1 milyon küsür Ermeni buradaydı, şimdi nerede? Ankara’nın üçte biri Ermeni’ymiş, şimdi kim var Ankara’da Ermeni? Neredeler? Yozgattakiler, diğerleri?

Sene 1992, Benares’teyiz. Varanasi de denir. Dünyanın dört bir yanından insanlarla muhabbet halindeyiz. Bir tane hanımefendi ile de kanımız kaynamış, daha doğrusu hanımefendinin kanı bana kaynamış, söylediklerimi dikkatle takip ediyor, hiç bir esprimi gülmeden atlamıyor filan. Derken “where are you from”ların unutulmuş kısmı devreye girdi. Hanımefendinin benim Türkiyeli olduğumu öğrenince bir tepesi attı, inanamazsınız. Bağırdı bana. Masadakiler çok şaşırdı. Ve tabii o hanımefendiyi ayıpladılar. Zevzek hanım Ermeniymiş ve 1915 için “sizleeer” diye hönkürerek neredeyse beni suçluyordu.

bugun-24-nisan-hayret-ediyor-insan-130630-1.

Sene iki sene önce, ayıptır söylemesi Sri Lanka’da kışın ortasında denize giriyorum, çıktım yine ayıptır söylemesi bir bira açtım, muhabbetimizi duyan bir hanımefendi geldi yanıma. “Türk müsünüz?” diye sordu, aksanlı bir Türkçeyle. “Hemen hemen” diye cevap verdim. Güldü ve “Ben de Yozgatlıyım, Ermeniyim, hiç gitmedim ama Yozgat’a maalesef” dedi. “E bu Türkçeyi nereden böyle güzel konuşuyorsun” dedim. Evde biz hep Türkçe konuşuruz dedi. İki bira sonra gözleri dolmuştu. Sarıldık, e-posta adresleri verdik aldık.

İkisi de Ermeni. İlkinin irrasyonel ve hedefsiz nefreti de ikincinin pamuk gibi hasreti de bu toprakların halt etmesi.

• • •

Nohut ve patates haşlanıp kıyma makinesinde çekilerek hamur elde edilir. İçinin esas malzemesi soğandır. Çok ince, piyazlık kıyılmış soğan, 2 saate yakın, karamelize olana kadar, kendi suyunda pişirilir. 2 kg soğan piştikçe 1 kiloya iner. Üzüm ve fıstık ile karabiberi eklenir. Son olarak tahin eklenir. Hazırlanan iç, hamura yerleştirilir. Kendisine topik denir. İşin erbabı Nadya Afetyan, çoğu zaman topik sunanların, haşlamadan sunduğunu, kendisinin ise tatların girift olması için mutlaka suda haşlayıp ondan sonra servis yaptığını söylüyor. Ben sosyal medyada okudum. Topiği patlamaması için, seyrek dokunmuş pamuklu bir kumaş olan mermerşahi bezine sarıp kaynamakta olan suya atıp haşlamak gerekiyor. Sudan çıkan topikler, soğuduktan sonra üzerine biraz zeytinyağı ve tarçın gezdirerek servise sunuluyor. Nadya Afetyan, topik yapımında kullanılan mermerşahi bezinin her Ermeni kadınının çeyizinde olması gerektiğini de söylüyor.

Topik candır.

Ermeniler olmasaydı rakı kültürümüz neye benzerdi acaba? Aslında neye benzemezdi diye düzeltelim. Osmanlı’da meyhane işi gayrımüslümlerdeydi. Bu da neredeyse bütünüyle Rumlarda ve Ermenilerdeydi demek. Rakı üretimini de onlar yapardı.

Tabii 1905’te 950 bin olan İstanbul nüfusunun 550 bini gayrımüslümdü. Şimdi neredeler allasen? Bu Cumhuriyet hani çok güzeldi? Hani Atatürk olmasaydı biz olmazdık? Onlar niye bizden değildi de yok edildiler? Onlar kimdendi? Onlar İstanbul’da olsaydı hayat daha renkli olmaz mıydı? İstanbul yine bu kadar mutsuz olur muydu?

Büyükada’da yüzlerce yıllık adalı Rum’u turist sanıp ona kırık İngilizcesiyle “Welcome” diyen garson mu daha İstanbullu?

• • •

Gezi Parkı ‘kalkışma’ günleri, parkta bir adam gördüm. Kocaman kırmızı uzun bir pankartta Lenin ve Atatürk’ün resmi vardı yan yana. Tabii tuhaf bir durum bu. Adamcağız da şaşkın şaşkın bu tuhaf duruma bakıyordu. Ben de gayrı ihtiyari bir miktar baktım pankarta ve adama. Bana sordu, “Bunlar kim biliyor musunuz?”... “Biliyorum. Kafası karışık bir grup kırmızı Türk milliyetçisi işte.” dedim. Adam güldü. Pankartın arkasından epey nazik birisi çıkıp, hareketlerine milliyetçi diyemeyeceğimi söyledi. Ben de bu milliyetçilerin niye tek tek yüz yüzeyken bu kadar nazik olduklarını anlamadığımı söyledim. Ve 24 Nisan’da (kendisi bugün oluyor) biz Ermeni kıyımını anarken yanına polisi almış tehditler savuran grupta nezaketten eser olmadığını hatırlattım. “O başka” dedi ve derhal savunmaya geçti: “Biz orada esasında…” Söylediği şeylerin hiç bir analitik karşılığı yoktu ama nezaketi elden bırakmadı.

Ahmet Hakan’ın şu sıralarda hergün yaptığı gibi “aslında ne demek istediklerini” anlatmaya koyuldu. İki saat konuştu, bir şey anlatamadı. Tıpkı Ahmet Hakan gibi.

Herşey ortadaysa ne anlatılabilir ki?

Bu konuda tartışacak şey bulunabilmesine çok şaşırıyorum. Tehciri inkar eden yok, yüzbinlerce insanın öldüğünü yalanlayan yok, olayın bir katliam olduğuna itiraz eden yok, fakat konu üzerinde bir türlü anlaşılamıyor.

1 milyon küsür Ermeni buradaydı, şimdi nerede? Ankara’nın üçte biri Ermeni’ymiş, şimdi kim var Ankara’da Ermeni? Neredeler? Yozgattakiler, diğerleri?

1915’te bugün 24 Nisan 1915’te Ermeni toplumundan büyük oranda yazarlar, şairler, sanatçılar ve milletvekillerinden oluşan bir grup (2345 kişi) önde gelen kişi “devlet aleyhine faaliyette bulunmakla” suçlanarak tutuklanmıştır. Sonra da öldürülmüştür. İşte bugün Ermeni kıyımının başlangıç günü olarak kabul edilir ve “Ermeni Soykırımı’nı Anma Günü”dür. Ermenistan’ın başkenti Erivan’da yüz binlerce insan Tsitsernakabert Soykırım Anıtı’na yürüyerek ziyaret eder.

Gerisini Osman Köker’e sorun. Takmış kafayı güzel güzel kitaplar yayınlıyor Birzamanlar Yayıncılık’tan, açın okuyun. Misal bir tuğla gibi kitap yayınlamıştı, 100 yıl önce Türkiye’de Ermeniler diye, paraya kıyıp almıştım ben de, onu alın.

Kitap efemeralar üzerinden 100 yıl önce buralardaki Ermenileri inceliyor. Efemeralar, yani çoğu kartpostallar olmak üzere zarflar, fotoğraflar, etiketler filan. Efemeralar en güvenilir tarih belgeleri arasındadır. Bir devlet belgesini manipüle edebilirsiniz. Ama bir yerde bir kartpostal basılmışsa bu günlük hayatta kullanılmış demektir. Pek zordur tahrifi.

İşte bu kitabın tanıtım toplantısında bir saydam gösterisi izledim. Osman anlatmaya çalışıyor, Ermeni grup şapka uçurtacak bir münevverlikte detaylar ekliyordu Osman’ın anlattıklarına. Efendim Yozgat’ın şurasında bir ev varmış, o ev bilmemkiminmiş o bilmemkim şimdi bilmemneredeymiş o evin yerinde de şimdi bakkal yok yok terzi varmış. Nasıl bir hakimiyet, nasıl bir hüzün vardı saydam gösterisinde. Ve o hüzün nasıl intikam duygusundan uzak, yumuşak, insanın ta içine işleyen bir hüzündü inanamazsınız.

Türkiye’nin bütün günahları, bütün merkeziyetçiliği, bütün totaliterliği, bütün kutuplaşması, git gide bir arada yaşayamaz hale yaklaşmasınin miladı 1915’te bugündür.

Ne uğruna?