“Gerçek değişimin zamanıdır” başlıklı 105 sayfalık seçim manifestosu Corbyn tarafından “servet ve gücün paylaşıldığı herkesi kucaklayan daha adil bir Britanya” kuracakları vaadiyle sunuldu

Britanya’da değişim zamanı

Britanya İşçi Partisi 12 Aralık seçimlerine giderken 105 sayfalık manifestosunu açıkladı. “Gerçek değişimin zamanıdır” başlıklı metin Jeremy Corbyn tarafından “servet ve gücün paylaşıldığı herkesi kucaklayan daha adil bir Britanya” kuracakları vaadiyle sunuldu.

İşçi Partisi politikalarının mimarı gölge Maliye Bakanı John Mc Donnell yaptıkları hamleyi “güç ve servet dengelerinde emekçi insanlar ve aileleri lehine temel ve geri döndürülemez bir değişim” şeklinde tanımlıyor. Aslında bu ifadeler partinin sol kanadının efsanevi lideri Tony Benn’e bir vefa mesajı gibi de düşünülebilir. Çünkü Benn 80’lerin başında, Michael Foot’un parti başkanlığı döneminde, İşçi Partisi başkan yardımcılığı görevine bu sözlerle aday olmuş, seçimi az bir oy farkıyla kaybetmişti. İşte o süreçte Benn demokratik sosyalizm vizyonunu anlatırken amaçlarını tam da bu sözlerle dile getirmişti.


Daha sonra Tony Blair, ardından Gordon Brown ile Üçüncü Yol çizgisi İşçi Partisi’ne egemen olmuştu. Üçüncü Yol, seçmen desteğiyle piyasa onayı arasında hassas bir denge tutturmaya çalışan pragmatik reçeteler veya neoliberalizmi usulca dizginleme çabaları olarak nitelendirilebilir. 2017 seçimleriyle başlayan Corbyn dönemindeki “emek egemen” anlayışın seçmen nezdinde sınanacağı bir dönemeç olduğu için 12 Aralık seçimleri özel bir önem taşıyor.

21 Kasım Manifestosu

İşçi Partisi geleneksel olarak sosyalizm etiketine sahip çıksa da, son tahlilde düzen içi sosyal demokrat bir yapı. Bu nedenle ondan güç ve mülkiyet ilişkilerini kalıcı bir biçimde değiştirecek bir programı elbette bekleyemeyiz. Zaten metinde NATO’ya bağlılığın vurgulanması; IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası mali kuruluşlardaki etki gücünün harekete geçirileceğinin söylenmesi dikkat çekiyor. Muhtemelen medya dehşetinden ürkülerek, 2019 Eylül konferansında karar altına alınan bazı konularda, örneğin karbon salınımlarının 2030’da sıfırlanması, elit kesimlerin çocuklarına hizmet götüren özel okulların kapatılması gibi planlarda frene basıldığı gözlemleniyor.

Merkez sol partilerin ideolojik kimliğini giderek yitirdiği bir konjonktürde kamu mülkiyetine sahip çıkan, yoksulluk ve eşitsizlikle mücadeleyi sorumluluk kabul eden, küresel iklim değişikliğine karşı Yeşil Yeni Anlaşmayı eksenine koyan bir yaklaşım büyük değer taşıyor. Kapitalizmin ve küreselleşmenin seçmen nezdinde geçerliliğini yitirdiği, en son Kolombiya’da görüldüğü gibi çeşitli coğrafyalarda halk kitlelerinin ekonomik konulardaki şikayetlerinin öne çıktığı protesto hareketlerinin yükseldiği bir konjonktürde, “değişim” vaad eden politikaların Britanyalı seçmenlerin onayına sunulması gerçekten heyecan verici. Seçimlerin Breksit sürecinin gölgesinde yapılması, Başbakan Boris Johnson’un ısrarla 12 Aralık gününü tek maddeli bir referanduma dönüştürülmesi gayreti İşçi Partisi’nin önündeki en büyük engel gibi görünüyor.

britanya-da-degisim-zamani-653777-1.
Jeremy Corbyn

Seçim Manifestosu’nun öne çıkan önerileri ise şöyle:

♦ 10 yılda uygulanmak üzere 400 milyar poundluk bir Ulusal Dönüşüm Fonu oluşturulması ve harcanan her kuruşun iklim ve çevre hedefleriyle uyumlu hale getirilmesi. 250 milyar poundun yenilenebilir ve düşük karbonlu enerji, biyoçeşitlilik ve çevresel restorasyona ayrılması. 2030’a kadar karbon salınımlarının yarıyı belirgin biçimde geçecek kadar azaltılması.

♦ Geliri 80 bin pounda kadar olanlara yönelik bir vergi artışına gidilmemesi. Kurumlar vergisinin %19’dan %26’ya yükseltilmesi. Sermaye kazançlarının ve temettülerin gelir vergisi oranları paralelinde vergilendirilmesi, yeni bir finansal işlemler vergisi konulması.

♦ Demiryolu, elektrik, su dağıtımı ve posta idaresinin kamulaştırılması.

♦ Saat ücretlerinin en az 10 pounda yükseltilmesi. Nisan 2020’den başlamak üzere kamu çalışanlarının maaşlarının %5 artırılması.

♦ Ulusal Sağlık Hizmeti bütçesinin her yıl %4.3 artırılması, 65 yaşın üzerindekilere parasız bakım hizmeti sağlanması. Bilindiği gibi Trump bir ticaret anlaşması yapılabilmesi için sağlık sisteminin ABD şirketlerine açılmasını şart koşuyor. Boris Johnson da buna kapı aralamış görünüyor.

♦ Üniversite harçlarının kaldırılması.

♦ Ücretsiz internet altyapısının 2030’a kadar her eve ulaşmasının sağlanması.

♦ Yılda 100 bini yerel yönetimlere ait olmak üzere en az 150 bin sosyal konut yapılması.

♦ Kapsayıcı Mülkiyet Fonu kurularak şirketlerin %10’a kadar hissesinin 10 yıl içerisinde çalışanlara devredilmesi. Buradan her işçinin yılda 500 pounda kadar temettü geliri elde etmesi. Ayrıca yurttaşlık geliri kapsamında pilot bir çalışma başlatılması.

♦ Sıfır-saat sözleşme diye bilinen güvencesiz istihdam yönteminin kaldırılması, sektörel toplu sözleşmelerin hayata geçirilmesi. 10 yıl içerisinde haftalık çalışma sürelerinin 32 saate indirilmesi.

♦ Yaşlılara kış yakıtı, tv lisanslarının parasız olması ve ücretsiz otobüse binmek gibi üç ayaklı bir destek sunulması.

♦ Breksit konusunda 3 aylık bir görüşme çerçevesinde makul bir anlaşma imzalamaya çalışılması, 6 ay içerisinde de, “bu çıkış senaryosuyla”, “AB’de kalma seçeneğinin” oylanacağı bir referandum gerçekleştirilmesi. Son sözü halkın söylemesinin sağlanması.

En korkulacak durum, bunca yıllık programatik hazırlık ve tabandan örgütlenme sürecinin tüm emeğinin Breksit ile ilgili tartışmaların toz dumanı içerisinde heba olması. Bu noktada, daha net bir AB’de kalma mesajı verilmesini savunan John McDonnel ile pozisyon açıklamaktan uzak duran Jeremy Corbyn arasında bir açı farkı bulunduğunu söylemeliyiz.

Nefesimizi tutarak Britanya’daki gelişmeleri izliyor, heyecanla 12 Aralık sonucunu bekliyoruz. Tabii ki İşçi Partisi’ne başarılar diliyoruz.

cukurda-defineci-avi-540867-1.