Bugünkü rejim demokratik değil

Mustafa Kömüş

Sosyal Bilimci Prof. Dr. İlhan Tekeli AKP’nin Cumhuriyet’le hesaplaşmasını ve kazanımlara yönelik saldırılarını yorumladı.

Laikliğin içinin boşaltıldığını vurgulayan Tekeli, bugünkü rejimin demokratik olmadığını vurguluyor.

► AKP’nin Cumhuriyet’le hesaplaşmasını nasıl yorumluyorsunuz?
AKP’nin programına ve gelişme çizgisine bakarsak bence bu 18 yıl içinde önemli değişmeler gösteren bir çizgi. Başlangıçta Cumhuriyet’in yadsınmasıyla ilgili ele alışlar çok fazla değilken bugün bunun çok arttığını görüyoruz. Özellikle temel problem, anayasa dışı kalma eğilimi. Yani Cumhuriyet’in Kurtuluş Savaşı başından beri çizgisine bakınca orada meşruiyetini Meclis’ten alan bir sistem var ve yasamayla yürütme arasında bir kuvvet birliği var. Ancak bir anlamda da çok güçlü bir meclisle yüksek bir denetim var.

Bugün geldiğimiz nokta şöyle: Tek yürütmenin her şeye hâkim olduğu, yasamanın önemli ölçüde dışlandığı bir rejim. Tabii bunun aslında bir demokratik rejim olduğunu söylemek çok zor.


► Bir süredir Cumhuriyet tartışmaları yapılıyor, Cumhuriyet’in ne olduğuna dair çeşitli fikirler ortaya atılıyor. Sizce nasıl bir Cumhuriyet inşa edilmeli?
Cumhuriyet bir iddianın adı aslında. Türkiye Kurtuluş Savaşı yaparken aynı zamanda bir büyük iddiayı ortaya koyuyor Cumhuriyet’i kurmakla. 100 yılın arefesine gelinen bir noktada bu öyküye baktığımız zaman 1946’ya kadar gelen bir öykü var. Tek parti rejimi içinde bir öykü. Ama hiçbir Cumhuriyet demokratik hale gelmeden kendi projesini tamamlamış olamaz. Bir anlamda 1946’da yapılan seçimlerle iktidar devrinin yolunun açılması ve bunun 1950’de gerçekleştirilmesiyle Cumhuriyet demokrasi aşamasına geçmiş oluyor diye düşünülebilir. Ama bu Cumhuriyet’in demokrasi aşamasına geçmesinde kanımca en önemli eksikliklerden biri bunun bir demokrasi projesi halinde ortaya çıkmaması. Ben bunu çok partili rejime geçiş diye düşünüyorum.

1958’deki ilk hedefler bildirgesiyle Türkiye’de bir demokrasi proje si geliyor. Ama o proje ondan sonraki öyküyü izlerseniz, devamlı olarak kesikliklere uğruyor.

Bu kesikliklere uğramasının nedeni de partilerin bir demokrasi projesinden çok demokrasiyi kendilerinin iktidara gelmesinin yolu olarak araçsal düşünmeleri. Bir anlamda Türkiye demokrasi projesinin içerisini dolduramıyor ve AKP’nin iktidara gelmesinde bir anlamda illüzyon yaratılıyor. Zaman içinde bir demokrasi talebinden çok iktidara gelmek için demokrasiyi kullanma yaklaşımının hakim olduğunu, AKP’nin tarihi gösteriyor. Türkiye’de bugün gelinen noktada bizim acil problemimiz yeni bir demokrasi projesi ve bu projenin paralelinde ortaya çıkacak bir demokratik anasaya.

bugunku-rejim-demokratik-degil-798057-1.► Başta laiklik ve kamuculuk olmak üzere Cumhuriyet’in kazanımlarına yönelik saldırıları nasıl değerlendirirsiniz?
Laiklik meselesi Cumhuriyet’in çok önemli bir meselesi. AKP içinde yürütülen tartışmalarda laiklik yeniden tanımlanarak esas içeriği boşaltıldı. Çünkü laiklik ‘dindar olanın kamu alanında da görünme hakkı vardır’ haline getirildi. Buradaki nokta laiklik meselesinin aşıldığını gösteriyor. Devlet dindar adam yetiştirmeyi kendisine görev aldığı zaman diyor ki, ‘Ben evrensel anlamda laikliği, sekülerizmi aşıyorum.’ Kamuculuk meselesine gelince, bu mesele bizde tartışıldığından çok daha derin bir mesele haline geldi. 1930’lu yıllarda kamu girişimciliğinin gelişmesi problemi çok önemli bir problem olarak Türkiye’nin kriz içinde kalkınmasını sağlayan bir problem olarak ele alındı. Ama bugün kamu problemini 30’ların çerçevesi içinde düşünme olanağı yok. Onun aşılması gerekiyor. Yeni kamu kavramını geliştirmemiz lazım. Türkiye’deki kamu kavramının yeniden ele alınması gerekiyor. Bir anlamda kamu problemi, kamusal alanın ne olduğu, insanın kamusallığı, demokrasi ve yaşam kalitesi bakımından kamusallığın önemi gibi 30’ların tartışmasının çok ilerisinde bir kamu tartışması yapılması gerekiyor Türk demokrasisi için. Türk siyasetinde bugün iktidar ve çok zor durumda olan, önemli bir kısmı dışlanmış, öteki kısmı da ağır baskı altında olan bir muhalefetle karşı karşıyayız. Muhalefet varlığını koruyacak bir savaş içinde ve iktidarın daralttığı konuşma alanları, meşruiyet alanları içine hapsediliyor. Böyle bir ortam içinde de demin sözünü ettiğim dünyanın düşünce macerasının bir parçası olacak derinlikte bir tartışmaya açılamıyor. O bir anlamda engelleniyor.