Dünya hakkında düşünme ve onu anlama yolarımızı değiştirmeye talip olan kimse, bunu kendi istediği şartlar altında yapamaz.” Harvey, kitabın önsözüne bu cümle ile başlıyor. (Sermayenin Mekanları-Eleştirel Bir Coğrafyaya Doğru; Çev. B. Kıcır, D. Koç, K. Tanrıyar, Z. Yüksel) Ve arkasından, düşünmenin önüne çıkan engelleri iyiden kötüye sıralıyor. En basiti olan hoşgörüsüzlükten, bu alandaki baskılayıcı unsurlara doğru bir engellemeler sırası…

Buradaki engellere ilişkin sıralama cümlelerinin sonuna, dünyanın her yerinden sayısız örnek sıralayabiliriz. Örneğin, gerilla mücadelesinde Che’nin gerillalara “Hepimiz ölüyüz.” anlamına gelen sözleri. Yolun daha başında kendilerini neyin beklediğini bilmeleri için kullanılmıştır bu söz. İnsanın eylemini engelleyecek olan en yalınıyla ölümdür…

Sınıf savaşı, sınıf mücadeleleri bir ölüm-kalım meselesidir. İşin içinde bu denli somut “ölüm” geçse de, yine de her ülke somutunda bu işlerin kendince bir normali, ve ayarı olur.

İktidar demek, bir yanıyla şiddet demektir. Bu şiddet, ülkenin özelliklerine göre farklı görünüm gösterir. Amerika sözde özgürlük ülkesidir. Ama Iraklı çocuklara verdiği özgürlük, ölüm özgürlüğüdür. Kendi iktidarını ABD sınırları içinde sağlam kurduğunu düşündüğünden, içerde muhaliflere genel bir şiddet -görünür şiddet- uygulamaz. Ama, iktidarı için bir tehlike gördüğü anda kaplan kesilir. 11 Eylül sonrasının uygulamaları; havada işkence, Guantanamo tutsakları bunun en açık örneğidir.

Doğrudan şiddet örnekleri dışında, çocuğun açlıktan ölmesi, kadının bireysel gelişme dışında tutulması gibi örnekleri ele alan Haluk Gerger “(görünmeyen)” bir yapısal şiddet türünde söz ediyor. (Karl Marks, Basın Özgürlüğü Üzerine, Çev. Ö. Kulak, K. Gülenç, Dipnot Yay.)

Yapısal şiddet Harvey’in anlatımı ve Haluk Gerger çözümlemesi ile birlikte AKP iktidarı örneğinde çifte/sarmal bir örneğe dönüşüyor; topyekün yapısal şiddet! Bu, tam anlamıyla bir devlet/cemaat/AKP “terörü” biçiminde yaşanıyor. Örnek ise en son KESK operasyonu…

Bir ülkede bir sendika şube yöneticisinin gözaltına alınması bir önemli bir olayken, normalleştirilen/sıradanlaştırılan topyekün şiddet ortamında, iktidar tarafından yaratılan şiddetin olası karşı etkisi uygulanan ağırlıkla nötrleştiriliyor. Uygulanan ağır şiddet, daha ağırını da akla getirdiğinden, mevcudun sıradışılığı algıları “terörize” ediyor ancak bunula birlikte karşı çıkışın toplumsal yoğun tepkisinin önüne geçiyor.

KESK için bir yere kadar muhalefet cephesi ses verdi. Çünkü onlar ağır şiddeti aşacak düzeyde bir muhalefet geleneğine sahip. Çanakkale Belediyesi’ne düzmece operasyon yapılıyor. İnsanlar dürüstlüğünden emin oldukları yerel yöneticiler için emniyete yığılmıyor… Topyekün yapısal şiddet sürekli hale gelince, yarattığı korku da sürekli hale geliyor. Görünürde bir paradoks, sıradanlığın tersi bir sonuç çıkıyor ortaya; topyekün sindirilme… Oysa, şiddeti uygulayanlar açısından kabaca/ampirik bir hesaplama yapılacak olursa, nüfusun %25’ini oluşturan bir gücün nüfusun %75’ine sindirdiği gibi bir sonuca ulaşabiliriz. Görüldüğü gibi, bizde de bir azınlık yönetimi söz konusu! Hem de şiddeti sürekli kılarak.

Haftanın Protestosu; KESK’e saldıran AKP emek düşmanı olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.