Kendisi de hasar görmüş bir büyük hastanede ve depremzede olan tedirgin sağlıkçılar neredeyse mobbingle çalıştırılıyor. O şehir için çok önemli olan Afet Sağlık Kurulu’nda, afet ve tababet ile ilişkili kişi yok.

Bir mahşer yeri
Fotoğraf: DepoPhotos

Esin Davutoğlu Şenol

Kaçarak kurtulabileceğimiz bir afet olan salgından, kaçarak kurtulmanın mümkün olmadığı bir afete savrulduk. Neydi o ironik slogan “hayat eve sığar.” Hayatlarımızı sığıştırmaya çalıştığımız o evler, uyurken, çalışırken altında kalacağımız kâğıttan kulelerdi oysa. Salgında görece zamana yayılmış toplu insan ölümleri, depremde içinde yaşadığımız bölgenin, şehrin, coğrafyanın ve tarihin, yaşamak için gereksinim duyduğumuz her şeyin aniden yok oluşu. Salgın sırasında, salgının yerküre ile kurduğumuz hastalıklı ilişkinin bir semptomu/belirtisi olduğunu belirttik. Mahşerin yeni atlısının “ortak” değil tıklım tıklım “toplu” yaşama biçimlerimiz olduğunu da ihtiraslı yöneticilere anlatmaya çalıştık.


Salgın afeti yerkürenin hastalığıydı, bu afet ise yerkürenin ölümü. Önce pandemik bir virüsün adını bellettik şimdi de isimleri sanitasyon, hijyen öncesi çağlardan kalma mikropların adını belleğin arşivlerinden çıkarmalıyız. Böyle zamanlarda mesleğimiz gereği birer “yaşam kalım makinelerine” dönüşsek dahi afet bölgesinde ölümü bile ürpertecek o felaketin tozlarını solumuş bir kişi olarak salt teknik bir not yazabilmem çok mümkün olamıyor. Ama enkazlardan sağ çıkabilenlerin yaşamlarını sürdürebilmeleri ve o şehirlerin onarılabilmeleri için önlemler almamız gereken bir başka afet olan “depremde salgınlar” notlarımı açacağım.

Sağlık sistemine erişim

Trilyonlarca mikroorganizma ile birlikte yaşadığımız bu biyolojik kürede güvenli yaşamak, veba salgınlarından kalma sanitasyon, çiçek, kuduz salgınlarına cevap bağışıklama ve güvenilir bir sağlık sistemine erişim ile mümkün olabiliyor ancak. Deprem bölgesindeki afet nedeniyle toplu yaşamamızı güvenli kılan ne varsa hepsinin yerle bir olduğu ve zorlu yaşam koşulları nedeniyle infeksiyon riski artar. Ancak yoksulluğun yaygın olduğu, sanitasyon ve sağlık sistemi erişimi yeterli olmayan coğrafyalarda zaman zaman adlarını duyduğumuz, kolera, dizanteri, tifo, tifüs gibi hastalıklar, bit, uyuz gibi dertlerle karşılaşılabilir. Bu felakete dönüşmekte olan afete rağmen bu hastalıkların salgın haline dönüşmesi ise bu teknoloji ve iletişim ağı çağında, sağlıkçıların enkaz altında can verdiği sağlık sistemine dair bir başka garabet olacaktır.

İnfeksiyon hastalıkları uzmanlık alanı derneği olan” KLİMİK Derneği” bir “ Deprem Koordinasyon Kurulu” kurarak afet bölgesinde incelemelerde bulundu. Bölgede idareciler ve meslektaşlarımızla yapılan görüşmeler ve gözlemler sonucunda da kaynakta belirtilen rapor ile ilişkili tespit ve önerileri oluşturdu. Rapordaki ikinci madde olup bitenle ilişkili en önemli tespitlerden biri olarak arşive geçmeli: “Bölgede sağlık hizmeti sunumuyla ilgili bir diğer sorun koordinasyon eksikliği ve bölgedeki sağlık yöneticilerinin “üst kademeye sorun iletmeme çabaları” nedeniyle gerekli insan gücü ve malzeme eksikliğinin tam olarak tespit edilememesi ve bunu gidermeye yönelik organizasyonun yapılamamasıdır.”

Devamında öneri olarak düşülen not şöyle: “Yöneticiler ve çalışanlar arasında iletişimi güçlendirecek, sahada yaşanan sorunların merkezdeki yöneticilere ilk ağızdan ve hızla ulaştırılmasını sağlayacak mekanizmalar tanımlanmalıdır.”

Liyakat sahibi değiller

Bölgedeki incelemelere katılmış bir kişi olarak bu maddenin altını kişisel gözlemimle şöyle çizmek isterim. Ara kademedeki atanmış yöneticiler, ne afet salgınla ilişkili bir bilgi ve liyakat sahibi değiller. Kendisi de hasar görmüş bir büyük hastanede ve kendileri depremzede olan tedirgin sağlıkçılar neredeyse yıldırma (mobbing) yöntemiyle çalıştırılıyor. O şehir için çok önemli olan Afet Sağlık Kurulu’nda, afet ve tababet ile ilişkili kişi yok.
Önce “her şey yolunda diye” birbirlerini ikna ediyor sonra bu “mit”i yayıyor, inanmayanlara da farklı yıldırma yöntemleri uyguluyorlar. Bu başlıkların dikkate alınması büyük ve tarihi önem taşımaktadır. Özellikle son maddede belirtilen şu paragraf, deprem sesi ve enkaz altındakilerin ve yakınlarının çığlıklarına dahi kapalı kulaklara ulaşabilirse o bölgedeki salgınlar önlenebilecektir.

“Sorunların kapsamı, yapılması gerekenlerin büyüklüğü ve sürdürülebilirliği göz önüne alındığında; tüm paydaşların (Sağlık Bakanlığı, meslek örgütleri, uzmanlık dernekleri, belediyeler, sivil toplum kuruluşları) uygun bir koordinasyonla sürece dahil edilmemesi halinde istenilen başarıya ulaşılması mümkün görünmemektedir.”

(https://www.klimik.org.tr/2023/02/16/klimik-dernegi-deprem-koordinasyon-kurulu-raporu/)

*Sanitasyon temiz içme suyu, atık su ve kanalizasyonunun yeterli arıtımı ve bertarafı ile ilgili halk sağlığı koşullarını ifade eder.
(https://tr.wikipedia.org/wiki/Sanitasyon)