Depremin üzerinden bir yıl geçse de Hatay’da eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşmada ciddi güçlükler yaşanıyor. Hatay Tabip Odası’ndan Kanatlı, “Hâlâ kemoterapi yapılamıyor. Sağlık personeli şu an çok yetersiz. ASM’ler yıkılınca 20 metrekarelik alanlarda hizmet vermek zorunda kaldık.” derken Eğitim Sen’den Tıraş, “İlk hafta çocuklara ‘Defterlerinizi çıkarın, ödev vereceğim.’ diyemedim. Defterleri var mı, yok mu bilmiyordum.” ifadelerini kullanıyor.

Eğitim ve sağlık hâlâ sorunlu
(Fotoğraflar: BirGün)

Uğur ŞAHİN / Hatay

Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçse de afet bölgesindeki sorunlar hâlâ giderilmiş değil. Barınmadan nitelikli sağlık hizmetine, eğitimden ulaşıma bir türlü çözülemeyen problemler, depremin vurduğu insanların yaşamlarını sürdürmesini güçleştiriyor. Farklı alanlardan emek meslek örgütlerinin temsilcileri, “kadim kent” Hatay’ın fotoğrafını çekti.

Eğitim Reformu Girişimi’nin raporuna göre Hatay’da deprem öncesinde 14 bin 724 olan derslik sayısı, sonrasında ise 8 bin 45’e düştü. Eğitim Sen Hatay Şubesi Başkanı Özgür Tıraş da Antakya’da MEB’e bağlı yaklaşık 190 okul binasının olduğunu ancak bunun yarısında eğitim öğretim faaliyetinin yapılamadığını söylüyor. Yaklaşık 20 okulun konteyner kentin içerisinde yer aldığını aktaran Tıraş, bir okul binasını, 3-4 okulun ortak kullanmak zorunda kaldığını bildiriyor. Tıraş’ın verdiği bilgilere göre, okullarda eğitim öğretim, ‘ikili eğitim’ sistemiyle, yani bir grup öğrencinin sabah, bir grup öğrencinin ise öğlen okula gelmesiyle sürdürülebiliyor. Ancak bu sebeple ders süresi, diğer kentlerin aksine 10 dakika kısa sürüyor.

Eğitim Sen Hatay Şubesi Başkanı, şunları anlatıyor: “Yaz saati uygulanmasıyla beraber dersler saat 07.00’de başlıyor. Öğrencilerimiz her yer enkazken, aydınlatma yokken, güvenli bir ortam yokken karanlıkta okula geliyor. Bu derece travma yaşamış olmalarına rağmen sağlıklı barınma, beslenme ve çalışma ortamları yok. Bir yıl geçmesine rağmen öğrencilerimize ücretsiz bir şişe içme suyu, bir öğün yemek verilmiş değil. Ücretsiz ulaşım da sağlanmış değil.”

Tıraş’ın da dikkat çektiği üzere, kentte ulaşımda ciddi sorunlar yaşanıyor. Burada toplu taşıma yok denecek kadar az. Haliyle öğrenci servislerinin kullanılması gerekiyor. Örneğin bir aile, konakladıkları yere altı kilometre uzak mesafedeki okula çocuklarını gönderebilmek için aylık bin 600 TL ödüyor. Bu da zaten depremin vurduğu ailelerin, ekonomik olarak da zorlaması anlamına geliyor.

En temel sorunlar hâlâ eğitim ve sağlıkta yaşanıyor. Hastalar tedaviye erişimde sıkıntı yaşarken deprem travmasını atlatamayan çocuklar da karanlıkta eğitim görüyor. 

‘DEFTERİ ÇIKARIN’ DİYEMEDİM

Ortaokulda öğretmen olan Özgür Tıraş, şöyle devam ediyor: “Sağlıklı beslenemeyen çocukları görüyoruz. Kışın yazlık ayakkabıyla, montsuz şekilde okula gelen öğrencilere şahit olduk. Ebeveynini kaybettiği için içine kapanan öğrencilerimiz de var. Bir süre önce, bir kız öğrencimiz, ‘Öğretmenim suyum bitti, çeşmeden su içebilir miyim?’ diye sordu. ‘İçme’ dedim, ‘Param yok’ dedi. Suyumu paylaştım onunla ama durum bu kadar vahim işte. İlk hafta çocuklara ‘Defterlerinizi çıkarın, ödev vereceğim’ diyemedim. Defterleri var mı, yok mu bilmiyordum. Eskiden öğrencilerimize ‘Çalışma odan var mı?’ diye sorardık, soramıyoruz. Çadırda kalan, 20 metrekarelik konteynerlerde ailesiyle yaşayanlar var. Bunlar çocuklarımızın gelişimlerini olumsuz etkiliyor.”

Özgür Tıraş, buradaki öğrencilerin dezavantajlı olduğunu ancak bunun görmezden gelindiğine vurgu yapıyor: “Öğrencilerimiz 6’ncı ve 9’uncu sınıf öğrencilerinin merkezi yapılan yazılı sınavlarına girdi. Koşulları aynı olmamasına rağmen Ankara, İstanbul ve Edirne’deki çocuklarla aynı sınava girdiler. Burada dersler 30 dakika işleniyor. Bu kadar eşitsizliğe rağmen öğrencilerimizin ortak sınava dahil edilmesi doğru değildi. Depremde ebeveynini, öğretmenini, akrabasını, arkadaşını kaybeden öğrencilerimiz, yazın da merkezi sınava girdi. Belki de depremden sonra içine girdikleri ilk betonarme bina, sınavın yapıldığı binaydı. Travmayı atlatamamış öğrencilerimiz, travmayı bir daha yaşar oldu.”

Özgür Tıraş
Eğitim Sen Hatay Şubesi Başkanı

KEMOTERAPİYE ERİŞİM YOK

Eğitimin dışında kentte bir “sağlık krizi”nin yaşandığına ilişkin de çok sayıda gösterge mevcut. Kentte kanser hastaları kemoterapiye erişemiyor. Aşılama ve gebe takibi düzenli yapılamıyor. Tetkikler ve ameliyatlarda sorunlar yaşanıyor.

Hatay Tabip Odası Onur Kurulu Başkanı Dr. Ali Kanatlı, birinci basamak sağlık hizmetinin sekteye uğradığını söylüyor. Kanatlı’nın aktardığı bilgilere göre Antakya merkezde 28, Hatay’da ise 60 civarında Aile Sağlığı Merkezi (ASM) 6 Şubat depremlerinde yıkıldı. “ASM’ler, gebe ve bebeklerin izlemlerinin yapıldığı, kronik hastalıklar ile kanser taramalarının yapıldığı yerler. Deprem öncesinde ASM’lerde poliklinik odaları, gözlem odaları, aşı odaları ayrıydı. Şimdi ise ASM’ler yıkılınca konteynerlerde, yani 20 metrekarelik alanlarda hizmet vermek zorunda kaldık. Bu alanda aşılar ile taramaların ve izlemin yapılması kolay değil. Zaten istediğimiz şekilde de yapılmıyor. Birkaç tane ayakta kalan ASM var. Fakat onlar da zorlanıyor, diğer yerlerde yapılamayan işlemler için buralara geliniyor, yoğunluk oluyor.”

10-15 YIL SONRA KANSER

 Peki, sağlık alanında başka ne tür sorunlar yaşanıyor? Dr. Kanatlı, şöyle özetliyor: “Nüfusun nerede olduğu belli değil. Biz önceden bebekleri takip ederken randevu verirdik, ‘Şu gün aşınız var’ derdik. Şimdi birçoğuna ulaşamıyorsunuz. Şehirde ulaşım yok. Bu yüzden insanlar, depremden sonra hastalıklarını evlerinde geçirmek zorunda kalıyor. Çok ağırlaşmadıktan sonra gelmiyorlar. Hâlâ kemoterapi yapılamıyor. Bu hastalar İskenderun’a, Dörtyol’a yani şehir dışına gidiyor. Fakat orada da randevu almak zor. Önce muayene olmak, sonra randevu alıp kemoterapiye erişilebiliyor. Kemoterapide kürlerin geçmemesi gerekiyor. Biraz geçti mi, kendiliğinden nükseder çünkü… Çocuk hastalıkları branşının bazı yan dallarından da eksikler var. Çocuk hematoloğu gibi… İlk günden beri tozla mücadele ediyoruz. Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği sınırın 30 kat üzerine çıkıldığı günler oldu. Tozun kendisi kanserojendir. Akut etkileri zaten görüyoruz: Gözlerde kızarıklık, alerji ve astımın alevlendiğini gördük. KOAH’ın arttığını gördük. Bir de uzun dönem etkileri var. Bunun 10-15 yıl sonraki etkisi kanserdir. Maalesef bunları göreceğiz.”

Dr. Kanatlı, kentteki elektrik ve internet kesintilerine sitem ediyor. “Elektrik kesintisinde buhar ve oksijen makinası kullanılamıyor. İnternet kesilince de hastanın aşılamalarını, tahlillerini göremiyor, reçete yazamıyoruz. 12 ayda düzelmez mi elektrik ve internet problemi?”

Dr. Kanatlı, sözlerini şöyle noktalıyor: “Burada sağlık personeli şu an çok yetersiz. Bu aya kadar kalan birçok arkadaşımız vardı. Her ay vedalaşanları görünce üzülüyoruz. Çünkü artık dayanma gücü kalmıyor. Buraya gelenler, kenti gördükten sonra bir an önce dönmek istiyorlar. Hem zaten bizler de travmatiğiz. Günde 100 hasta geliyor, 100 ayrı travma… Buraya bir memuru getirip uzun süre kalmasını sağlamak için teşvik etmeniz gerekiyor.’’

Dr. Ali Kanatlı
Hatay Tabip Odası Onur Kurulu Başkanı

∗∗∗

YALNIZ BIRAKMADIK, BIRAKMAYACAĞIZ

Depremlerin ardından geçen bir yılda halkın yaraları sarılamamış olsa da ısrarla dayanışmayı büyütenler de var. Bunlardan biri de Dayanışma Gönüllüleri Derneği Başkanı, sanatçı Cengiz Bozkurt, hem Hatay’ın son durumunu hem de faaliyetlerini şöyle özetliyor: “İlk günden beri arkadaşlarımızla beraber buradaydık. Bizden daha uzun kalan arkadaşlarımız da oldu. Hem Defne’de hem de İskenderun Dayanışma Gönüllüleri’nde… Bir yol kat edildi ama yeterli bir yol mu, söylenemez. Sorunların hâlâ çözülmemiş olduğunu görüyoruz. Sorunların buradaki insanların hayatını etkilemeye devam ettiğini görüyoruz ve üzülüyoruz. Daha fazla ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. Çok daha büyük bir organizasyonun gücünün buradaki faaliyetleri ele alıp koordine edebilmesi lazım. O da şu an için yapılmıyor gözüküyor. Buradaki yaşamın sürdürebilmesi için inatla burada kalmaya kararlı insanlarla beraber dayanışma faaliyeti yürütmeye devam edeceğiz. Unutmadık, unutmayacağız. Yalnız bırakmadık, bırakmayacağız.”

Depremlerin ardından kurulan Dayanışma Gönüllüleri Derneği, ilk günden itibaren başlattığı dayanışma faaliyetlerini bölgede sürdürüyor. 

∗∗∗

KONTEYNER AYRIMCILIĞI

Afet bölgesindeki konteyner kentlerde koşullar değişiklik gösteriyor. Özellikle göçmenlerin kaldığı yerlerde durum içler acısı. Resmi verilere göre, Türkiye’de bulunan toplam Suriyeli sayısının yaklaşık yüzde 50’si, depremin vurduğu 11 kentte yaşıyor.

Hatay’ın Arsuz ilçesinde sadece Suriyeli sığınmacıların kaldığı bir konteyner kenti ziyaret ediyorum. Burası için “konteyner kent” tanımlaması yapmak, belki de abartılı sayılabilir. Derme çatma kurulan konteynerlerde yaklaşık 50 aile kalıyor. Aktardıklarına göre, “bir hayırsever” burayı inşa ettirmiş. Onlarca tahtadan yapılma konteyner var. Bir konteyner, ortadan ikiye bölünmüş durumda. Aileler, bir göz odada çocuklarıyla birlikte yaşama tutunmaya çalışıyor. En büyük sorun hijyen, nitelikli gıda ve temiz suya erişim… Depremden sonra unutulmaktan şikâyet ediyor, yardımların gelmediğini söylüyorlar.

Eliyle tek göz odayı gösterip, “Bize verilen işte bu. Dört kişi burada kalıyoruz.” diyor bir Suriyeli sığınmacı kadın: “Çocukların hastalıkları bile yetiyor, tedaviye ulaşamıyoruz. Lavaboya gitmek için yağmurda, karda, kışta 200 metre yürümek zorundayız. Türk vatandaşları ile burada karışık yaşarken 15 günde bir yardım geliyordu, onlar gidince bizi bıraktılar burada. Bizi bu odalara mahkûm edip gittiler. Beş çocuğum var, eşim inşaatlarda çalışıyor. Yağmurda burayı su basıyor, çünkü suntadan yapılmış. Rutubet oluyor, soğuk oluyor. Hijyen ve gıda paketi gibi yardım yapılmıyor.”

Göçmenler tahtadan evlerde yaşıyor. 

‘DEPREMZEDEYİM’

6 Şubat depremlerinde enkazdan çıkarıldığını kaydeden bir diğer sığınmacı, “Deprem sürecinde ameliyat oldum. Çok zor durumdayız. Ben bir depremzedeyim ve enkazın altından çıkarıldım. Fakat buna rağmen beni buraya atıp gittiler. Konteyner vermiyorlar. Bize verdikleri yerler 10 metrekare büyüklüğe sahip.” ifadelerini kullanıyor.

Bir diğer sığınmacı da şunları anlatıyor: “Burada sinekler, haşeratlar oluyor, hastalıklar yaşanıyor. Bunlarla mücadele ediyoruz. Çocuklar rutubetten hastalanıyor. Beş kişi kalıyoruz. Kırkayaklar odada dolaşıyor. Akşamları özellikle çok soğuk oluyor. Isınamıyoruz. Yakında bir konteyner kent var ancak bizi oraya kabul etmediler. Kabul etseler razıyız ama bizi oraya almadılar. Sorun çıkartıp bizi atsalar anlayacağız ama sorun da çıkarmıyoruz. Burada artık duramıyoruz.”