Son dönemde her ne kadar çehresi çok değişmiş olsa da İstanbul’da sanatın kalbinin attığı duraklardan biri olan Beyoğlu’nda kültür ve sanata gönül verenler için dolu dolu bir kültür-sanat rotası oluşturduk.

Beyoğlu’nda sanat var!
Fotoğraflar: BirGün

Deniz Burak BAYRAK

Bir kenti kent yapan unsurların başında kültür ve sanat ortamı gelir. İstanbul, birçok açıdan bozulsa da sanatın kalbinin attığı yerlerden. Gün geçmiyor ki bir sergi açılmasın, bir mekân yenilenmesin, bir oyun sahnelenmesin. Öte yandan ciddi bir hengâmenin ortasında var olmaya çabalayan yurttaşlar bunlara ulaşmakta, haberdar olmakta kimi zaman zorlanabiliyor. Günlük yaşamın yoruculuğunda bulunduğumuz konumun çok yakınlarında gerçekleşen sanat etkinliklerine bile zaman ayıramayabiliyoruz. İyi ki kültür-sanata gönül verenler, iyi ki basında yok olmaya yüz tutan kültür sayfaları var da bizler de sizlerle bunları paylaşabiliyoruz. Bu kez Beyoğlu’nda sanat etkinlikleriyle dolu dolu bir gün geçirdik. Neler mi yaptık?

BİR RÜYA ÂLEMİ

Tünel birçok kişiye Beyoğlu’nun en artistik semti olarak gelir. Eskilerin Pera dediği yerde şimdi birçok galeri açıldı. Bunlardan biri de Dolapdere’deki şubesinin ardından ikincisini açan Dirimart. Mekân şu günlerde Ebru Duruman’ın soyut ve sürreel işlerinden oluşan “Akışkan Arzu” adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Duruman’ın son bir yıllık yağlı boya üretimlerinden oluşan sergi adeta bilinçaltının dışavurumu. Karşımızdaki kuir bir sanatçı. Öz yaşam öyküsünde söz ettiği kadarıyla heteronormatif bir ortamda büyümesi ile kendisiyle olan çatışması bir yerden sonra sanat üretimine yansıyor.

Tuvallerde soyutlamaya varan bedensel figürler görüyoruz. Bunlar rüyayla gerçek arasındaki erime, buharlaşma olarak yorumlanabilir. Sergiden sonra Freud ya da Jung okumak geliyor akıllara. Akışkanlık kavramı ise bilinçaltında yer alan, net olmayan, karmakarışık imajlar olarak ifade buluyor. Bedenlerin koltuk ya da bank gibi strüktürel figürler üzerinde oturduğunu görüyoruz. Akışkanlığın yanında sergilenen bu tavır fazlaca kontrast yaratıyor. Ekspresyonizme yakın işler diyebiliriz ama neticede net figürler göremiyoruz. Ortaya ne çıkacağını bilmeden başlanan bu resimler bir esrikliği yansıtıyor. Uzunca ve iç içe geçmiş bir rüya, bulanık bir vizyon gibi. 28 Ekim’e kadar görülebilir.

Ebru Duruman

KEŞİŞ YENGECİNİN EVİ

İstiklal Caddesi’nde yürürken Batı mimarisinin seçkin örneklerini görmek mümkün. Tünelden Taksim’e giderken en dikkat çekenlerinden biri İBB Miras tarafından yenilenen 122 yıllık Casa Botter’dir. Caddenin havasını değiştiren ölçülü tasarımıyla küllerinden yeniden doğan, İtalyan Raimondo D’Aronco’nun imzasını taşıyan Casa Botter’in önünden geçiyoruz; içeride Lozan 1923/Yüzyıl Önceki Başlangıç sergisi var. Sergi 30 Ekim’e kadar ziyaret edilebilir. Bizim durağımızsa tarihe meydan okuyan Mısır Apartmanı.

Zarif dekoratif süslemelerin öne çıktığı apartmanda bazı galeriler de var. Bunlardan biri Sevinç Altan’ın çıkış noktasıyla ilgi devşiren “Keşiş Yengecinin Evi” sergisiyle Galeri Nev. Sergi sanatçının mekândaki ilk kişisel sergisi. Altan’ın, bir kâğıt toplayıcısı olan İsmail’in kardeşi Can’ın yaptığı bir keşiş yengeci resminden ilhamla oluşturduğu sergi; ev, yuva, aidiyet, göçmenlik-göçebelik, savaş ve sınırlar gibi temalar etrafında dolaşıyor. Sanatçının 4-5 yaşlarındaki Can’la olan diyaloğu ve birlikte çalışma süreci; Can kâğıt toplama arabasındaki atık defterlere, kâğıtlara resim yaparken tanışmalarıyla başlamış. Sergideki resimlerde dolaşan keşiş yengeci de ağabeyinin kendisine masal gibi okuyarak anlattığı bu yengeçlerin hikâyesinden etkilenen Can’a ait. Sergi, izleyenlerde göç olgusunu düşünmeye davet ediyor. 21 Ekim ziyaret için son tarih.

Keşiş Yengecinin Evi

ALEV ALEV, HER YER

Sergi gezmeyi burada noktalıyoruz. Yapı Kredi Galeri’nin, “portiko” olarak adlandırdığı bina girişinde yeni bir kamusal programa başladığını duymuştuk. “Portiko Okumaları ve Performansları” adı verilen ve sokak ve bina, kamusal alan ve kurum arasındaki eşikten beslenen program rotamızda. Küratörlüğünü Didem Yazıcı, Burcu Çimen ve Fisun Yalçınkaya’nın üstlendiği program; sanat, bilim, felsefe, psikoloji, antropoloji, ekonomi ve siyaset teorileri, edebiyat, şiir gibi disiplinleri içeriyor. Her ay iki kez çarşamba günleri 18’de gerçekleşen etkinliğin konuğu Leman Sevda Darıcıoğlu. Performans alanındaki çalışmalarıyla tanınan Darıcıoğlu, “Alev alev, her yer” başlıklı performatif okumasını sundu. Geçmişten bu yana kuir toplulukların damgalanmasına ve direnişine eğilen sanatçı metninde; şiddete ilişkin güçlü sembollerle, şiddet ve güçlenme arasındaki ince çizgiyi işaret ediyor. Sanatçı metnini her birimizin gözlerinin içine bakarak, sanki bizle hesaplaşırcasına ama bir parça da gülümseyerek tamamlıyor. Baskıcı uygulamalarla alev alev yandığımızı duyumsuyoruz.

Leman Sevda Darıcıoğlu

SON DURAK CAZ

Etkileyici performansın ardından Beyoğlu’ndaki tur Taksim’de son buluyor. Dümeni AKM’deki Kerem Görsev Quartet konserine kırıyoruz. Caz müziğin simge ismi Görsev’e tenor saksofonda Engin Recepoğulları, kontrabasta Volkan Hürsever, davulda Can Kozlu eşlik ediyor. Görsev’in bestelerinden hazırlanan zengin repertuvarda Soma maden faciasında yaşamını yitiren üç yüz bir madenci için Görsev’in bestelediği, bir ağıt havasındaki “Requiem for Soma”yı dinleyince Darıcıoğlu’nun okuma performansını düşünüyoruz ve güçsüzlük hissine karşı ne kadar güçlü olduğumuzu hatırlıyoruz.

Kerem Görsev