Son zamanlarda “yurtdışından döviz yağıyor, Erdoğan yine işleri toparlıyor” şeklinde bir karamsarlık havası yayılıyor. Gelgelelim enflasyon karşısında bunalan halk için bir gelişmeden de söz edilemez.

‘Dost’ dolarlar kurtarabilecek mi?
Fotoğraf: AA

Şu yüksek enflasyon ortamında politika faizini yüzde 9’a indirmenin “Reis”e seçimlerde bir propaganda malzemesi oluşturmak dışında bir anlamı olmadığı ortada. Tam aksine dövize yönelişi hızlandıracağını, mal ve hizmetlere talebi uyararak enflasyona ivme kazandıracağını ekonomiyi yönetenler de biliyorlar. O nedenle ne pahasına olursa olsun yurtdışından döviz bulmaya, rezervlere takviye yaparak kuru sakin tutmaya çalışıyorlar.

Son olarak, Reuters kanalıyla Katar’dan 2,3 milyar doları bu yıl sonuna kadar gelmek üzere 10 milyar dolarlı bir swap desteği sağlanacağı haberi uçuruldu. Söz konusu fonun bir kısmının Türkiye’nin eurobondlarına yöneleceği de konuşuluyor. Bu, paranın riyal değil doğrudan dolar olarak kasaya girmesi anlamını taşıyor.

Ondan önce de Suudi Arabistan’dan 5 milyar dolarlık Merkez Bankası’na mevduat olarak yatırılacak bir paranın yolda olduğu bildirilmişti. Depo hesabı diye adlandırılan yönteme göre, açıklanmayan bir faiz oranı karşılığı hesaba dolar yatırılıyor. Swapın aksine karşılığında TL ödemek de gerekmiyor.

Rusya Gazprombank’ın Rosatom’a açtığı kredi sonucu Akkuyu nükleer santralı işletim bedeli karşılığı olarak ağustosta 7 milyar doların aktarıldığı söylenmişti. Paranın Hazine hesabına mı yatırıldığı, yoksa eurobond alımı için mi kullanıldığı açıklanmamıştı. Ancak 5 Ağustos haftasında bu söylentiyi doğrularcasına Merkez Bankası rezervlerinde 7,4 milyar dolar artış gözlenmişti.

2022 başında Birleşik Arap Emirlikleri ile de 4,9 milyar dolarlık bir swap anlaşması imzalanmıştı. Çin’den de daha önceki swap anlaşması kapsamında 2021 yazında 4,2 milyar dolar gelmişti. Güney Kore ile 2 milyar dolarlık limitin 780 milyon dolarını ve Azerbaycan’dan gönderilen çorbada tuzum olsun kapsamındaki 1 milyar doları da bu toplama ekleyebiliriz.

Alt alta eklediğimiz zaman 25-26 milyar dolarlık bir rakama ulaşıyoruz. 2022’nin ilk 9 ayında net hata ve noksan kaleminden 24,9 milyar dolarlık bir döviz girişi vardı. Aynı dönemin cari açığı ise 38 milyar dolar. Normal yollardan sağlanan finansman ise sadece 13,1 milyar dolar. Gerisi net hata ve noksan kalemindeki girişler. Tüm hesaplar bir sis perdesi arkasında bulunduğu için tam rakamı bilememekle birlikte, yukarıda sayılan “dost” ülkelerin “2023 seçim bütçesi çanağına” yaptıkları katkının net hata ve noksan kalemi içinde belli bir payı bulunduğunu tahmin edebiliyoruz.

LİSTEDE HEP OTORİTER REJİMLER VAR

En son açıklanan 18 Kasım verilerine göre bir haftada brüt rezervlerde 5,3 milyar dolarlık artış görüldü. Bunun bir kısmını avronun dolara karşı değer kazanması kaynaklı parite etkisi oluştursa da, istatistikler son günlerde de önemli bir döviz girişi bulunduğu izlenimi veriyor.

Listeye bakılırsa, belki Güney Kore bir yana bırakılırsa, rezerv katkısı yapan tüm ülkelerin otoriter, kamuoyuna hesap verme zorunluluğu bulunmayan baskıcı rejimler olduğu görülüyor. Türkiye-Rusya ilişkileri çok girift. Karşılıklı pazarlıklar, tavizler, bilek bükmeler ile yürüyor. Ukrayna tahıl koridorundaki arabulucu rolünün Erdoğan’a belli bir kaldıraç sağladığı da tahmin edilebiliyor. Katar Emirliği ile Erdoğan rejimi zaten bütünleşmiş durumda. 2017’de Katar’a BAE ve Suudi Arabistan öncülüğünde ambargo uygulanırken Doha rejimine tek arka çıkan Türkiye olmuştu. Temel anlaşmazlık konusu Türkiye ve Katar’ın Müslüman Kardeşler (MK) türevlerine özellikle Suriye, Mısır ve Libya’da verdiği destekti. Erdoğan’ın önceki tüm esip üfürmelerine karşın Suudi Arabistan’a Kaşıkçı dosyasının kapatılması konusunda teslim olmak bir yana bırakılırsa, Körfez monarşilerine MK ve Selefi grupları desteklemekten vazgeçme teminatı verildiği tahmin edilebilir. Zaten Suriye’de Kürt bölgelerine düzenlenen operasyonların bir yönünün de, Fırat’ın batısındaki askeri geri çekilişle bağlantılı olduğu, zevahiri kurtarma çabasından kaynaklandığı söylenebilir.

DÖVİZ HESAPLARI KARMAKARIŞIK

Konunun ekonomik boyutlarına dönersek, swap benzeri kaynaklardan sağlanan döviz takviyesi brüt rezervleri artırırken, aynı zamanda bir yükümlülük oluşturduğu için net döviz pozisyonunu olumlu etkilemiyor. Nitekim geçtiğimiz hafta brüt rezervler 122,9 milyar dolara yükselirken net rezervler 18,7 milyar dolar, swap hariç net rezervler -50,4 milyar dolardı. Ancak öte yandan brüt rezervlerin artışı dövize müdahale anlamında bir esneklik de yaratır. Bu, cebimde 1000 TL var iken yeni bir borç sayesinde bu paranın 2000 TL’ye yükselmesinin getirdiği kısa süreli rahatlığa benzetilebilir.

Döviz pozisyonunun ne kadar karmaşık bir hal aldığını biliyoruz. İhracatçılar dövizlerinin yüzde 40’ını Merkez Bankası’na devrediyor. Rusya’dan Botaş’ın doğalgaz ödemelerinin seçim sonrasına ertelenmesi için istekte bulunulduğu biliniyor. En son verilere göre yıllık cari açık 39,2 milyar dolarken, enerji ve altın hariç cari denge 48,9 milyar dolar artıdaydı. O nedenle enerji ödemelerinde sağlanacak kolaylık döviz cephesinde bir rahatlık sağlayabilir.

Öte yandan Eylül 2022 itibarıyla 1 yılda ödenmesi gereken dış borçlar 185,3 milyar dolar. Diğer bir ifadeyle cari açıkla birlikte Türkiye’nin kaba taslak 225 milyar dolara gereksinimi var. Ama bu 185 milyar doların içindeki ticari kredileri ve önemli kısım Merkez Bankası’ndaki mevduatları bir yana bırakırsanız, yenilenmesi gereken kısmı 37,2 milyar doları bankalara, 18,2 milyar doları reel sektöre ait olmak üzere 55,4 milyar dolara kadar iniyor. Ticari bankalar hem yükselen maliyeti düşünerek, hem de fazla döviz yükümlülüğüne girmek istemedikleri için sendikasyon kredilerini ortalama yüzde 70-75 oranında yeniliyorlar. Buradan da 9-10 milyar dolar bir döviz açığı doğacağı anlaşılıyor.

Yurtiçi yerleşiklerin 187,4 milyar dolar döviz mevduatı bulunuyor. 28 Ekim tarihi itibarıyla kur korumalı mevduat hesapları ise 1460 milyar TL’ye, yani 78,5 milyar dolar civarına ulaşmıştı. İkisini toplayınca yerleşiklerin 266 milyar dolar döviz pozisyonları bulunuyor.

KARAMSARLIĞA YER YOK!

Özetle, “dost” ülkelerden gelen 25-26 milyar dolar destek; cari açık + dış borç 225 milyar dolar taze döviz gereksinimi veya 266 milyar dolar bireylerin ve firmaların döviz varlığı rakamlarıyla karşılaştırınca sınırlı kalıyor. Öte yandan mutlak bir garanti sağlamamakla birlikte, döviz kurunu sakin tutabilmek için ekonomi yönetimine yeni bir olanak tanıdığı da ortada.

Gelelim işin politik yönüne; toplumsal muhalefet çevrelerinde son zamanlarda “yurtdışından döviz yağıyor, Erdoğan yine işleri toparlıyor” şeklinde bir karamsarlık havası yayılıyor. Elbette şimdilik 2021 Aralık ayındaki gibi bir döviz sarsıntısı yaşanmaması iktidarın lehinedir. Gelgelelim enflasyon karşısında bunalan, satın alma gücü giderek eriyen, kronik işsizlik karşısında umutsuzluğa kapılan, fahiş kira artışları nedeniyle her ay başında adeta depresyon yaşayan sade yurttaşın yaşamını iyileştiren bir gelişmeden de söz edilemez. Aksine enflasyonu göreceli kontrol altında tutmak için dövizi baskılamanın ihracatı baltaladığı, bir döviz dalgalanması olasılığını arttırdığı görülüyor. Dolayısıyla özellikle son iki yılda yoksullaşan emekçi kesimlerin tercihlerini Cumhur İttifakı yönünde değiştirmeleri için bir neden bulunmuyor. Öyleyse hiç kimsenin umutsuzluğa kapılmaması; gündemi askeri operasyonlarla hamasi milliyetçi bir zemine kaydırma ve laik-inançlı ayrımıyla kültürel yarılmayı körükleme çabalarına prim vermeden, geçim sorunları, gelir ve servet adaletsizliği üzerinden başarısız Başkanlık Rejimi’ni teşhir çabalarından geri durmaması gerekiyor.