkın yönetime doğrudan katılımının sağlanması gibi daha fazla demokratik hakların hayata geçmesini ve yolsuzlukla aktif mücadele edilmesini savunuyor. Bu taleplerin çoğu İspanyol Öfkelileri’nin de talepleriydi.

Öfkelilerin gösterilerinde en çok atılan sloganlardan biri, siyasi partilere karşı yöneltilen “biri temsil etmiyorsunuz” sloganıydı. Equo, tam da İspanya’daki bu tür toplumsal hareketlerle, yerleşik siyasi partiler arasındaki uçurumda kendine yer bulmak istiyor gibi. En çok da kısa bir süre öncesine kadar Birleşik Sol’un işgal ettiği koltukları işgal etmek istiyor. Çünkü Birleşik Sol da çeşitli sosyalist- komünist partilerin yanında çevrecilerin, öğrencilerin, küskünlerin birleşmesiyle oluşmuştu.

İSPANYA’DA BUGÜN SEÇİM VAR
Partinin içinde soldan gelenler de var ve örneğin Equo’nun ikinci ismi Inés Sabanés bunlardan biri. Sabanés, Equo’ya diğer bazı isimler gibi, 1986’da kurulan ve 2008 seçimlerine kadar, her seçimde İspanya parlamentosunda yüzde 5 seçim barajını geçerek grup kuran Birleşik Sol’dan (Izquierda Unida) geliyor. Birleşik Sol, İspanya Komünist Partisi’nden Troçkistlere kadar birçok sol parti ve grubun oluşturduğu bir çatı partisiydi. Birliği oluşturan partilerin bir kısmının ayrılması ve son seçimde yüzde beş barajını aşamamasıyla şimdi parlamenter ve hatta yerel siyasette neredeyse anlamını yitirmiş durumda.

Birleşik Sol’un kan kaybetmesini nasıl açıklayacağız? Sosyalizm ve işçi sınıfı demeden ama benzer tezleri ileri sürerek kurulan Equo’nun, Birleşik Sol’un yerine aday olması, belki de Avrupa’da yeni solun yeni kriziyle açıklanabilir. Sovyet tarzı sosyalizmler yıkılırken ya da yıkıldıktan sonra kurulan ve belli oranda başarı da elde eden Avrupa yeni sol partilerinin önemli bir kısmı yerini yavaş yavaş ekolojist-yeşil sola bırakıyor gibi. Bu tür partilerin önemli bir kısmı zaten sol sosyal demokrat partilerdi. Sosyal demokratlar neo liberalleşirken bu partiler de küçüldü. Ekolojiyi savunmak ise, bir orta sınıf refleksi olarak destek görürken, pragmatist genç seçmene de cazip görünüyor.

İspanya’da bugün yapılan genel seçimlerden Birleşik Sol’un 2008 seçimlerine göre güçlenerek çıkması sürpriz olur. İspanya’daki gösterilerin hepsine katılan ama göstericileri örgütleyemeyen, göstericilere sempatik bile gelmeyen Birleşik Sol’un tıpkı iktidardaki sosyal demokratlar gibi, oylarının bir kısmını Equo’ya kaptıracağı kesin.

Belki de yukarıdaki sorunun cevabının bir yanı, partisini bırakıp yeni kurulan partiye giden Inés Sabanés’in durumunu düşünerek verilebilir. Sol Birliği oluşturan siyasi aktörlerin önemli bir kısmı, Birlik fikri revaçtayken ve bu birlikle parlamentoya girmek mümkün görülürken buraya gelmişti. Şimdi bütün Avrupa’da Sol Birlik fikri, eski tarz siyaseti çağrıştırdığı için çok popüler değil ve önceki sol birlikçileri yükselen değer olan ekolojist yeşiller cezbediyor. Bir de elbette ‘ideolojiden uzak durma, pragmatist olma’ gibi bizden de iyi bildiğimiz örnekler, solun bir kısmını kolayca ‘siyasi heimatlos’ yapabiliyor ve aslında bu da bir yükselen değer.

‘YEŞİL’, BELİRLEYİCİ SIFAT DEĞİL
İspanya’da 2004’ten bu yana iktidarda olan sosyal demokratların çevre sorunlarına duyarsızlığı, nükleer enerji santrallarının süresini uzatması, sosyal kısıtlılıklara gitmesi ve en önemlisi de son ekonomik krizle baş edememesi de Equo’ya yarayacak gibi duruyor.

Inés Sabanés, kuruluş kongresi sonrası basına yaptığı açıklamada, küresel ekonomik krizin halkı siyasetten dramatik bir biçimde uzaklaştırdığını savunuyordu. Sabanés’e göre, Equo seçimlerde parlamentoya girerse, kendinin temsil edilmediğini savunarak partilerden uzak duran, “gerçek demokrasi şimdi” talebiyle meydanlara çıkan halkın doğrudan sesi olacak.

Parti Başkanı Juantxo López de Uralde, Equo’yu ‘Yeşil’ diye tanımlamaya da karşı. Uralde’ye göre, kendini ‘yeşil’ olarak tanımlayan birçok parti var ve ‘yeşil’ artık belirleyici bir sıfat değil. Uralde, çözülmesi gereken sorunlara işaret ediyor ve Equo’nun bu sorunların çözülmesini isteyen insanların partisi olduğunu söylüyor.  Uralde herhalde, yeşil hareketin güçlü olduğu Almanya gibi ülkelerde son dönemde gençlerin gözünde bu modanın geçmeye başladığının farkında. Yeşiller Almanya’da iki ay önceki Berlin seçimlerinde önemli oranda oylarını Korsan Parti’ye kaptırmıştı. Siyasal pragmatizm bu tür ince hesaplar yapmayı da gerekli kılıyor herhalde.

'Kimse işçi sınıfına ait olmak istemiyor'
Avrupa’daki Öfkeliler’den ses soluk kesilmişken, ABD’deki Öfkeliler’in (Occupy Hareketi) simgesel ve teorik ‘merkezi’ New York’taki Zuccotti Park’ı da polis ele geçirdi. Occupy Hareketi’ni ‘bir orta sınıf fenomeni’ olarak gördüğü halde çok önemseyen Prof. Frances Fox Piven, 31 Ekim tarihinde Almanya’daki die tageszeitung’la yaptığı röportajda Hareket’i tahlil etmişti. New York’taki City University öğretim üyelerinden 79 yaşındaki ‘meşhur demokratik sosyalist’ Piven’in, Dorothea Hahn’ın sorularına verdiği cevapların kısaltılarak yapılan tercümesi şöyle:
 
>>>>Uzun süredir ABD’de yoksulların siyasi angajman ve hareketlilik içinde olmaları gerektiğini yazıyordunuz. Beklediğiniz an geldi mi?
Hiç olmazsa halkın çok geniş kesimlerinin katıldığı protestolar anı geldi. Ama ABD’de yaşayan 50 milyon yoksul birlikte davranacak mı bu henüz belli değil. Bu zamana kadar eylemlere dahil oldular ama etkili bir rol oynamadılar. Umarım bu başarılı da olur. Aksi takdirde geçen on yılların dilini tekrar eder protestolar. Orta sınıf merkezde duruyor ve yoksullar marjinalleştiriliyor. 

>>>>Niye orta sınıf ve onların ‘Amerikan rüyası’ bu kadar merkezde?
Çok fazla tüketim odaklı bir toplumuz. Orta sınıfa dahil olmak yüksek bir tüketim düzeyiyle ilgili. İnsanlar, zenginleri tüketim tutum ve davranışlarıyla taklit ediyor. Bu ABD’de mümkün çünkü seri üretilen mallar hâlâ nispeten ucuz olabiliyor. ABD kendini oldukça hareketli, canlı bir ülke olarak görmekten çok hoşlanır.
 
>>>>Bu hareketlilik reel değil mi?
Bu, seyyar satıcı olarak başlayıp marketler zinciri sahibi olma Amerikan kültürel mitiyle ilgili bir şey. Ama gerçeklikte bizde zengin Avrupa ülkelerindeki kadar yukarı doğru yükselme canlılığı yoktur. ABD’de geçmişte de merdivenin en yukarısına çıkabilen çok azdır.

>>>>Occupy Hareketi, yüzde 99’u temsil ettiğini söylüyor. Bu, her kesime açık olduğunun sinyalini veriyor. Ama bu durum işi sulandırma, eylemlerin rengini karıştırma tehlikesi arz etmiyor mu?
Bir risk var ve bu slogan da tam doğru değil. Ama beni asıl endişelendiren, bu sloganın dikkatsizliği ve dilsel açıklığının en fazla zarar görenleri dışarıda bırakması. Ama öte yandan slogan, destek olmak isteyen bütün kesimlere el uzatma imkânı sunuyor. Ortalama ya da daha az geliri olan ama kendini yüzde 99’un içinde gören insanlara sesleniyor. Herkes ortalamanın içinde olmak ister. ABD’de kimse işçi sınıfına ait olmak istemez.
 
>>>>Occupy Hareketi yıllardır var olan ekonomik ve toplumsal eşitsizliklere karşı tepki veriyor.  
ABD’deki olağanüstü eşitsizlik son 30 yıldır büyüyor. Ama 21. yüzyılın ilk 10 yılında bu eşitsizlik hızlandı. Yoksulluk güçlü bir biçimde arttı. Gerçeklikte finansal bir panikle başlayan ekonomik durgunluk da üstüne geldi. İlk olarak Wall Street büyük bir kurtuluş paketi dayattı ve aldı. İkinci olarak kemer sıkma ve borçları ödeme politikası geldi. Sonra halk anladı ki, şirketler ve özellikle finansal işlemler yapan kuruluşlar için vergiler 40 yıldır sürekli azalıyor.
 
>>>>Neden protesto hareketi bu sonbaharda ortaya çıktı?
Kolay değil nedenini söylemek. Benim için ortaya çıkmaması, çıkmasından daha şaşırtıcı olurdu. Tüm işaretler fırtınada olduğumuzu gösteriyor. Bir yanda ekonomik sefillik gelişiyor. İnanılmaz sayıda ev, ipotek değerinin altına inmiş durumda. Ortalama ücret düşüyor. İşsizlik, iki rakamla ifade edilen büyüklüğe ulaşmış. Öte yandan bankalar sadece finans krizinin başındaki kayıplarını dengelemekle yetinmedi aksine kâr yapmaya da başladı. Sefilliğin paylaşımında da adaletsizliğin olduğu bir sefillik bu. Ayrıca şunu da eklemek gerekiyor, belli bir gruptaki insan hem siyasetin hem de ekonominin bu durumda olmasının sorumlusu.

>>>>Barack Obama’nın başkanlığının gösterilerin oluşmasındaki rolü ne?
Eğer bir rolü varsa, o da protestoların geç başlamasını sağlamasıdır. Halk ondan çok şey bekledi. Ama en ufak bir baskı karşısında çok hızlı geri adım atan bir politikacı olarak kendini gösterdi. Bu baskıların bir kısmını da, seçim vaatleriyle ve kampanyasıyla ilgisi olmayan Cumhuriyetçileri ve Clintoncuları çevresine doldurarak, kendisi oluşturdu. Obama bir hayal kırıklığı oldu. Her şeyden önce de gençler ve azınlıklar için.

>>>>Mısır’dan İspanya’ya kadar görülen protestolar, Occupy protestolarını ne ölçüde etkiledi? 
Çeşitli ulusların protesto eylemleri her zaman karşılıklı olarak birbirini etkilemiştir. 1968’e bir bakın: Bu dünya çapında oldu. Ama bence, ABD’de Tunus olmadan da Mısır’sız da eylemler olurdu. Mısır ve Tunus’un etkilediği yan ise eylemin stratejisiyle ilgili. Meydan işgali protestolar için iyi bir yenilik. Bir gösteriyi ya da protestoyu dağıtmak egemenler için kolay. Ama böylesi bir işgali dağıtmak zor.

>>>>Bazılarının yaptığı gibi bu hareketi devrimci diye niteleyebilir misiniz?
Onlar barikat inşa etmek ya da silahlara sarılmak istemiyor aksine sadece toplumu yeniden yapılandırmak istiyor. Birçok protesto hareketi yeniden yapılanma düşünür ve ancak reformlar kazanır. Yeniden yapılandırmanın kapsamının nasıl olacağı, protesto hareketine Amerikan elitlerinin vereceği cevaba bağlı. Bunu şimdiden tahmin etmek çok zor. Amerikan üst sınıfı öyle bireysel, parçalanmış, tutarsız ve anlamsız bir halde ki. Öyle görülüyor ki, bunlar kendilerini seçkinler sınıfı yapan kurumların yeniden üretilmesi için bile harekete geçecek gibi değil. Sürekli okullara ve öğretmenlere bütçe kesintileriyle saldırmak inanılır gibi değil. Bir ülkede uzun süre yaşamayı, çocukları ve torunlarının yaşamasını uman bir elit sınıf, bu kadar yağmacı ve dar görüşlü olamaz.

>>>>Bu hareketi nasıl sınıflandırıyorsunuz?
Radikal demokratlar ve post anarşistler olarak. Doğrudan demokrasiyi hayata geçiriyorlar. Bu sıkıcı ve zahmetli bir şeydir. Ama onlar bunu beceriyor. Buradan kesinlikle sadece iyi şeyler çıkar.

>>>>Ne kadar dayanabilir?
Hareketlerin bir yaşam süresi vardır. Kısmen insanların onlardan istedikleri ve aldıklarına kısmen de harekete verilen enerjinin ve hareketin enerjisinin daralmasına bağlıdır bu. Bu hareketi 10-12 yıl sonra da görürsek öpüp başımıza koymalıyız.

 
SOL KÖŞE
Sırrı Süreyya Önder’in kazaklı fotoğrafının çıkarılıp kravatlı fotoğrafının nihayet Meclis albümüne koyulmasıyla ülke derin bir nefes aldı. Herkesin istediği gibi Meclis’e gelmesine izin veren önergesi de hasır altı edildi. Oysa 18 Eylül seçimlerinde Berlin Parlamentosu’na giren Gerwald Claus Brunner o gün bu gündür Meclis’te puşi ve işçi tulumuyla oturuyor, meclis albümündeki fotoğrafı da bu şekilde. Kimsenin de umurunda değil. 22 ay hapis yatan puşili Cihan Kırmızıgül ve kazağı çıkartılıp kravat taktırılan Sırrı Süreyya Önder yanlış ülkede mi doğmuş?