Bu hafta magazin haberi gibi paylaşılan Çekyalı sanatçı Horka’nın hikâyesi yaşadığımız ölümcül şaşkınlığı taçlandırıyor adeta. Kendisini, aşılı eşi ve oğluna kasıtlı maruz bırakan aşısız sanatçı, doğal enfeksiyon yolu ile kazanmayı umduğu bağışıklığı kutladıktan iki gün sonra öldü. Salgını bitirip kutlamaya hazır mıyız?

Bir kült olarak ‘Alışmak sevmekten daha zor geliyor’

Prof. Dr. Esin Şenol Davutoğlu

Yaşı benden epeyce küçük olanlar, yazı başlığının gençliğimizde dilimize pelesenk olan bir şarkının nakaratı olduğunu bilmeyebilirler. Bu bir Ümit Besen şarkısıdır ve devrim tutkumuzun prangalara vurulduğu benim de üniversiteye denk gelen gençlik yıllarımda, dilimize vuran arabesk şarkıların en kralıdır. Pandemi ile daha doğrusu pandemiyi başlatan virüs ile ki ben onu virüslerin en serseri en bencil ve zibidisi olarak tanımlıyorum, arabesk bir aşk bağı kurduğumuzu hatta artık yokluğuna katlanamayacak kadar alıştığımızı yoksa gereğini çoktan yapmış olacağımızı düşünüyorum.

Ben, virüslerin, yer kürenin en yaygın konuklarından biri olmak, insan türüne çok sayıda olumlu katkı yapmak ve bizi hastalandırmaktan daha metaforik bir anlamları olduğunu biliyordum ama bildiklerim, bizzat yaşarken şaşırmamı engelleyemiyor. İki yıl, üç kış önce pandemi başladığında işlerin kötü gidebileceğini öngörmüş olsam da itiraf edeyim bu kadarını düşünmemişim. Neden buradayız ve böyle oldu, yani en az bir yıl ve iki kıştır aşı varken çoktan bitirilmiş olabilecek bir salgında neden yeterli aşılama yapılamadı ya da milyonlarca insan neden öldü. Cevap; hatalar felaketimiz.

Hatalar felaketi ise, salgının kendi geçmişi derslerle doluyken ve henüz geleceği belirsizken sürekli belirli bir gelecek hikâyesi yazarak oyalayan, katastrofiyi göze alan politikalar, insanoğlunun sorunlu sorumsuzluk ve bencilliği. Henüz tek doz bile aşı olmayan en az 3 milyar insan var, bazı kıtalarda ise aşılama henüz çiftli rakamlara ulaşamadı.

Aşısı bol ülkelerde yaşayanlar bu kış ve henüz “Omikron” öncesi, tekrarlanan dozlar ile “eski normal” hayata dönmek ile aramızda yalnızca maskeler kaldığını, onların da bu bahar havaya fırlatılarak salgının mezun edileceği hikâyesi ile avutuluyordu. Aslında, geçen zaman ve az aşılanmış uzak kıtalarda gelişen varyantlar nedeniyle, bağışıklıkta da güç kaybı olduğu çoktan bilinen bir gerçek oysa. Ben bu yıl biterken, burada paylaştığım son yazımda “Omikron” ile nasıl kusursuz bir fırtınanın ortasında olacağımızı yazmışım. Çünkü Omikron Delta’nın enfekte etmeyi başaramadığı üç doz aşılıları da enfekte eden, Delta’dan en az 2-4 kat fazla bulaşan ve ilk virüsten bambaşka özellikleri olup nereye evrileceği öngörülemeyen bir varyant. Çünkü yerküre salgın yorgunu ve hasarlı. Şu anda en iyi aşılanmış görünen ülkelerde dahi hâlâ milyonlarca duyarlı kişi bulunuyor.

Şimdi ise Omikron, salgının daha önce ulaşmadığı en ıssız adalara dahi yayılarak dünyayı kaplarken, duyarlı, aşılanmamış kişilere kolayca bulaşıp, hızla yayılacağı aşikârken, bambaşka bir hikâyenin satıldığını ve herkesin bu hikâyeyi almaya başladığını izliyorum. Üstelik bu hikâyeyi anlatanlar, salgın boyunca anlattıkları hiçbir hikâye, hiçbir kehanet doğru çıkmayanlar. Bu hikâyeye, uzmanlık alanları olmadığı halde salgın yorumlarını genel geçer ana başlıklar üzerinden yapan ya da politikacıları destekleyen söz sahibi kişilerin de büyük katkısı olduğunu belirtmeliyim. Bu hikâyenin ana teması ise Omikron’un çok bulaştığı için muradına ermiş bir varyant olduğu bu nedenle yakamızı bırakacağı ve salgının böyle böyle biteceği.

Bu esnada dün ABD’de 800 bini aşan vaka ve üç bini aşan ölüm, nedense salgının bitişini resmi olarak ilan eden İngiltere’de ise yüz binden fazla vaka ve üç yüzden fazla ölüm oldu. ABD; 800 bini aşan ölüm sayısı ile salgının en katastrofik seyrettiği ülke. Onu, Brezilya, Hindistan ve Rusya izliyor. Ben bu ülkelerin tarihin perspektifinde ölümü, ölenler için göze almış ülkeler sayılarak yer alacaklarını düşünüyorum. Avrupa kıtası için öngörüler önümüzdeki 6-8 hafta içinde kıtadaki nüfusun en az yarısının enfekte olacağı yönünde. Salgının başladığı Çin’de toplam ölüm sayısı beş binden az ve dünyadaki ölüm oranları ile toplam ölüm sayıları ile karşılaştırıldığında en az 1 milyar kişinin hayatının kurtulduğu düşünülüyor.

Elbette, salgın sonsuza kadar sürmeyecek ve virüs gitmediği halde bitecek ama bu şimdi ya da yakın zamanda olacak gibi değil. Salgın tüm kıtalarda kontrol altına alınabildiğinde, tüm kıtalarda aşılama oranları arttığında bitecek. Dile düşen ya da bazı ülkelerin şimdiden ilan ettiği “pandemi” artık “endemik “oldu hikâyesine gelince, endemik ile ne kast ettiklerini çok merak ediyorum doğrusu. Milyonlarca kişinin enfekte olduğu, binlerce kişinin öldüğü bir hastalık için zayıflayan bir virüs veya endemisiteden söz edilebilir mi? Endemisite hiç bitmeyecek bir salgına razı olmak değil. Zaten de “endemik” hafif seyir demek değil, hastalık hala yaygın, kalıcı ama kontrol altında demek… Virüsler böyle zayıflamaz ve pandemiler böyle bitmez.

Hastalandırıcılığı güçlü virüsler konağını çok hastalandırdığı ya da öldürdüğü için bulaşma fırsatı bulamazken daha zayıf olan virüsler ayakta gezen konakları aracılığıyla kolayca bulaşır. Ama satılmaya çalışan hikâyelere karşın yaklaşık iki yıldır anlatmaya çabaladığımız bu virüs için böyle bir denklemin zaten olmadığı gerçeği. Bu virüsün az hasta kişiler ile kolayca yayılıp bazı kişilerde ağır hastalık yaptığı yani üzerinde hafifletmek yönünde değiştirecek bir “seçici basınç” olmadığı. Bu salgındaki istenilen “son” un bizim yapacaklarımıza bağlı olduğu gerçeğini anlatmak ne mümkün. Pandemiler, bağışıklık duvarı arttıkça ve virüs üzerinde virüsün bulaşmasını engelleyecek seçici basınç yaratıldığında biter. Böyle bir seçici basınç ise henüz yok.

Omikron’un hastalandırıcılığını bir önceki dalgaya sebep olan Delta’nın şiddeti ile mevcut verilere göre karşılaştırdığımızda, Delta beş şiddetinde ise Omikron üç şiddetinde diyebiliriz. Çünkü geriye kalanlar, deltanın şiddetine dayanmış olanlar, bulaşma olsa bile geçirilmiş enfeksiyon ya da aşı bağışıklığı nedeniyle ağır hastalıktan korunanlar. Ama hafif olan Omikron ile yalnızca son 1 haftada 20 milyon vaka, 45 bin ölüm ve vakalarda bir önceki haftaya göre de yüzde 40, ölümlerde ise yüzde 20 artış oldu. Virüs ile yaşamayı öğrenmek, binlerce kişinin ölmesine, milyonlarca kişinin hastalanmasına göz yummak ya da teslim olup “ne yapalım artık biz salgını kafamızda bitirelim” demek değil. Virüs ile yaşamayı öğrenmek, gelmemiş bir sonu gelmiş gibi göstererek insanların gafil avlanmasına neden olmak değil.

Size şunu söylemek isterim, Omikron’dan umduğumuz medet ya da yokmuş gibi yaparak yaşamayı sürdürmek zorunda bırakıldığımız bu salgın, olmasını umduğumuz iyi sona, bir yıl önce yapacaklarımız ile çoktan gelmiş olabilirdi. Bu hafta magazin haberi gibi paylaşılan Çekyalı sanatçı Horka’nın hikâyesi yaşadığımız ölümcül şaşkınlığı taçlandırıyor adeta. Kendisini, aşılı eşi ve oğluna kasıtlı maruz bırakan aşısız sanatçı, doğal enfeksiyon yolu ile kazanmayı umduğu bağışıklığı kutladıktan iki gün sonra öldü. Salgını bitirip kutlamaya hazır mıyız? Omikron’un bitiş köşesinde nefeslenecek miyiz? Yoksa biterken başka bir varyant ile mi karşılaşacağız? Yakın geleceği öngörmek henüz mümkün olmasa da salgını kafamızda bitirelim hikâyesini çok sevdiğimiz ve yakında kenar süsü yapmaya başlayarak çerçeveleyeceğimizi biliyorum.

“İnsanlık beş bin yıl veremi lanetledi ama hiçbir şeyi değiştiremedi. Çünkü çare aşıydı.” (Amin Maalouf)