Kapitalizmin insanlığın sorunlarına çare olamayacağı hep solcular tarafından dile getirilirdi. Günümüzde dünyanın dertleri o denli aşikar ki burjuvazinin sözcüleri dahi gerçekleri itiraf etmek zorunda kalıyor.

Davos’taki bedbin ruh hali
Fotoğraf: AA

Pandeminin yol açtığı zorunlu aradan sonra ilk yüz yüze Davos Dünya Ekonomik Forumu toplantısı geçtiğimiz hafta gerçekleşti. Bilindiği gibi 70’lerden bu yana her yıl bu zamanlarda küresel elitlerin genel kurulu denebilecek Davos zirvelerinde küresel elitler İsviçre Alplerinde bir araya geliyor, kapitalizmin gidişatını masaya yatırıyor. Yıllarca Dom Perignon şampanyaları, havyarlar eşliğinde küreselleşmenin erdemlerinden, serbest piyasanın nimetlerinden, girişimciliğin öneminden, rekabetin gereğinden söz edilir; seçkin şahsiyetler yeni ilişkiler, ahbaplıklar (connections) kurmanın mutluluğuyla memleketlerine dönerdi.

KARAMSARLIK EGEMEN

Son yıllarda kapitalist küreselleşmenin büyüsünü yitirmesi, gelir ve servet adaletsizliklerinin iyice derinleşmesi, küresel iklim değişikliğinin insanlık için büyük bir tehlike oluşturduğunun anlaşılmasıyla eski coşkulu hava kaybolmuş, dünyanın dertleri gündemin başköşesine oturmuştu. Gelgelelim bu yılki kadar karamsar bir hava hiç egemen olmamıştı. Bu bedbin ruh hali “2023 Küresel Risk Raporu’nun” giriş bölümüne şöyle yansıyordu:

2023’e girerken dünya hem bütünüyle yeni, hem de ürkütücü biçimde tanıdık bir dizi riskle yüz yüze geliyor. Enflasyon, yaşam pahalılığı, ticaret savaşları, yükselen ülkelerden sermaye çıkışları, yaygın sosyal huzursuzluklar, jeopolitik çatışmalar ve nükleer savaş tehlikesi gibi iş aleminin ve politikacı sınıfının yeni kuşak liderlerinin pek azının aşina olduğu “eski riskler” ile yüz yüze geldik. Küresel risk manzarasında sürdürülemez borç düzeyleri, yeni bir düşük büyüme dönemi, düşük küresel yatırım ve deglobalizasyon, on yıllarca ilerleme kaydettikten sonra insani gelişmenin gerilemesi, hem sivil hem askeri kullanıma açık teknolojilerin hızlı ve sınırsız gelişimi, iklim değişikliğinin etkilerinin giderek fazla hissedilmesi ve küresel ısınmanın 1,5 derece ile sınırlandırılması olanaklarının daralması gibi görece yeni gelişmeler de sorunları katmerleştiriyor. Bunları bir araya getirince kendine özgü ve belirsiz ve de çalkantılı bir on yılın şekillenmekte olduğu anlaşılıyor.

Dünyanın bir krize sürüklendiği, kapitalizmin insanlığın sorunlarına bir çare olamayacağı hep solcular, sosyalistler tarafından dile getirilir, muhalif görüş sahipleri felaket tellalı olarak suçlanırdı. Günümüzde dünyanın dertleri o denli aşikar ki burjuvazinin sözcüleri dahi gerçekleri itiraf etmek zorunda kalıyor. Bir anlamda kendi yarattıkları canavarla kendileri dahi nasıl baş edeceklerini bilmiyor. Raporda önümüzdeki 10 yılda boy gösterecek 10 sorun şöyle sıralanıyor:

•İklim değişikliğini yumuşatmakta başarısızlık,

•İklim değişikliğine adaptasyonda başarısızlık,

•Doğal felaketler ve aşırı hava hareketleri,

•Biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistemin çökmesi,

•Büyük çaplı gönülsüz göç,

•Doğal kaynak krizleri,

•Sosyal uyum erozyonu ve toplumsal kutuplaşma,

•Yaygın siber suç ve siber güvensizlik,

•Jeoekonomik çatışma,

•Büyük boyutlu çevre zararına yol açacak kazalar.

RUHU KURTARMA ÇABASI

Kapitalizmin kanaat önderlerinin savunmacı bir ruh haline girdikleri açıkça görülüyor. Bunun en somut bir örneği kapitalizmin bilge isimlerinden Financial Times’ın baş ekonomi yorumcusu Martin Wolf’un “Davos: Küresel kapitalizmde henüz hayat var” başlıklı 18 Ocak 2023 yazısı. Wolf’a göre küreselleşme ölmüyor, sadece değişime uğruyor. Küresel kapitalizmin ömrünü doldurduğu şayiası abartılı. Evet ticaret ve yatırımda Çin ve Batı arasında bir miktar ayrışma olacak; bu özellikle duyarlı teknolojilerde belirginleşecek. Ancak tümden kopuş olasılığı yüksek değil, zaten gerek ekonomik, gerekse politik anlamda ahmakça.

Wolf şöyle devam ediyor:

Tedarik zincirlerinde belli ölçüde çeşitlendirme ülkeler ve şirketler için mantıklı. Ama ticareti bir bölge veya bir ülkenin “dostlarıyla” sınırlamak maliyetli olur. Asya ülkelerini Çin ile Batı arasında bir seçim yapmak zorunda bırakmak da verimsizlik yaratır. En önemli sorun, Çin ile nasıl yeni bir yaşam biçimi tutturulacağı ve ABD’deki korumacı eğilimlerin ne ölçüde dizginleneceğidir.

Tartışmasız biçimde küresel kapitalizmin işleyiş biçimi reforma gerek duyuyor. Ele alınması gereken en önemli konu küresel finansın defolarıdır. Kapitalizm daha az küresel hale geliyor olabilir. Ancak uluslararası açık kapitalizm gelecek refahın temelidir. Reform yapılmalı ama 20.yüzyılın başında olduğu gibi terk edilmemelidir.

OXFAM: UÇURUM VAR

Peki kapitalizmin ideolojik hegemonyası sarsılıp, inandırıcılığı zayıflarken, büyük küresel aktörlerin işleri yolunda gitmiyor, karları eriyor mu? Tam tersi. İngiltere temelli insani yardım kuruluşu Oxfam’ın “En Zenginlerin Hayatta Kalması” başlıklı yıllık eşitsizlikler raporunda servetin nasıl az sayıda büyük şirket ve şahıs arasında yoğunlaştığı kanıtlarıyla ortaya konuluyor.

Giriş bölümündeki bazı çarpıcı veriler şöyle:

•Son 10 yılda dolar milyarderleri servetlerini ikiye katlarken, en alttaki yüzde 50’nin 6 katı bir artış sağladılar.

•Son 10 yılda yaratılan her 100 dolar servetin 54,40 doları en zengin yüzde 1’e giderken en alttaki yüzde 50’nin payına 0,70 dolar düştü.

•Yüzde 1’lik en zengin grup son 10 yılda en alttaki yüzde 50’nin 74 katı servet biriktirdi.

Covid-19 pandemisi sürecinde ise;

2020’den bu yana en alttaki yüzde 90’ın servetindeki her 1 dolar artışa karşın milyarderler 1,7 milyon dolar kazandı.

•Aralık 2019 ve Aralık 2020 arasında yaratılan her 100 doların 63 doları yüzde 1’in payına düşerken alttaki yüzde 90’a 10 dolar kaldı.

•2020’den beri dolar milyarderlerinin serveti her bir gün 2,7 milyar dolar arttı.

Rapora göre Covid pandemisi, Ukrayna savaşı, iklim krizi gibi birbiriyle kesişen krizlerden dev şirketler ve onların hisse senedi sahipleri doğrudan kar yazıyorlar. Çoğu ilaç firması tekellerini koruma için dünyayı rehin almış durumdalar ve Covid-19 aşılarına şişirilmiş fiyatlar biçiyorlar. Bazı şirketler ise hazır enflasyon ortamını fırsat bilip, bu belirsizlik ortamında karlarını şişiriyorlar.

Dolar milyarderlerinin servetleri 2021’deki zirveden bu yana hafifçe kırpıldıysa da, pandemi öncesine göre hala çok yüksek:

•En zengin yüzde 1 küresel servetin yüzde 45,6’sına, yoksul yüzde 50 ise sadece yüzde 0,75’ine sahip.

•81 dolar milyarderi dünyadaki servetin yüzde 50’sinden fazlasını elinde tutuyor.

•10 milyarderin serveti 200 milyon Afrikalı kadının toplamını geride bırakıyor.

•Oxfam bu vahim gelir ve servet eşitsizlikleri karşısında hükümetleri ve uluslararası kurumları aşağıdaki vergi programını uygulamaya çağırıyor.

•Bir defalık dayanışma vergisi uygulanması, krizden kaynaklanan aşırı karların vergilendirilmesi. Bu dayanışma vergisi yüzde 1 olarak öneriliyor.

•En zengin yüzde 1 için gelir vergilerinin kalıcı bir şekilde minimum yüzde 60’a yükseltilmesi. Bu oranın artan oranlı bir şekilde örneğin 5 milyon doları aşan kazançlar için yüzde 75’e kadar çıkartılması.

•En zengin yüzde 1’in servetlerinin eşitsizliği azaltacak bir noktaya gelene kadar her yıl vergilendirilmesi.

•Vergi iadelerinin en zengin kişilerin ve şirketlerin peşine düşebilecek şekilde güçlendirilmesi,

•Vergi politikalarının belirlenmesinde zenginlerin vesayetine son verilmesi, ezilen ve dışlananların temsilcilerinin de vergi sisteminin belirlenmesinde söz sahibi olması.

Oxfam ve benzeri kuruluşlar iyi niyetle böyle ekonomi politikaları geliştiriyorlar. Ancak bu önerilerin hayata geçmesi iktidar sahiplerinin himmetine değil de, güç dengelerinin emekçi kesimler lehine gelişmesi, onların temsilcilerinin iktidarda pay sahibi bulunmasıyla bağlantılı. Elbette bu da mücadele etmeye ve örgütlenmeye bağlı.