Mayıs ayı tüketici fiyatlarının aylık %2,98 arttığı açıklandı. Böylelikle tüketici fiyat endeksindeki yıllık yükseliş %73,50’ye ulaştı. Açıkçası bu veri kamuoyu tarafından hiç de inandırıcı bulunmadı. Bu yalın gerçeği bir yana bıraksak dahi, enflasyonun ivme kaybetmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Kaldı ki %73,50 son 24 yılın en yüksek enflasyonunu temsil ediyor.

Birincisi; 2021 yılında Mayıs-Eylül arasındaki dönemde fiyatlar “makul” oranlarda %0,89-1,80 aralığında artmıştı. Önümüzdeki 4 ayda Mayıs gibi %3,0 civarında bir tüketici enflasyonu bile yıllık enflasyonu %85’e taşıyacak.

İkincisi; yurt içi fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) yıllık %132,16, aylık %8,76 arttı. Böylelikle tüketici fiyatları ile arasındaki makas %58,7’ye yükseldi. Bu zaman içinde aynı oranda olmasa dahi tüketici fiyatlarına yansıyacaktır. Özellikle enerji girdisindeki %300’lük sıçrama, küresel enerji fiyatlarının son haftalarda yeni bir ivme kazandığını da düşünürsek, tüketici fiyatlarını da besleyecektir.

Üçüncüsü; epey bir süre 14,80’ler civarında salınan, Mayıs ayına da bu düzeyde giren dolar kuru bu satırlar kaleme alınırken 16,50’nin üzerindeydi. Bu %11,5’lik artış kur geçişkenliği yoluyla TÜFE’ye yukarı doğru basınç yapacaktır.

Dördüncüsü; Haziran’ın girişiyle birlikte, doğal gaza %30, ev elektriğine %15 zam yapıldı. Tüketici sepeti içerisindeki ağırlıkları göz önüne alınırsa bu iki kalem TÜFE’yi %0.82 yukarı çekiyor. Benzin ve motorinde ard arda fiyat artışları da hesaba katılırsa sırf bu kalemlerin haziran enflasyonuna %1.5-2 katkıda bulunacağını gösteriyor. Söz konusu ürünleri girdi olarak kullananlar yoluyla mal ve hizmetlerdeki ikincil artışlar bu oranı daha da yükseltecektir.

Beşincisi; enflasyonun 2021 Ekim’den başlayarak tırmanışa geçmesi ortalama enflasyonun da daha ağır bir tempoyla istim kazanmasına neden oluyor. Kira artışları için emsal kabul edilen on iki aylık ortalama enflasyon Nisan ayında %35 iken Mayıs’ta %39,33’e yükseldi. Önümüzdeki aylarda %60’ı geçmesi ise kaçınılmaz görünüyor.

Altıncısı; gıda, konut ve ulaştırmanın TÜFE sepetindeki ağırlığı %56,24. Ancak dar gelirli yurttaşın harcamalarında bu oran %70’e kadar çıkıyor. Gıdadaki yıllık artış %91,63’ü, ulaştırmada %107,62’yi buluyor. Konut enflasyonu ise şu anda %63,5 yıllık enflasyon oranı ile sepet enflasyonun altında görünse bile, en son doğalgaz ve elektrik artışlarının etkisiyle o da zıplayacak. Buradan enflasyonun yoksul yurttaşlarımızı daha şiddetle vurduğunu söyleyebiliriz.

YANILTICI BÜYÜME

Ekonomi 2022’nin birinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre %7.3 büyüdü. Bu ilk bakışta parlak bir performans gibi görünüyor. Ancak yurttaşlarımız büyümenin olumlu etkilerini yaşamında hissetmiyor. Tam aksine giderek yoksullaştıklarını, satın alma güçlerinin zayıfladığını düşünüyorlar. Bu paradoksal durumu nasıl açıklayabiliriz? Çünkü insanlar gereksinim duydukları ürünlerin her geçen gün daha da pahalılaştığını görünce tüm olanaklarını seferber ederek alımlarını öne çekiyor.Örneğin 1 litrelik değil 5 litrelik ayçiçek yağına hücum ediyor.

Nitekim bu dönem özel tüketim büyümeye %11.7 katkıda bulunmuş. Öyle güçlü bir talep ortaya çıkmış ki, mevcut üretim yetişememiş, şirketler stoklarını eriterek bu talebi karşılamaya çalışmışlar. Böyle olunca stoklar GSYH büyümesini %8.1 aşağı çekmiş. Son iki çeyrektir düşen yatırımlar bile bir kıpırdama göstermiş, büyümeye %0.3’lük bir ivme sağlamış. Normalde böyle bir belirsizlik döneminde yatırımların artması beklenmez. Bu verinin açıklaması da, 2021 Aralık ayında dolar kurunun 18 liraya sıçramasının ardından kur korumalı mevduat marifetiyle döviz kurlarının sakinleşmesi sonucu, şirketler kesiminin fırsat bu fırsat mal ve teçhizat yatırımlarımızı bir an önce gerçekleştirelim diye düşünmesi şeklinde yapılabilir.

Üretim yöntemiyle katkılar incelendiğinde ise, hizmetler ve sanayi sektörlerinin büyümeye %6.6 ve %1.6 pozitif etki yapmaları dikkat çekiyor. Buna karşın inşaatta daralma sürüyor. Birinci çeyrekte sektördeki üretimin %7.2 azalmasının, GSYH büyümesini %0.4 aşağı çektiği görülüyor. Tarım ise %0.9’luk çok sınırlı bir yıllık artış sergiliyor.

Belki de en çarpıcı istatistik işgücü ödemelerinin GSYH`deki payının %31,5`e düşmesi. Bu oran 2020`nin aynı döneminde %39,1, 2021`de ise %35,5 idi. Bu da AKP rejiminin sermayeden yana,emek karşıtı karekterinin en açık bir örneği.

Peki bu büyüme temposu devam eder mi? Yılbaşında asgari ücretin %50 artışı, diğer ücretlerin de enflasyona ayak uyduramasa bile belli ölçüde ayarlanması insanlara geçici bir alım gücü sağladı. Bu enflasyon yüzünden ay be ay erozyona uğruyor. Dolayısıyla önümüzdeki aylarda talebin büyük olasılıkla sönümlenmeye başladığını gözlemleyeceğiz. Zaten mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış verilere göre Türkiye ekonomisi 2022’nin ilk çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre ancak %1.2 büyüdü.

Aslında Türkiye ekonomisi dolar bazında 793.8 milyar dolara gerilerken, kişi başına gelir de 9.370 dolara, 10 bin doların altına düştü. Cumhuriyetin 100. yılında kişi başına geliri 25 bin dolara çıkarma vaadi ise zaten hayal oldu.

DIŞ TİCARET AÇIĞI REKORA KOŞUYOR

Mayıs ayı dış ticaret rakamları döviz cephesinde de işlerin yolunda gitmediğini açıkça gösterdi. İhracat bir yıl öncesine göre %15.2 artarak 19 milyar dolar olurken, ithalat %43.8’lik bir sıçramayla 29.7 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Aylık dış ticaret açığı %157’lik bir yükselişle 10.2 milyar doları buldu.

Böylelikle ilk 5 ayda 43.2 milyar dolarlık bir ticaret açığı verilmiş oldu. Bu 100 milyar dolara doğru koşan bir tempoya işaret ediyor. Dövizin yılın ilk aylarında göreceli istikrarlı bir seyir izlemesi şirketlerin ithalat talebini öne çekmiş olabilir. Önümüzdeki aylarda ithalatta bir yavaşlama görülebilir.

Öte yandan genel olarak küresel ekonomide, özelde de Avrupa’da ekonomik faaliyetlerde ciddi bir yavaşlama göze çarpıyor. Türkiye’nin ihracat gelirlerinin %47’si AB artı İngiltere’den sağlanıyor. Dünyadaki bu durgunluk eğilimi ihracat gelirlerinin ivme kaybını getirebilir.

Yüksek enflasyonun halkın alım gücünü kaçınılmaz biçimde erozyona uğratması nedeniyle yurt içi talepteki düşüşe bir de dış ticaret zafiyeti eklenince Türkiye ekonomisi daha da ağır bir kriz tablosuna sürüklenebilir.

Pardon, daha birkaç ay önce “Çin modeli”,” ihracatla kalkınma”, “cari fazla verme” iddialarını konuştuğumuz bu ekonomi değil miydi?