Avrupa Sol Partisi’nin (ASP) 5. Kongresi 16-18 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirildi. 2004 Mayıs’ında Roma’da kurulan ASP’nin aralarında ÖDP’nin de bulunduğu 32 üyesi var. Partinin başkanlığına üç yıllık süre için Alman Gregor Gysi seçildi.

Gysi ilk konuşmasında, yoksulluğun giderek yaygınlaştığını ve spekülasyonun yaşanan ekonomik krizin başlıca nedeni olduğunu vurguladı. Vergi cennetlerine, TTIP ve TISA anlaşmalarına, Avrupa’yı mahveden istikrar programlarına, AB’de ve Almanya’da artan militarizme karşı mücadele edeceğinin altını çizdi. Çevresel krize ve mülteci sorununa karşı çözümler üretmek gerektiğinin bilincinde bulunduğunu ifade etti.

Kongrede kabul edilen “politik rapor” üç yıllık mücadele döneminin ana eksenini oluşturuyor. 10 maddede özetlenebilecek temel politika hedefleri şöyle sıralanıyor:

1 )Halkın ekonomik seçenekler üzerinde kontrolünü sağlayan, AB çatısı altında gerçekleşen Lizbon Anlaşması benzeri belgeleri sorgulayan bir Avrupa’nın yaratılması,

2) Aşırı sağa ve faşizme karşı geniş ve ilerici bir sol cephenin örgütlenmesi,

3) İşçi sınıfı ve yoksullar arasında yoksulluğa ve istikrar politikalarına karşı ortak mücadeleyi geliştiren, dayanışmayı yaygınlaştıran bir birlik oluşturulması,

4) Vergi kaçaklarına karşı mücadele,

5) Çalışma süresinin kısaltılması, herkesin makul bir gelire sahip olması ve istihdam dostu bir yatırım politikasının benimsenmesi,

6) TTIP ve TISA anlaşmalarından kopuş CETA’nın onaylanmasının engellenmesi,

7) Hayatın her alanında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması,

8) Göçmenlere ve mültecilere yardım eden ve onurlu bir şekilde kucak açan bir anlayışın yerleştirilmesi,

9) Enerji sisteminde köklü değişiklikler yapılması ve geleceğin ekolojik olarak sürdürülebilir enerji temelinde sağlanması,

10) Barış, nükleer silahsızlanma, füze savar kalkanının kaldırılması, Orta Doğu’da barış inisiyatifi için çalışan bir Avrupa’nın şekillendirilmesi.

ÖDP’nin Kongre konuşması

Yukarıdaki çerçeveye soyut anlamda itiraz edebilmek mümkün değil. Ne var ki, ülkemizin ve bölgemizin somut gerçeklerini anlatabildiğimiz/anlayabildikleri oldukça şüpheli. Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda, Avrupa’daki dayanışma ilişkilerinin ayakta tutmak önümüzdeki dönemde daha da önemli olabilir. Bu hassasiyeti gözeten bir tonda, eleştirilerimizi dobraca dillendirmekten çekinmeden, ASP kongresinde ÖDP adına özetle şunları söyledik:

Neoliberalizm, kapitalist küreselleşme, finansallaşmanın reddi, piyasa toplumuna insanların güven duymaması yıllardır beklediğimiz olumlu gelişmeler. Yıllardır bu zihniyetin teşhiri için ter dökmemize karşın ne yazık ki, geniş kitlelerin, özellikle işçi sınıfının tepkilerini Trump’ın seçilişi, Brexit, Avrupa’da aşırı sağın yükselişi olgularında gözlemlediğimiz gibi, büyük ölçüde yabancı düşmanı, ırkçı, reaksiyoner akımlar, demagog liderler örgütlüyor. Bu çok önemli gündemlere ilişkin değerlendirmelerimi, ülkemizin yaşadığı süreci göz önüne alarak kısa kesmek zorundayım.

“Gerçek dostlar acı gerçekleri ifade etmekten çekinmez.” Ne yazık ki politik belgedeki Suriye yaklaşımı, New York Times, Washington Post gibi ana akım yayın organlarından pek farklı değil. Suriye’deki dayanışma gösterilecek tek gücün Kürtler olduğunu söylüyorsunuz. Buna bir itirazım yok ama, neden Cihatçılara karşı laik Sünnilerle, Alevilerle, önemli kısmı Ermeni Hıristiyanlarla, Dürzilerle, köleleştirilen kadınlarla dayanışmıyorsunuz? “Aleviler mezara, Hıristiyanlar Beyrut’a” sloganını unuttunuz mu?

Suriye’de yaşanan insanlık trajedisinin asıl sorumlularının, bir ABD’nin başını çektiği Batılı güçler, iki giderek El Nusra benzeri Cihatçı yapılara evrilen Müslüman Kardeşler örgütlenmesi, üç “muhaliflere” para ve silah temin eden, geçiş yolu sağlayan Suudi Arabistan, Katar gibi Körfez monarşileri yanında Türkiye olduğunu biliyor musunuz? Halep’te büyük insani fatura ödense de, Suriye için bir çözüm umudu belirmiş görünüyor. Şimdi bu Cihatçıların yüzünü Türkiye’ye dönme riski var.

Paris-Nice-Brüksel’deki terör saldırılarının acı hatıraları hala canlı. Ama sonuncusu bu sabah Kayseri’de gerçekleşen tam 25 benzer saldırı yaşandı bizim ülkemizde. Bu noktada, 7 Haziran 2015 seçimlerinde, HDP’nin seçim başarısıyla önemli bir ivme yakalayan, meşruiyetini artıran, ilişkilerini genişleten Kürt Hareketi’ni de eleştirmek istiyorum. “Şehir savaşı” başlatmak büyük bir hata olmuş, Erdoğan rejimine de bölgeye gaddarca operasyonlar gerçekleştirmek için bahane yaratmıştır.

Geçtiğimiz hafta Mısır devlet başkanı Sisi bile,Avrupa’da bir din devletinin doğuşu” ifadesiyle Türkiye’ye ilişkin endişesini dile getirdi.

Başta HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere tutuklanan politikacıları; Türkiye’nin en eski gazetesi Cumhuriyet’in editör, yönetici, köşe yazarlarının başına aynı akıbetin gelmesini; Cumhurbaşkanı’na hakaretin en yaygın suç kategorisini oluşturmasını muhtemelen biliyor, izliyorsunuz.

İdam cezası tekrar gündeme getiriliyor; AKP rejimi Kürtleri, Alevileri, laikleri, sosyalistleri karşısına almaktan çekinmiyor. 21 maddelik anayasa değişikliğiyle tüm gücün tek bir kişide, pratikte RTE’de toplanması amaçlanıyor. Yasama, yürütme, yargıya başkanın hükmetmesi tasarlanıyor.

Biz Birleşik Haziran Hareketi çatısı altında, tüm demokratik güçlerle Anayasa referandumuna karşı direnme gayreti içinde bulunacağız.

Sizin destek ve dayanışmanıza her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Kongre sloganı “dayanışma” olan ASP’nin bu tarihsel sorumluluğun gereğini yerine getireceğine inanıyoruz.