Bu artık bir cinskırım

Fotoğraf: Dilara Acikgoz-csgorselarsiv.org

BİRGÜN/KADIN

EŞİK Platformu Sözcülerinden Avukat Hülya Gülbahar, cinskırım kampanyasının çıkışını ve taleplerini anlattı:

Türkiye 29 Aralık 2020 günü aynı gün içinde işlenen 4 kadın cinayeti ile adeta sarsıldı. Oysaki gerçek rakam çok daha fazlaydı. 29 Aralık günü sadece İzmir ilinde ve sadece bir adet gazeteye yansıyabildiği kadarıyla 3 kadın ölümü vardı. Yıllardır neredeyse her gün en az 3 kadın öldürülüyor diyor, sesimizi duyuramıyorduk. 29 Aralık bunu tüm toplumun gördüğü bir gün oldu.

EŞİK olarak 31 Aralık 2020’de “Bu ülkede her gün en az üç kadın öldürülüyor; bunun adı artık bir cinskırım, farkında mısınız?” diyerek bir kampanya başlattık. Daha sonra kampanyayı büyüterek 26 Ocak tarihinde açılacak Meclis’i bu cinskırımı önleyecek politikaları tartışmak üzere özel gündemle toplantıya çağırdık, ‘Meclis göreve’ dedik.

bu-artik-bir-cinskirim-838511-1.
EŞİK Platformu Sözcülerinden Avukat Hülya Gülbahar

Kampanyanın talepleri şu şekilde:

Bu ülkede her gün en az üç kadın öldürülüyor
Aslında resmi verilere ulaşabilmek, sağlıklı bir araştırma yapabilmek mümkün olabilse her gün en az üç kadının öldürüldüğünü görebilmek mümkün olacak. Ama 2009 yılından beri resmi rakamlar gerçekleri gizlemek için bir araç olarak kullanılıyor. Kadın örgütlerinin ve medyanın ulusal basında yer alan haberleri derleyerek ulaşabildiği rakamlar gerçek durumu yansıtamıyor ama İçişleri Bakanlığı’nın ve ilgili birimlerin açıkladığı rakamların eksik olduğunu kanıtlanmış oluyor.

Bunun adı artık bir cinskırım
Kadınların farklı yerlerde teker teker öldürülüyor olması, münferit cinayetler olarak, adli vakalar olarak algılanmasına neden olabiliyor. Sadece kriminal birer vaka olarak ele almamak, cinayetleri doğuran cinsiyetçi sistemin tasfiyesi ile ortadan kaldırılabileceğini ve bunun için de köklü dönüşümler yapılması, bütünsel ve eşgüdümlü politikalar ile mücadele edilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyorduk. Ancak tüm çabalarımız sonuçsuz kaldı. Etkili bir önleyici politika ortaya konmadığı gibi, bir devlet politikası olarak kadın-erkek eşitliğine karşı kampanyalar yürütülmesi kadınlara karşı açık bir savaş açılmasına neden oldu. Kadın cinayetlerine karşı giderek bir duyarsızlaşma, kanıksama hali oluşmaya başladı. Münevver Karabulut, Özgecan Aslan, Emine Bulut gibi cinayetler kamuoyunda günlerce tartışıldığı halde, diğer kadın cinayetleri sıradan, olağan, önemsiz vakalar gibi algılanmaya başlandı. Son olarak bir-iki yetkilinin çıkıp, “Davalara müdahil olacağız, sanıkların en ağır cezaları almalarını sağlayacağız” gibi hiçbir önleyiciliği olmayan, ne ölen kadınlara ne ölüm tehdidi altında yaşayan kadınlara herhangi bir yararı olmayacak sözlerle geçiştirilmeye başlandı. Bu kadın katliamı karşısında toplumun silkinebilmesi, sistematik bir hal alan bu kadın katliamını görebilmesi için, kadın cinayetleri artık bir cinskırım boyutuna ulaştı, derhal gerekli tedbirleri alın dedik.

Meclis göreve
6 Ekim 2020’de Meclis’i kadına karşı şiddetin önlenmesi ve İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasının denetimi için göreve çağırmıştık. Kadın cinayetleri konusunda da bu çağrımızı yineliyoruz. İstanbul Sözleşmesi, sözleşmenin uygulanmasında parlamentonun önemini ortaya koyuyor, görevini hatırlatıyor. Kadınların yaşam hakkının sağlanması, şiddetsiz bir yaşama kavuşması sadece İstanbul Sözleşmesi açısından değil, anayasal olarak da TBMM’nin görevleri arasında. Bu nedenle Meclis’te kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddetin önlenmesi için iktidar partileri, muhalefet partileri, tüm sorumlu kamu birimleri, yerel yönetimler, belediyeler, meslek örgütleri, medya ve diğer kesimlerin de katılacağı bir çalışma örgütlenerek acil bir eylem planı çıkartılmasını ve bunun uygulanmasının TBMM tarafından denetlenmesini talep ediyoruz.

Bizler şu anda hiçbir yasaya dokunulmaması gerektiğini, yaşadığımız sorunun yasal eksikliklerden değil, yasaların doğru ve etkin uygulanmamasından ve asıl olarak da siyasi iradenin kadına karşı şiddeti önlemek yerine kışkırtmasından kaynaklandığını düşünüyoruz. Yasalara dokunulduğu anda haklarımızın elimizden alınması riski olduğunu görüyor ve kazanılmış haklarımıza dokunmayın diyoruz.

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa uygulansın
Göstermelik demeçler, “davalara müdahil olacağız, katillerin en ağır cezalara çarptırılmasını sağlayacağız sözlerinden ibaret söylemler artık tahammül edilemez bir hal aldı. Önleyici politikalar uygulanmalı, anaokullarındaki eğitimlerden başlayarak tüm toplum eşitlik ve kadınların kimliklerine, bedenlerine, emeklerine saygı konusunda bilinçlendirilmelidir. Alo Şiddet hattı, her semtte kadın danışma merkezi, sığınaklar, cinsel şiddet kriz merkezleri ve kreşler ağı ile gerekli kurumsal mekanizmalar oluşturulmalıdır. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa etkin bir biçimde uygulandığı takdirde hem önleyici, hem koruyucu, hem kovuşturucu, hem de oluşturulacak bütüncül politikalarla şiddeti önlemede son derece etkili olacaktır.