Ne zaman kötülük bir kişide cisimleşse ve o kişi bir nefret objesine dönüşse, Althusser’in Stalin’e yönelik bir değerlendirmesini anımsarım. Stalin konusundaki “stratejik sessizliği” eleştirildiğinde Althusser, “Sovyetler Birliği ve Doğu Bloğunun bir dönemine damgasını vuran uygulamaların sorumluluğunu bir tek kişiye yükleyebilir miyiz” diye sorar!

Gökçek, Ankara’nın 23 yıl büyükşehir belediye başkanlığını yaptı. Bu dönem boyunca Başkent giderek ağırlaşıp, keyfileşen ağır bir tahribat yaşadı; birikimlerinin önemli bir bölümünü yitirdi, kimliksizleşti, içinden çıkılması güç bir sorunlar yumağı haline geldi.

Bu sürecin birilerine faturası çıkarılacaksa, Melih Gökçek’in bir numaraya yazılması gerektiğinden hiç şüphem yok. Lakin Althusser’in söylediği gibi, bütün bu olumsuzlukları bir tek kişiye atfederek, iç rahatlatma niyetinde de değilim!

Ankara gibi tarihi ve mekânsal birikimi bu derece güçlü bir kentte geçtiğimiz uzun dönemde yaşanan yönetim felaketinin Melih Gökçek’in eseri olduğunu söylersek, bu teşhis Melih Gökçek’e yergi değil, esaslı bir övgü ve ödül olur! Bir tek adam Cumhuriyetin başkentini 23 yıl boyunca parmağının ucunda çevirebiliyorsa, bu duruma öyle ya da böyle şapka çıkarılır! Nitekim yakın zamana kadar, solda da bir sürü insan –tıpkı Erdoğan’a olduğu gibi- Gökçek’in de yenilmez olduğuna inanmadı mı?

Bu türden temelsiz ve üretken olmayan bir pozisyona düşmemek için bütün bu süreci başka bir çerçeveden görmek gerektiği kanısındayım. Kanımca, her iktidar ilişkisi zaman ve mekânda iyi ya da kötü işleyen bir makineye dönüşür. Bu makine, aktörler ve çıkarlarının bir birine eklemlenmesi yanında, fikirler, söylemler ve hatta insan-olmayan objeleri (son dönemde arsa ve taşınmaza nasıl sarıldıklarını hatırlayınız) de içeren bir birliktelikten oluşur. Makine işleyişi zamansal olarak süreklilik mekânsal olarak yaygınlık ve derinlik kazandığı ölçüde hegemonik hale gelir; kendine yeni bağlantılar kurar. Ancak esas olan parçaların tek tek değil, birlikte çalışmasıdır.

Bu benzetmeyi beğendiyseniz, Gökçek’i bu rant makinesinin hangi parçası olduğuna siz karar verin, ister makinenin motoru olarak görün, ister operatörü, ama bir şey kesin ki, Ankara’yı Gökçek tek başına tahrip etmedi! O giderek büyüyen, taraftar bulan, yeni söylemlerle yayılan ama giderek de tutarsızlaşan bir makinenin sıradan olmasa da bir parçasıdır ve parçası olduğu ölçüde iktidar sahibi olmuştur.

Bir süredir makineden kötü kokular geldiğini ve teklemeye başladığını biliyoruz. Üstelik son belediye başkanları operasyonları gösteriyor ki, bu rant-inşaat-hafriyat makinesi bir çok yerde tekliyor. Bu nedenle, servise çekilmiş araç misali, makine bakımdan geçiyor, işleyişi bozduğu düşünülen parçalar değiştiriliyor. Sonra makine yeniden kente dönüp, tahribata devam edecek.

Meselenin bam teli tam da burası; makine toplumda biriken hoşnutsuzluklar nedeniyle servise çekildi. Şimdi makinenin sembolü haline gelen parçasını çıkarıp, atarak bu hoşnutsuzluğu gidermek istiyorlar. Tam da şimdi, “kardeşim bizim Gökçek’le derdimiz bu makinenin parçası olduğu içindi, Gökçek yetmez, makineyi durdurun” demek gerekiyor. Bunu yapabilirsek Saraçoğlu Mahallesi ve geriye kalanlar kurtulacak.

Yazıyı kısa mı bulduğunuz? Haklısınız ama makinenin bozuk bir parçası hakkında daha uzun yazmak içimden gelmedi!