Yükselen faizler ve artan belirsizlik, yatırımları tavsatacak. Düşen yatırım eğilimiyle birlikte ekonomik büyüme de ya çok yavaşlayacak ya da durma noktasına gelecek. Böylelikle işsizlik daha da artacak

Ekonomide bundan sonra ne olacak?

Dizinin bu bölümü kaleme alınırken dolar kuru 4.50’nin altını görmüştü. Özetle, 1 ay öncesine göre ciddi bir artış, 1 hafta öncesine göre kayda değer bir geri çekilme söz konusuydu. Bu noktada Merkez Bankası’nın sürekli yinelediği bir “mottosunu” hatırlayalım: “Bizim için kurun düzeyi değil, oynaklığı önemlidir.” Meali, tehlikeli olan kurun tahterevalli gibi bir çıkması bir inmesidir. Tanıklık ettiğimiz tam da budur. Oynaklık artmış, ekonomide hasar ortaya çıkmıştır.

1 Rantiye kesimler paralarını dövizle TL arasında aldıkları kâr kokusuna göre konuşlandırırlar. Dünkü yazıdaki istatistiklerden izlenebileceği gibi, milyonerlerin “tasarruflarının" kaba taslak yarısı TL, yarısı dolar ağırlıklı olmak üzere dövizdedir. Dolarını zirvede, 4.80-4.92 aralığında bozdurup büyük vurgun vuran istisnaları (bunu yatımcı içgüdüsüyle mi yoksa iyi haber alan kaynakların sinyaliyle mi gerçekleştirdikleri ayrı bir tartışma konusu! ) bir yana bıraksak dahi, paralarını döviz ve TL arasında dengeleyenlere gün doğdu. Hem dövizden, hem de MB kararıyla sıçrayan faizlerden kazanç sağlama olanağıyla bir bakıma "rantiyelerin baharı" yaşanmaktadır.

2 Tipik şirketler de yatırımları için döviz kredisi, çalışma sermayesi ihtiyaçları içinse TL kredisi kullanırlar. Son gelişmelerle bir yandan döviz borçlarının anapara ve faiz ödemelerinin yükü artarken, öte yandan fırlayan TL faizleri nedeniyle iç borçlarının maliyeti de fırlayacak. Bu nedenle ciddi sıkıntılar onları bekliyor.

3 Bankalar 2001 krizinden sonra döviz kuru risklerini yönetmede çok tedbirli davranmak zorundalar. Ne var ki döviz borçlanmalarını döviz kredilerine yönlendirmeleri bu kez de “kredi riski” sorununu gündeme getirebilir. Borçlarının servisinde güçlük çeken, iflasa sürüklenen şirketler nedeniyle sermayeleri erozyona uğrayabilir. Hükümet telkinlerinin de etkisiyle durumu idare etmek, borçlarını ertelemek gündeme gelirse; bu kez de yeni kredi açamadıkları için “kredi kıtlığı” sorunu yaşayabilirler. En son Gama Holding’in borç yeniden yapılandırma talebi bu saptamayı doğrular nitelikte.

4 Yükselen faizler, artan belirsizlik yatırımları iyice tavsatacak, düşen yatırım eğilimiyle birlikte ekonomik büyüme de ya çok yavaşlayacak ya da durma noktasına gelecektir. Aynı ortam tasarrufları da kamçılayacak, orta ve orta üst kesimlerden başlayarak harcamalar ivme kaybederek, mal ve hizmet talebini aşağı çekecektir. Böylelikle işsizlik daha da artacak, zaten durma noktasına gelen inşaat sektörü ağır bir krizin eşiğine gelecektir.

5 Döviz sepetindeki artışın enflasyonu yukarı çektiği biliniyor. Her ne kadar yüzde 10’luk döviz artışının enflasyonu yüzde 1,5 artırması gibi bir varsayım bulunsa da, son dönemlerde bu “geçirgenlik etkisinin” şiddetlendiği gözleniyor. Zaten çift hanelerde seyreden enflasyonun yukarı hareketini sürdürmesi kaçınılmaz görünüyor.

6 Hükümet yetkilileri uluslararası sermayenin bolca aktığı, TL’nin reel olarak değerlendiği dönemlerde GSYH’nin dolar cinsinden hesaplanmasından övünme payı çıkarırlardı. 2013 yılında kişi başına gelirin suni biçimde 12.480 dolara düşüşü böyle gerçekleşmişti. Şimdi de kurdaki değer kaybıyla, 2017’de 10.597 dolara düşen kişi başına gelir iyice aşağılara inecektir. Bunun önemi, dış borç/GSYH, cari açık/GSYH oranlarının da yükselecek olması, dış algının iyice bozulması tehlikesinden kaynaklanıyor.

7 Son yıllarda Türkiye’nin cari açıklarını finanse etmekte çok zorlandığının altını çizmiştik. Bu çalkantıda, döviz cinsinden ucuzlayan gayrimenkullere yönelik yabancı talebini bir yana bırakırsak, belirsizlik ortamı doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını iyice yavaşlatacaktır. Banka borçlanmaları, avro tahvil satışları da hem zorlaşacak, hem de bir risk primi ilavesiyle, ancak daha maliyetli olarak gerçekleştirilebilecektir.

8 Döviz kurunun değer kaybı ihracatta rekabet gücünü de ne yazık ki fazla sıçratmayacaktır. Bir numaralı ihracat pazarımız AB’deki İtalya merkezli son çalkantı dış talep açısından olumsuz bir konjonktürel gelişmedir. Asıl önemlisi, araştırmalar “küresel tedarik zincirleri” kapsamında yapılan ihracatın, yerel paranın değer kaybı halinde de kamçılanmadığını, aksine ithal girdilerinin pahalılaşmasının geçici de olsa sevkiyatta aksamalara yol açtığını gösteriyor. Bu açıdan son yılların öncü sektörü otomotiv, daha yüksek katma değerli geleneksel ihracatçı sektörler tekstil ve işlenmiş gıdaya göre daha handikaplıdır.

9 Döviz çalkantısı, bilindiği gibi döviz hesaplarına el konulması, döviz mevduatlarının TL’ye çevrilmesi söylentilerini de yaygınlaştırdı. Ekonomide ve siyasette belirsizliğin devam ettiği koşullarda, döviz ve altın birikimlerinin finans sistemi dışına çıkması, yaygın ifadeyle yastık altına yönelmesi, spekülasyonu körükleyecek, para hareketlerinin izlenmesini daha da zorlaştıracaktır.

10 Ekonominin yavaşlaması/durgunluğa sürüklenmesiyle, otomatik olarak bütçedeki vergi gelirleri düşecek, işsizlik ödentisi gibi sosyal programlara talep artacaktır. Yükselen faizlerle de, kamunun yaklaşık 600 milyar TL’lik iç borcunun faiz yükü ağırlaşacaktır. KGF’den verilen kredilerin takibe düşmesi; ekonomik durgunlukta Osmangazi ve YSS köprüleri ile Avrasya tünelinden daha az araç geçmesi; reeskont kredilerinde döviz kurunun sabitlenmesi gibi “durumsal yükümlülükler” hızla realize olacaktır. Böylelikle kamu bütçe dengeleri iyice bozulacak, ciddi bütçe açıkları ile karşılaşılacaktır. AKP ekonomi yönetiminin makro ekonomideki son kalesi de düşecektir.

Yarın: Ekonomik kriz sade yurttaşı nasıl etkiliyor?