İstanbul’u gözleri kapalı dinleyen Orhan Veli’nin belediye çukuruna düşmesi sonucu öldüğü bir memlekette yaşıyoruz…

İstanbul’u gözleri kapalı dinleyen Orhan Veli’nin belediye çukuruna düşmesi sonucu öldüğü bir memlekette yaşıyoruz…

Hiçbirimiz, bir mimar- mühendis- çevre plancısı kadar şehircilikten anlamak zorunda değiliz... Bir doktor kadar tıp bilmek zorunda da değiliz ama gerekli durumlarda kanamayı durdurmak için turnike yapmayı bilme zorunluluğu hissediyoruz.

Kendimizi hayata kaptırmayagörelim… Ayak alışkanlığıyla sapıverdiğimiz yollar ortasına dikilen binalarla çıkmaz sokak olmuş, dün bir tepeden baktığımız Aziz İstanbul’un silüeti bugün gökdelenle dolmuş, afet toplanma alanlarımız AVM olmuş, sıcaklarda can havliyle gölgesine sığındığımız ağaç kesilmiş, nedeniyle yağmur yağınca altyapı eksikliği yollar çökmüş, Taksim yeraltı geçidini su basmış. Meğer İstanbul’u gözleri kapalı dinlemek hayal olalı uzun zaman olmuş.

Gönül ister ki, deneme yanılma, para için yaşam alanını feda yöntemleri yerine, projeler için kamusal fayda gözetilsin ve Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci layığıyla işletilsin. Fakat gereği yapılmıyor. Bunun son örneklerinden biri Galataport adıyla bilinen Salı Pazarı Kruvaziyer Limanı Projesi. Recep Tayyip Erdoğan projeyi övmelere doyamayarak, “İstanbul’un denize açılan kapısı olacak” demiş. Erdoğan, Gezi Parkı’nın yerine yapılmasını istediği Topçu Kışlası için “Bu tabii kışla olmayacak. AVM, belki rezidans olarak hizmet görecek” dediği gün, “Galataport, Haydarpaşaport hazırlanıyor” diye de eklemişti.

Galataport proje alanı, İstanbul 1 nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararına göre “Kentsel Sit Alanı”, Bakanlar Kurulu’na göre ise “turizm merkezi.”
Proje, Karaköy’den Tophane’ye uzanan bin 200 metrelik sahil şeridini kapsayan Salı pazarı liman sahasının 30 yıllık işletmesinin özelleşmesi ve halka kapatılması olarak özetlenebilir. Galataport ihalesini 2013 Mayıs’ında Doğuş Holding aldı.

Doğuş Holding CEO’su Hüsnü Akhan’ın açıklamasına göre; (Hürriyet-2013- Sefer Levent’in haberi) Salı Pazarı Liman Sahası’nda bulunan Çinili Han, Paket Postanesi ve Denizcilik işletmeleri binası 5 yıldızlı otele dönüştürülecek. Liman, kültür-sanat, yeme-içme, alışveriş ve ticaretin “iç içe geçtiği”, “turistlerin yanı sıra İstanbul halkına da açık”, tarihi dokuda bir bölgeye dönüşecek…

Projedeki en alçakgönüllü şey, 5 yıldızlı otellerin yanı sıra 4 yıldızlı otellere de yer verilmesi.

Ceo Akhan, denizin doldurulmasıyla 10 metrelik bir genişleme alanı olacağını, bu alanın yürüyüşe müsait bir hale getireleceğini söyleyip, “En önemlisi burası kruvaziyer limanı. Kruvaziyer terminali ve Duty Free Shop da projede yer alacak” demiş.

Kruvaziyer gemileri gördüğümde, yüzen otel der geçerdim. Bunlara çok zenginler biner gibi bir algım var. Yeşilçam filmlerinde zenginlerin ne iş yaptığı belli değildir pek, onlar bir karakter özelliği olarak zengindir. Sanayi kolunda olanlar fabrikatör diye genellenir, fakirlikten bir anda zenginliğe çıkanlar ise şarkıcılardır. Şarkıcılık dışında mesleği adıyla söylenen tek zengin, armatörlerdir. Hatta Yeşilçam’da armatör, “meşhur armatör” diye nam edilir. Ben fabrikatörün eş anlamlısı sanırdım armatörü, meğer gemi sahibi demekmiş. İşte Galataport, armatörler ve o gemilere binecek zenginler için planlanıyor. Galataport gerçekleşirse 4 yıldızlı otellere bile (!) gidemeyenlerin nasipleneceği tek şey olan yürüyüş alanı, Karaköy’den Tophane’ye kadar halka yer kalmadığından dolgu alan olarak planlanmış. Onu da kruvaziyer terminali, free shop ile paylaştırıyorlar.

Projeye dair, allanıp pullanan kısmından mealen anladıklarımızın dışında, pek bir şey bilmiyorduk aslında. Emlak siteleri sevinçle Galataport “sayesinde” Karaköy’deki gayrimenkul fiyatlarının katlanacağını bildiriyor.

2 Ağustos 2014’te projenin ÇED başvuru dosyasının askıya çıkmasıyla durum biraz daha anlaşılır hale geldi. Cumhuriyet’ten Özlem Güvenli’nin daha açık izahıyla; “otel, ofis, restoran ve mağazalar ve terminal binasından oluşan Salıpazarı Kruvaziyer Limanı Projesi kapsamında 2. derece kültür varlığı olarak tescilli TDİ Genel Müdürlük binası, yolcu terminali ve Çinili Han otele, Paket Postanesi de mağaza ve restorana dönüştürülüyor. İstanbul Modern ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde devam eden kira sözleşmeleri nedeniyle bu aşamada herhangi bir yıkım planlanmıyor.” Ayrıca nargile salonları ve bazı antrepolar ve nargile salonları da yıkılacak.

İstanbul Modern ve Mimar Sinan Üniversitesi’nin kira sözleşmesi bittiğinde bu kurumların akıbeti ne olacak sorusu şimdiden akıllara düştü.
Proje gerçekten Tayyip Erdoğan’ın övdüğü kadar varmış!

Bu hafta, İstanbul Kent Savunması “İstanbul’da Galataport’a onayımız yok!” açıklamasında bulunarak 19 Ağustos Salı günü yapılacak ÇED toplantısını protesto edeceğini duyurdu. “ÇED değil red!” sloganıyla İstanbul halkını bu toplantıyı durdurmaya çağırıdı.

Salı sabahı, ÇED toplantısının yapılması planlanan Haliç Yolcu Salonu önünde toplandık. ÇED toplantısına girdiğimizde projeyi yapacak Doğuş Holding ile Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün temsilcileri masa boyunca sıralanmıştı. Toplantıya başlamaya niyetlendikleri an salondan “Sermaye defol, Beyoğlu bizimdir!” sloganları yükseldi.

Meslek örgütü üyeleri ve İstanbul Kent Savunması mensupları, yasal prosedür gereği yapılması zorunlu olan bu ÇED toplantısının, usulen gayrimeşru olduğunu, kamuya duyurulması gereken ÇED toplantısının Karaköy esnafına dahi haber verilmediğini dile getirdi.

Direniş karşısında toplantı başlayamadı. Salonu terk etmeye kalkan heyet üyelerinden toplantının açılamadığına dair tutanak tutmaları istendiğinde yazmamak- en azından gözümüzün önünde yazmamak için direndilerse de salondaki protestocuların tepkisi karşısında yazmak zorunda kaldılar. Tutanakta “toplantı gerçekleştirilememiştir” ifadesinin kullanılması üzerine, “toplantı açılamamıştır” diye kayda geçirilmesi istendi. Heyetin tutanağın örneğini toplantıdakilerle paylaşmayı reddedip salondan kaçması üzerine İstanbul Kent Savunması üyeleri, toplantının açılamadığına dair bir tutanak hazırlayıp salondakilerin imzasına açtı.

Heyetin bu durum karşısında nasıl hareket edeceği, sürecin işleyişini nasıl yönlendirmeye kalkacakları belirsiz. Önceleri belirsiz durumlarda, bekleyip göreceğiz derdik. Şükür artık direnip göreceğiz diyoruz.