Utanmasan babam devreye girmese nişana gelmeyeceğini itiraf edecektin. Eşek seni. Güvenilir abiler, amcalar vardır gördüğün gibi. Ercan abi de onlardan biridir. Saçmalama. Yıllardır aynı mahalledeyiz. Herhangi falsosunu ne gördük ne işittik. Dükkânı çoğu genç için ev gibidir onun. Öyle sevilir, hürmet görür.

Dükkân-II: Tek sikortan olsun da

BURÇAK SEL

Kızım, sen terk et bu diyarları bak. Buralar sana göre değil. Buralar incinesi olan kimseye, masum hiçbir varlığa göre değil aslında. Hele çocuklara, gencecik delikanlı ve kızlara ve kadınlara göre hiç değil zaten. Hayvanlara göre de değil. Tövbeler olsun ki değil. Gerçekten. Nefesim var diyene yer yok burada. Bitkisi bile sadece oksijen soğuruyordur buranın. O zavallıcıkları bile sadece tüketmeye zorluyordur buralar. İnan ki. Öyle toprağına limon rengi ışıklar düşen, her kokladığında içinin huzur dolduğu bir çam ormanı varsa da yemin ediyorum senin gibi vize bekliyordur yurt dışından. Mührü kapar kapmaz fıyacaktır. Hatta giderken al onu da götür. Kaçak göçek düşer yanına. Yaren olur sana fena mı? Gittiğin yerde de sana yurt olur hem. İçindeki börtüsü böceği, meşesi gürgeni de kurtulur garibin. Mis gibi de ülken olur. Bir ülkenin içine sığmayan genişlikte bir ülken... Yüreğine benzer uzaktan… Al işte… Yine başladın masal kahramanlığına. Aferin. Yine başladın evreni kurtarmaya bit kadar boyunla. Bu sen de terk edemediğin bir alışkanlık olmuş. Tam bi saftiriksin kızım sen. Akıllan bi akıllan. Genci, çocuğu mocuğu; ağacı toprağı otu boku bi geç şimdi. Bura çilenin yurdu çilenin. Sonsuz acı yapmışlar burada. Kurtar kendini. Kurtulmak isteyen varsa baksın çaresine sana ne. Sana ne elin gencinden, sırı sıpasından. Sana ne ulan sana ne. Hayvan değilsin ki acımasızların terk ettiği sokaklarda seyirtesin. Ot değilsin ki karanlığa bulaşmış ayaklar üzerindeyken karşı koyamayasın. Hem çocukluğu da gençliği de geçtin gittin sen bir şekilde. Mutluluk sarkacına göre hıp hızlı, hüzün sarkacına göre zamanın adeta ağdalanması gibi aşırı yavaş geçtin belki. Ama bitti. Bozuk dişlerden müteşekkil bir fermuar da olsa çektin kapattın oraları. Yetişkin koca kadın oldun sen. Sana ne tüm bunlardan yahu. Şimdi dünyayı tüm dezavantajlı gruplar için kurtarma zamanı, kendi kendine insan hakları örgütlüğü taslamanın vakti zamanı değil. Sivil kısmına epeydir sıçılmış toplum gibi davranmanın da yeri falan değil. Sana ne senin gerçekliğin dışında olandan bitenden yahu. Sen değil miydin hem topluma mopluma inancım kalmadı diyen. Kadın olarak nefes alalım fazlasına lüzum yok diye söylenen. He? Bir baş horantasını kurtaran en mesudu kızım bu hayatta. Anneannenin verdiği “Tek sikortan olsun da yavrum az para versinler” öğüdündeki “k” vurgulu teminat, kadınlığın kızım senin. Bunu hiç aklından çıkarma. Sen, hangi deliğe girersen gir, evvela kadınsın bir kere. Ama bu deliğin, bu içinde nefes almaya çalıştığın deliğin ağzına bir top kumaşı teptiler çoktan. İçindeki oksijen bitti bitti. Kalmadı daha. Deliğin üzerine, ait olduğu duvara ondan iz kalmasın; yekpare, pürüzsüz olsun diye en usta ellerce alçıyı sıvadılar. Geçmiş ola. Adama alkol satıyor diye çağdaş muamelesi yapmanın adı en düzünden enayilik. Az evvel yaptığın gibi. Alevi mahallesi diye diz üstünü çektiğin “rahatlık” bir hödüğün tespihiyle tarumar oldu. Gördün değil mi? Anında ilkel zamanlara gönderildin çattadan. Adam daha merhaba dediğinde hıyar gibi bakmasından kendini belli etti de sen yine kimseyi boka bulamama salaklığına yenildin. Duymamıştır belki, adamın kafası doludur diye içinden geçirdin. Yok yahu, öylesine kaba saba bir tip olsa bizim kız niye beni tekel sorduğumda buraya göndersin, başka yere gitme diye de tembihlesin falan diye iyiliğe bahane aradın. Yok solcuymuş da beyfendiymiş de o kazansınmış da… Bıdı bıdı bir sürü lakırtı bir de. Ne çağdaşlığı geri zekalı ne solculuğu? Bişey tutmadı dedi ya, bişey tutmadı dedi dangoz. Bu mu nezaket, gözü tokluk? Bu dar zihniyetle mi kurtaracak ülkeyi de devrim yapacak beyefendi? Bir de eliyle işaret etmeler, aval aval bakmalar falan. Off… Nezaketten nasibini almamışların memleketi olmuş gitmiş bura. Sen hâlâ kazıya kazıya bir güzellik kıpırtısı ara keriz gibi ilk gördüklerinde. İnsanlığa verecek bi şeyi olmayanların, insandan medet ummayanların çöplüğündesin. Üç tarafı denizle, dört tarafı hödükle çevrilmiş bu yerin. Hödüğün başı da bu. Saçına sakalına aldanan da bir şey sanır. Bir de bedava alkol teklif etti alttan alta herif. Utanmadan. Niye? O saatte, kısacık eteğiyle varoştaki bir tekelden alkol almanın karşılığı kötü kadınlık da ondan. Kent merkezindekinden alsan ne olacak sanki. Aynı terane. O da bunun şükela versiyonu, rol keseni en fazla. Allah topunuzun belasını versin sizin. Erkek değil misiniz işte! Boyunuz altında kalsın! Ne diyim. İnşallah şu üniversitenin bursunu kazanırım da defolup giderim. Gider gitmez kan grubumu bile değiştireceğim. Andım olsun. Buraya dair hiçbir iz kalmasın benden. Alın lan sizin olsun çukurunuz. Alın!

Ne oluyor kız ne söyleniyorsun? Pencereden seni izledim eve girene dek. Delirmiş gibi konuşuyordun. İçmeye yolda mı başladın ne yaptın? Ne çukuru hem? Bir yere mi düştün dengeni kaybedip? Kötüdür bizim ara sokakların yolları. Aaa… Boynundan ağrı kıp kızarıksın. Ay ne oldu, kötü bir şey mi var? Şu poşeti de bi ver bakıyım. Ne kadar kıstırdıysan, parmağın dolama olacakmış az daha.

Ya Evrim bak. Benim böyle düğün töre işlerini sevmediğimi bilirsin. En yakın arkadaşımsın diye buna eyvallah deyip bastım nişanına geldim. Kafamı benim pinekten ne kadardır çıkarmadığımı da biliyorsun. Kendimi günlerdir senin bu mutlu gününe motive etmeye çalıştım. Bu motivasyonda sağ olsun Hüseyin amcanın da payı büyük. Arayıp sen olmazsan darılırım diye şart koştu. Babanı ne kadar sevdiğimi saydığımı bilirsin. Ben de kendimi sıkılmamaya, bunalmamaya ikna ettim bugün için. Her şey de güzeldi zaten. Yemin ederim ki. Kalabalık bile basmadı. Madem her şey güzel ve sakin bitti, şu kadınla misafirler gidince birer bira içelim de öyle kapatalım geceyi dedim.

Evet. Ben de sana hatta bira alacaksan Ercan abinin oraya, Köşem Tekel’e git demiştim.

Senin Ercan abinin ağzına s…yım oldu mu! Teyallaam ya… Abisiymiş! Ne geldiyse başımıza abilerden, amcalardan geldi zaten.

Haydaa ne oldu yahu? İyi de az evvel babam için hatrı bende büyüktür diyen sen değil miydin kızım? Hüseyin amcan değil mi o? Utanmasan babam devreye girmese nişana gelmeyeceğini itiraf edecektin. Eşek seni. Güvenilir abiler, amcalar vardır gördüğün gibi. Ercan abi de onlardan biridir. Saçmalama. Yıllardır aynı mahalledeyiz. Herhangi falsosunu ne gördük ne işittik. Dükkânı çoğu genç için ev gibidir onun. Öyle sevilir, hürmet görür.

Dükkânı da batsın dahası da. Kaba herif! Bak şimdi yine dellenmeyim ne olursun. Bu gece konuşmasak olur mu? Lütfen. Gelene kadar ne kadar konuştuysam dışıma dışıma, çenem ağrımış. Şunları içip yatalım. Sabah kahvaltıda anlatırım.

İyi iyi. Olur, elbette de çok şaşkınım doğrusu.

İki kadının sustuğu bu anda Evrim’in telefonu bipliyor. Whatsapp sesi değil bu. Mail bildirimi zaten değil. Arada banka gibi sıkıcı yerlerin tırı vırı mesajlarının dışında bu sesi duymaya alışkın olmayan Evrim, bi merak telefonu eline alıp gelen SMS’i açıyor:

Kardeşim Evrim, bu mutlu gününe maçtan dolayı gelemedim. Kusuruma kalmayasın. Ama Hüseyin abiye demiştim mazeretimi. Zaten de yenildik iyi mi… Sinirden bizim bebelerin orada olduğunu bile unutmuşum. Çok mutlu olasın. Ercan abin.

Güneş, mesajı sesli okumuş bulunan arkadaşına göz deviriyor bir güzel. Bir şey demesine fırsat vermeden iyi geceler çekip yatmaya gidiyor. Ancak gördüğü rüya, her ne kadar son hadise “kurtulmuş olacağı” hayata geçiş için kaderin ona son pasıymış gibi bir hisse karşılık gelse de yaşamının bundan böyle bambaşka bir yere akacağına işaret ediyor. Bizim kız, bunu bir müddet anlayamıyor olsa da.