Erdem Gül’ün babası Ziya Abi, faşizme, 12 Eylül karanlığına direndiği için 6 yıl hapis yattı. 12 Eylül’le, darbelerle hesaplaşıyoruz diyenler ise, oğlu Erdem Gül’ü hapsetti. Mesele sadece gazetecilik meselesi değil…

Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün annesi Fatma Gül’ün, oğlu tutuklandıktan sonra, mahkeme önünde söyledikleri ülkenin ve bizlerin nereden nereye geldiğine dair esaslı bir özet oluşturuyor. Fatma Gül, “Çocuklarımı ben büyüttüm. Çalışarak, fındık toplayarak, onurumla, şerefimle büyüttüm” dedi. Çünkü “Babaları 6 yıl hapisteydi.” Fatma Gül’ün “babaları” dediği, Karadeniz’deki bütün solcuların, devrimcilerin “Ziya abi”si, Giresunlu öğretmen Ziya Gül.

Evet, anlaşılacağı gibi Ziya Gül, 6 yıl hapiste yolsuzluktan, hırsızlıktan, rüşvet yemekten falan yatmadı. Ziya Gül, Karadeniz’de ve tüm ülkede öğretmen örgütlenmesi için, demokrasi, özgürlük ve dayanışma için mücadele ettiği, solcu olduğu ve faşizme karşı olduğu mücadele verdiği için 12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminde tutuklandı. Aslında Fatma Gül’ün 12 Eylül darbesinden aldığı darbe sadece çocuklarını babasız, yalnız büyütmesi değil. Örneğin kendisi de gözaltına alındı, gözaltılar gibi başka darbeler de aldı, örneğin kardeşi de tutuklandı ve uzun yıllar hapis yattı.

Meseleyi fazla özele indirgediğimin farkındayım ama mesela tam da bize özgü, özel bir mesele! Zaten Fatma Gül, meseleyi iki damla gözyaşıyla birlikte özel alandan da çıkarmış oldu.

Meselemizin özü

daha-darbeyle-hesaplasacaktik-92213-1.
Bizim meselemiz, bizim tekrar tartışmamız gereken meselemiz şu: Ziya Gül’ü 6 yıl hapiste tutan zihniyetle “hesaplaşacağını” söyleyen zihniyet, bırakın bunu yapmayı oğlu Erdem Gül’ü de hapsetti. Ziya Gül, özünde“demokrasi” adı altında toplayacağımız sendikal faaliyetler nedeniyle hapsedilmişti, oğlu Erdem Gül de yine özünde “demokrasi” adı altında toplayabileceğimiz gazetecilik faaliyetleri yüzünden hapsedildi.

AKP hep kendisinin “kandırıldığını” söylüyor ama AKP hükümeti, en son Erdem Gül ve Can Dündar’ı hapseden bu hukuksuzluk düzenini, aralarında eski solcuların da bulunduğu bir sürü kesimleri “kandırarak” kurdu. Bu kandırılma meselesi tabii tırnak içinde. Yoksa hem kandıran hem de kandırılan meselenin aslını her zaman bal gibi farkındaydı. “Yetmez ama evet”çi bazı eski solcu arkadaşları, Ziya Gül’ü 6 yıl hapiste tutanlardan AKP hesap soracak diye düşünüyordu, sonuçta AKP, oğlu Erdem Gül’ü de tutukladı. “Yetmez ama evet”çilerin önemi şurada: AKP, Erdem Gül’ü tutuklayan hukuksuzluk düzenini onların da “evet” diyerek destekledikleri halkoylaması sonucu kurdu.

Bu “yetmez ama evet” meselesini bir kan davası haline mi getirdik? Hayır, kendi adıma konuşacak olursam, kan davası değil belki ama Fatma Gül’ün dediği gibi bir “onur” meselesi haline getirdiğimiz kesin. İşlerin buraya varacağını, bir hukuksuzluk düzeni kurulduğunu, bu düzene onay vermemek gerektiğini, kurulan düzenin Fatma Gül’ün “onuru, şerefiyle” tek başına büyüttüğü çocuğunu da hapsedeceğini başından söylememiş olsak, şimdi “yanılgı insana mahsustur” deyip geçerdik. Halkoylamasında Türkiye paradigma değiştirdi. Değişim demokrasiden yana değil, diktatörlükten yana oldu ama bunun demokrasi olduğunu anlatmak yani halkı kandırmak işini eski solcular gönüllü üstlendi.

Mesele gazetecilik mi?
İşte o halkoylamasında, yaşamın her alanını zapturapt altına alan bu karabasanla yaşamayı seçtik. Mesele budur ve hiç de özel bir mesele gibi görünmüyor. Hiç kimse bizi, demokrasinin zaman içinde ve kademe kademe kurulacağına, olgunlaşma gerektiğine, AKP’nin bazı engelleri aşması gerektiğine falan inandırmaya kalkmasın. AKP demokrasi yerine karanlığı seçti.

Ayrıca mesele sadece gazetecilik ya da basın özgürlüğü meselesi de değil. Adana’da durdurulan MİT TIR’larıyla ilgili fotoğraf ve haberleri yayınlayan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül, “Devletin gizli kalması gereken belgelerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme ve açıklama, üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme” gerekçesiyle tutuklandı. Erdem Gül ve Can Dündar’ın tutuklandığı meseleye bakarsak, bu meseleden sadece gazetecilerin tutuklanmadığını görüyoruz. Çünkü TIR’ı durduran askerler de, TIR’ı soruşturan savcı da daha önce tutuklandı.

Gazetecilik demişken, Erdem Gül ile ilgili gazetecilik kısmına da son olarak değinelim. Bütün kapitalist sistem ve düzenlerin motivasyonu rekabettir. Gazetecilik mesleğinde hem çalışılan kurum içinde hem de dışarıdaki meslektaşlara karşı çok ciddi, yıpratıcı ve insanı insanlıktan çıkartan bir rekabet vardır. Kıran kırana rekabet meslektaşları birbirine düşman eder ve en kötüsü gazeteciyi “güvenilmez insan” yapar. Rekabet öldürücüdür.

Erdem Gül hakkında çok şey söylenebilir ama en başta söylenmesi gereken şey bence, Erdem Gül bu zehri edinmedi. Hiç kimse, Erdem Gül’ün ne muhabir ne de Ankara temsilcisi olarak meslektaşlarına rekabet aşıladığını söyleyemez. Yoksa Erdem Gül tutuklandıktan sonra aradığım rakip bir gazeteden bir meslektaşını üzüntüsünden hüngür hüngür ağlıyor bulmazdım.