Hayatımda erteleme evrelerinin her birisinden geçtiğim oldu. Büyük ihtimalle sizler de bu yazıyı okurken kendinizde benzer özellikleri görmüşsünüzdür.

Erteleme hastalığımız

Tolga Mırmırık - @mirmirik

Çağımız insanlarının yaşamında sıklıkla görülen, birçok kişiyi de etkileyen ancak pek de bahsedilmeyen bir durum bulunmakta. Bu durum, genel olarak “erteleme / prokrastinasyon (procrastination)” ismiyle anılmakta. Bu ertelemenin bir rahatsızlık olup olmadığı ise kişinin hayatını ne kadar etkilediği ile ilgili. 

Erteleme, birçok insan için rahatsız edici bir alışkanlık olabilir, ancak bu her zaman bir rahatsızlık olarak değerlendirilemez. Bazı durumlarda, geçici erteleme stresli durumlardan kaçınmak veya kaygıyı azaltmak için bir başa çıkma mekanizması olabilir. Ancak, uzun vadeli olarak devam eden ve işlevselliği olumsuz etkileyen bir alışkanlık haline gelirse, bu durum bir rahatsızlık olarak kabul edilebilir. 

Psikoloji literatüründe, kronik erteleme alışkanlığı olan kişiler için “erteleyici” terimi de kullanılır ve bu durum genellikle iş, eğitim veya kişisel yaşamda sorunlara neden olabilir. Örneğin, iş performansını düşürebilir, stresi artırabilir ve genel yaşam kalitesini azaltabilir. 

Ancak, zaman zaman ertelemenin herkes için kaçınılmaz olduğunu ve her zaman bir rahatsızlık olmadığını da belirtmek önemlidir. Herkesin hayatında zaman zaman ertelemeler yaşaması normaldir ve bazı durumlarda, ertelemenin sonuçları üzerinde çok fazla etkisi olmayabilir.  

Erteleyici Tipleri 

Kaçınma arketiplerinin veya erteleyicilerin dört ana türü olduğunu söylenmekte: icracı, kendini küçümseyen, kapasitesinin üzerinde iş yükü/görev alan ve yenilik arayan.  

İcracılar “Ben baskı altında daha iyi çalışırım” demekte ve bir işin yapılmasını çok daha az zamana sıkıştırmaya çalışmaktalar. Çalışmalara göre bu tip erteleyicilerin ana konusu ise mükemmeliyetçilik. Normalde 6 saat sürecek bir işi 3 saate sıkıştırıp da bir işin aklınızdaki mükemmellikte olamayacağı ise açık. O işin aklımızdaki mükemmellikte olmayacağını bildiğimiz için de işe başlamayı ötelemekten ve üzerimizdeki baskıyı azaltmaya çalışmaktan başka bir şansımız kalmıyor. Ancak tabi ki bu sefer de ne işe başlayabiliyoruz ne de o işi “mükemmel” şekilde yapabiliyoruz. Bunu aşmanın yolunun ise bir işe başlama zamanı koyup, bitiş zamanı koymamak olduğu söylenmekte. 

“Kendini küçümseyen” tip erteleyiciler yorgun / yorulmuş olduklarını kabul etmeyen ve büyük çoğunluğunu da erkeklerin oluşturduğu bir grup olarak karşımıza çıkıyor. Yorgun olduklarını kabul etmek yerine “tembellik” yaptıklarını ya da “tembel olduklarını” iddia etmekteler. Bir işe başlayamama sebeplerinin mental ya da fiziksel yorgunluk sebebi ile olduğunu kabullenmek kendilerinden beklenilen toplumsal role (güçlü erkek) uymadığı için farklı bir sebep kullanmak durumunda kalıyorlar. 

“Kapasitesinin üzerinde iş alan” erteleyiciler, takvimlerini doldurma konusunda birer uzman olarak karşımıza çıkmaktalar ve çoğu zaman da bu takvim yoğunluğu yüzünden bunalıma girmekteler. “Çok meşgulüm” muhtemelen en sık duyduğumuz bahanedir. İlginç bir şekilde, birlikte çalıştığımız en yoğun insanlardan bazıları en fazla işi hallediyor. Meşguliyet bir şeyi yapmamak için bir mazeret olarak ortaya çıktığında, bu genellikle bir kaçınmanın göstergesidir. Bir zorlukla doğrudan yüzleşmek ya da bir şeyi yapmak istemediklerini kabul etmek yerine, suçu, yapılacak başka önemli işlerin olmasına yüklemek daha kolay gelmekte. 

“Yenilik arayan” tipi ise klasik bir “parlak nesne sendromuna kapılmış” kişi olarak görülmekte. Parlak nesne sendromu (Shiny Object Syndrome / SOS), insanların yeni ve modaya uygun bir fikre gereksiz yere odaklandığı, ancak yerini yeni bir şey alır almaz onu bütünüyle bıraktığı bir durumdur. Bu tipteki erteleyici kişiler genelde karar verme ve harekete geçme konusunda harikadırlar. Ancak, sonuçları görecek kadar uzun süre tek bir yönde tutarlı eylemde bulunmadıkları için istemeden de olsa çok fazla zaman kaybederler ve tükenirler. Girişim firmalarının kurucularında ya da karar verme yetisindeki proje yöneticilerinde oldukça sık rastlanılan bir durum olarak karşımıza çıkmakta bu erteleme özeliği de. Genelde bu tutum da belirli bir konudaki uzmanlığın gelişmesine zarar vermekte ve başarısızlık hissini de tetiklemekte. 

Hayatımda bu erteleme evrelerinin her birisinden zaman zaman geçtiğim oldu. Büyük ihtimalle sizler de bu yazıyı okurken kendiniz ve iş hayatınız ile ilgili bazı benzer özellikleri görmüşsünüzdür. Şimdilerde özellikle teknolojinin artık ayda bir çağ atladığı bu dönemde ise sanırım parlak nesne sendromu tarafındayım ben. Her ay uğraşılacak yeni şeylere bulaşıyorum ancak sonu gelmeden daha merak ettiğim bir konuya ya da daha fazla zevk alacağımı düşündüğüm bir hobiye geçiyorum. 

Bir şeyleri ertelemediğimiz ve üzerimize kapasitemizden fazla iş almadığımız bir haftamız olsun.