Bir kez daha nükseden Suriyeli ve Afgan mülteci alerjisi, aşı karşıtlığının bütün ters yöndeki verilere karşın ayyuka çıkışı ve son olarak da Medyascope etrafında dönen dışardan fonlanma tartışması son günlerin gündemi oldu.

Bu çok ayrıksı görünen üç konuyu ortaklaştıran, dış güçlerin Türkiye’ye yönelik komplolarının bir parçası olarak görülmeleri! Bir sorun olarak inşa edilmeleri ve siyasallaştırılmalarında kullanılan yöntem ve söylemin benzerliği dikkat çekiyor.

Her birinde bir içerisi (biz) bir de dışarısı (düşman güçler) var. Dışımızdaki güçler içimize bir ajan sokuyorlar. En hafif haliyle mutluluğumuzu, en ağır biçimiyle yaşamımızı çalıyor; ülkenin başına iş getiriyorlar. Aşı katile, Suriyeli hırsıza, Medyascope ajana dönüşüyor.

Bu ve benzeri sorunlar gündeme geldiğinde AKP ya da benzer tavır içindeki diğer siyasi aktörlere milliyetçi, dinci, ırkçı ve benzeri suçlamalar yönelmekten ibaret hale gelen siyaset biçimi başarılı olamıyor! Mesele söylenilenin yanlışlığı değil, yetersizliği!

Bu yetersizliğin gerisindeki önemli sorunlardan biri, siyasi öznenin lehine toplumsal alanın pasif bir alıcı konuma indirgenmesidir! Bugün aşı karşıtlığı ve mülteci düşmanlığını sadece AKP ya da benzeri siyasi aktörler üzerinden anlaşılabilecek sorunlar olmanın çok ötesine geçmiştir. O nedenle siyasal alanla ilişkili bir biçimde toplumsal alanda biriken sorunlara ve hastalıklara da dikkat harcamak gerekiyor.

Hastalıklara diyorum çünkü Türkiye, son yıllarda hiçbir dönemde olmadığı kadar gardı düşmüş, sınırları muğlaklaşmış ve bir arada yaşama tahayyülü büyük ölçüde kaybolmuş bir ülke haline geldi! Tabiri caizse ülke, bağışıklık sistemi son derece zayıflamış karmaşık bir organizmaya benziyor.

Modern topluma uzun süre damgasını vuran bir özellik, insanların dış dünya karşısında farklı düzey ve ölçeklerde kurulan bağışıklık sistemleri içinde yaşaması ve kendisini güvende hissetmesidir. Bedenimizden evlerimize, dostluk ağlarımızdan bir hayali cemaat olarak ulus-devlete, birçok örüntünün bu derece değerli olmasının gerisinde bağışıklık sistemi işlevi görmeleri var.

Geçtiğimiz uzun dönem küresel ve bölgesel akışkanlıkları artırdı. Bu akışkanlıkların parçası ya da yeterince parçası olamayan insanlar için söz konusu akışkanlıklar çeşitli düzeylerde sınırları aştıkça, sabitlikler çerçevesinde yaşayan kesimlerin tehdit algısı artmaya devam ediyor. Dahası bağışıklık sistemlerinin çöktüğünü düşünüyorlar. Birçok şey yanında sayısı milyonları bulan mülteci, ya da ansızın yaşamını tehdit eden Covid19 virüsü sistemin çalışmadığı düşüncesini güçlendiriyor. Sorunların gerisindeki düşman, her gün biraz daha fazla dışarıdan içeriye tehdit yaratan güçler ve onların ajanları olarak görülmeye başlanıyor.

Tam da bu çerçevede bağışıklık sistemine yönelik doğan kaygıların aşıya yönelik bir karşıtlığa dönüşmesi kendi başına bir ironi ve trajediye dönüşmüş bulunuyor. Virüs bağışıklık sistemini aşıp ülkeye ve vücuda girerken, aşı çözümün değil, bir yerlerde kurulan bir komplonun parçası haline geliyor. Önce virüs, ardından aşı gönderiliyor. Yine tıbbi bir terim kullanacak olursak, aşı olmayı reddedenlerin bu davranışı, bağışıklık sisteminin hedefini şaşırıp kendisine saldırmasına benziyor. Bu arada böylesi akıl dışılığa bilinçli biçimde gaz verenlerin yaptığı ise intiharı cinayete dönüştürüyor.

Sınırlarının aşıldığını ve bağışıklık sistemlerinin çökertildiğini düşünen geniş bir kesim, kendi ülkelerindeki bağışıklık sistemleri çökertildiği için mülteci haline gelen Suriyeliler ile empati kuramıyor. Bu kez mülteci, hızla dışarıdan gönderilen toplumsal bir virüse dönüşüyor ve işlerimizi, kadınlarımızı, güvenliğimizi hedefine koyuyor.

Özetlediğim bu tehdit algısı kuşkusuz siyasetin tezgahından geçerek bu hale geldi. Ancak şu da bir gerçek ki buradan bir çıkış olacaksa bu, toplumsal alanı ve orada biriken bu ve benzeri sorunları iyi tahlil etmeden olmayacak! Tam da bu çerçevede Medyascope’a yönelik kampanyanın toplumun bu derece hassas hale geldiği içerisi/dışarısı hattı üzerinden yapılması dikkat çekici!

Anlaşılıyor ki toplumsal alanın bugün içinde bulunduğu durumun tahlilinin bizler kadar medya kuruluşları tarafından da iyi yapılması gerekiyor. Ne de olsa günün sonunda toplumsala sesleniyorlar. Siyasetin mücadelenin ana ekseni haline gelen bağışıklık sistemi konusuna devam edeceğim!