İki hafta içinde, Deng Xiaoping’in oğlu Pufang ve Deng’in prenslerinden İktisat prof’u Zhang Weiying (ve başkaları da) ÇKP’ye uyarı amaçlı eleştirel açıklamalar yaptılar. Özetle, “ABD ile karşı karşıya gelmeyelim, askeri güç gösterisinde bulunmayalım, tansiyonu düşürelim ve bir şekilde uzlaşalım, (neoliberal) piyasacı yolumuza ve reformlara/kapitalist dönüşüme devam edelim, bizi hedef yapan ‘Çin’e özgü model’ gibi tanımlardan uzak duralım ve Batı ne yapıyorsa biz de onu yaptık diyelim…” dediler. Konuşanlar, iktisatçı dostum Zhou’nun şaka yollu tanımlamasına göre, Deng’in “Çin’e özgü neoliberalizm”inin temsilcileri. Açıklamalar Deng’in “Işığımızı gizlemeli ve zamanımızın gelmesini beklemeliyiz” sözüne yani emperyalizm ile bir şekilde uzlaşmak, karşı karşıya gelmemek politikasına uygun.

Son (19.) ÇKP kongresinin ardından “Deng dönemi kapanıyor” demiştim. Artık kapandığını söyleyebilirim. Kongrede Çin, bir “Dünya gücü” olarak tanımlanmıştı. Yani ÇKP artık ışığı gizlemeye gerek görmüyor, Çin’in zamanı geldi. Bu “güç” kavramının içini nasıl dolduracaklarını, özellikle az gelişmiş ülkeler için ne ifade edeceğini daha iyi görmek için zaman gerekiyor. Çin’in ABD ile uzlaşarak yoluna devam edebileceğini sanan “Deng’in liberalleri” yanılıyorlar. Bu kadar büyük bir ekonomik, askeri ve bilimsel-teknolojik güç ABD hegemonyası için büyük bir tehdit. Bu hesaplaşma kaçınılmazdı. Beğensek de beğenmesek de, ABD emperyalizminin azgınlığını durduracak ve geriletecek gücün Çin (ve Rusya ittifakı) olduğu bir gerçek.

***

Demokrasi Çin’de bile olsa…

Lanzhou kentinin 2010’da sanayi bölgesi olarak kurulmaya başlanan, bugün 300 bin nüfusa sahip yeni bölgesi geçen hafta yöneticilerini seçti. Seçim sürecini ayrıntıya girmeden özetleyeceğim:


Öncelikle, caddeler, parklar, sitelerde vs yapılan seçimle halk çeşitli kurumlardan 57 kişilik bir mülakat komitesi belirledi. Bu komite çeşitli kurumların yöneticilik kadrosu için yapılan 20 binden fazla başvuruyu inceledi ve yaklaşık 800 kişiyi mülakata çağırılmaya uygun buldu. Mülakat sonunda 260 asil ve 130 yedek aday belirlendi. Şimdi adaylar göreve başlamak için atanma yazısının ellerine ulaşmasını bekliyorlar. Hiç kimsenin seçimi ve sonuçları değiştirme, bir adayın üstünü çizip onun yerine başkasını yerleştirme yetkisi yok. Seçilen atanır… Bu da bizim “Çin’e özgü demokrasi”miz.

***

Mahathir’in LGBTİ sınavı

Bugünlerde Malezya’da tarihte eşine az rastlanır bir ironik durum yaşanıyor. Mevzu şu: Başbakan Mahathir Mohamad, önceki başbakanlığı (1981-2003) döneminde uyguladıkları IMF programı (1997-Asya krizinde) konusunda anlaşmadığı Maliye Bakanı ve Başbakan yardımcısı Anvar İbrahim’i 1998’de görevden aldı, Partiden ihraç ettirdi ve yolsuzluk suçlamasıyla tutuklattı. İtibarsızlaştırmak için “eşcinsel ilişki suçlaması” yapıldı ve 9 yıl hapse mahkûm edildi. “Böyle suçlama mı olur, cinsel yönelimi bir insanı neden itibarsızlaştırsın?” demeyin. (Malezyalı) İslamcılardan, onların insan ve insan hakları anlayışından bahsediyorum. Hong Kong’lu gönüllü avukatlar yargılamayı bir insan hakları davasına dönüştürdü ve “eşcinsel ilişki suçlaması” Anayasa Mahkemesi’nde düştü. (2008’de bir kez daha bir “eşcinsel ilişki suçlaması”yla yargılandı; “suçlama” yine düştü).

Şimdi Başbakan yardımcısı olan Wan Azizah, Anvar’ın eşi ve kurduğu partinin başkanı. Azizah, “Mahathir’in Başbakanlığını Anvar’dan özür dilenmesi ve görevi benden devralmasını sağlayacak bir anlaşmanın parçası olarak kabul ettik” dedi. Mahathir, daha birkaç yıl önce “O bir eşcinsel” diyerek itibarsızlaştırmaya çalıştığı Anvar’ı şimdi tekrar yardımcısı olarak atamakla karşı karşıya… (Not: Anvar, Batı ve İsrail ile yakın ilişkiler kurmak istemesine rağmen, Mahathir’e göre daha koyu bir İslamcı olarak biliniyor).

Singapur’da bir gazeteci Mahathir’e bu tasfiye hikâyesinin bugün geldiği noktayı hatırlatan bir kılçık attı ve konuyu LGBTİ haklarına getirdi. Mahathir, anlamamış gibi yaptı ve “LGBTİ, Batı kültürüne ait. Değerlerimize uygun olduğunu düşünmüyorum” dedi.

***

Gözü bantlı soğan

Bir Hong Kong TV kanalı AKP devletinin enflasyonu azdırırken iş üstünde bastığı birkaç çuval soğanı gözlerine (çuvalın üst kısmı) bant atılmış halde “İşte Türkiye’deki hiper enflasyonun sorumluları” diye alaycı bir haber yaptı.

***

Haydi, bilim yapalım

Doğan hoca (Tılıç) yazmasa haberim olmayacaktı. Saray, gurbetteki araştırmacılara “Yeni Türkiye’ye dönün sizi para içinde yüzdürelim” diye bir davette bulunmuş. Paragöz tıynette biri olduğum için “Araştırmacı krizini fırsata çevirmeliyim” dedim. Fakat öncesinde altı sorum var: (1) Karayollarının bana olan borcunu bile ödeyemeyen AKP devleti vaat ettiği bu parayı nereden bulacak? Yani memlekete gelip ayazda kalmayalım. (2) Madem bilim yapacağız, “AKP’nin tek adam rejimi kurulamadan çöktü. Şimdi milletten ve uygar dünyadan sopa yiye yiye kendi yüzde 5-8’lik (halen yaşamı-dünyayı ‘ilkel-büyüsel inanç sistemi’ ile anlamaya çalışan) mahallelerine çekiliyorlar” diye bir tez öne sürebilir ve bilimsel kanıt sunabilirim. Bu durumda, tezlerimi takrire mani bir “hassasiyet” söz konusu olacak mı? (3) Evrimle ilgili çalışmalara kaynak sağlanacak mı yoksa ilahiyat-diyanet içerikli masal-martaval külliyatı mı üreteceğiz? (4) Bir yanaşma savcının uydurduğu “bilim suçu” için polis kapımıza sabahın köründe mi dayanacak? Uykusuz kalınca çok ters oluyorum, o bakımdan… (5) Buradaki üniversitem dünyada ilk yüzde. Ya davet edildiklerimiz… (6) Diplomasi cenahından kulağıma “bitik ülke” cızırtılarının gelmeye başladığı bir yere neden dönelim? Bunları Doğan hocaya sormuş olayım. Hocanın gazeteci kulağı deliktir, belki bir yerlerden haber alır.

***

Eğitim şart

Bir Gaokao (Üniversite Seçme Sınavı) sorusu: “Thomas Edison 21. yy’ı ziyaret edebilse cep telefonuna nasıl tepki verirdi” üzerine bir deneme yazın.