Bu satırlar kaleme alınırken Çin’in Wuhan kentinde baş gösteren corona virüsünde vaka sayısı 40 bini aşmış, 910 kişi yaşamını yitirmişti. Tüm dünya kaygıyla gelişmeleri izlerken, bir ülkede (tabii ki Türkiye’den söz ediyoruz ) kimi sözde ekonomi yorumcuları yılışık bir yüz ifadesiyle nasıl fırsat kapıları açıldığını öne sürerek ellerini ovuşturuyorlar. İşin öncelikle etik boyutu var; felaketi fırsata çevirmek, bunu yüzsüzce dile getirmek en hafifinden yakışıksız. Ekonomik açıdan da, dünyanın bir numaralı üretim üssünün darbe yemesi, hele küresel ekonominin böylesine entegre olduğu bir dönemde kimsenin hayrına olmaz.

SALGINLARIN EKONOMİK BOYUTLARI

Bir teselli, salgının henüz pandemik tabir edilen tüm dünyaya veya kıtaya yayılan bir boyut kazanmış olmaması. 14.Yüzyıl ortalarındaki veba salgını, 1918-1920 arasındaki İspanyol gribi böyle felaketlerdi. İspanyol gribi bir yıl içerisinde ABD’deki işgücünün yarım milyon azalmasına yol açan korkunç bir boyut kazanmıştı. Şimdilik 2002’de Çin’de patlak veren SARS ve 2012’de Ortadoğu’da görülen MERS’e benzer daha hafif bir tablo söz konusu.

Salgın hastalıkları ekonomik açıdan deprem, kasırga, sel gibi doğal felaketlerle karşılaştırdığımız zaman ciddi farklılıklar bulunduğunu görüyoruz. Salgınlarda doğal felaketlerin aksine üretim kapasitesi doğrudan etkilenmiyor. Tehlike geçip işbaşı yapıldığında üretim kaldığı yerden devam ediyor, hatta fazla mesaiyle kayıplar telafi edilebiliyor. Buna karşın doğal felaketlerde kapsama alanı dışında kalan nüfus yaşamına normal olarak devam eder, tüketimini sürdürürken, salgınlarda bugün Çin’de görüldüğü gibi geniş kitleler evlere kapanıyor. Turizm, ulaşım, yeme-içme, eğlence sektörü felce uğruyor, tüketici talebi zınk diye kesiliyor.

CORONA VİRÜSÜNÜN ÇOK YÖNLÜ EKONOMİK ETKİLERİ

Corona virüsü salgınının ekonomik etkilerini SARS ile kıyaslayınca, 2003’te Çin küresel üretimin %4.3’ünü gerçekleştirirken bugün bu oranın %16.9’a ulaştığı hatırlatılıyor. Kabaca küresel imalatın beşte biri Çin bağlantılı tedarik zincirlerince yapılıyor. 2000’lerin başında 10 milyon civarında Çinli yurtdışına seyahate giderken, bu rakam 2018’de 150 milyonu aşmıştı. Aradan geçen sürede Çinlilerin harcama kapasitesi artarken, markalı lüks ürünlere talebi de patladı.

Alman Ifo Enstitüsü’ne göre SARS sırasında 2003’ün ikinci çeyreğinde Çin’in büyümesi %2 azalırken, tüm yıla yayılan büyüme kaybı %1 civarında gerçekleşti. Bugün de farklı tahminler yapılırken, salgının Çin yılbaşına denk gelmesinin imalat sanayindeki kaybı sınırlayacağı düşünülüyor. Buna karşın ocak sonu şubatın yılın en fazla yiyip içilen, gezilen eğlenilen dönemi olmasının hizmetler sektörüne keskin bir darbe vurduğu görülüyor. Sadece Çin’le sınırlı kalan değil, IMF’nin Ocak 2020 Küresel Ekonomik Görünüm raporunda %3.3’e çekilen 2020 küresel büyüme tahminini % 3’e kadar indirebilecek bir etkiden söz ediliyor.

Küresel dev şirketlerin üretimlerinin önemli bölümünü Çin’e kaydırdıkları düşünülürse, ortada metropol kapitalist ülkeleri de derinden etkileyecek bir tablo var. Örnekler çok çeşitli; Airbus Tianjin’deki uçak üretimini durdururken, Toyota, General Motors, Volkswagen’in otomobil fabrikaları da kapıya kilit vurdu. Güney Koreli Hyundai , Çin’den yedek parça gelmediği için üretime ara verdi. Japon Honda’nın Wuhan’daki üç fabrikası da tahmin edileceği gibi salgının hafiflemesini bekliyor.

Mc Donald, Starbucks, Ikea zincirleri bir çok mağazalarını kapatmak zorunda kaldı. Nike, Adidas, Gap benzerlerinin üretimleri de kısılmış durumda. Apple’ın baş tedarikçisi Foxconn’un sevkiyatı da kesintiye uğradı.

S and P Çin’deki yavaşlamanın kendini dört kanaldan hissettireceği değerlendirmesini yapıyor: keskin bir düşüş gösteren turizm gelirleri; sermaye ve tüketim mallarının gerileyen ihracatı; düşen emtia fiyatları ve imalat sanayindeki tedarik zincirlerinde aksamalar.

TÜRKİYE SÜREÇTEN KARLI MI ÇIKACAK?

Peki bu yukarıda sayılan dört maddenin hangisi Türkiye’nin lehine? Hammadde ithalatçısı olduğu için düşen hammadde fiyatları belli bir döviz tasarrufu sağlayabilir. Ancak geçici bir ferahlamanın ardından, Pekin kapsamlı bir ekonomiyi canlandırma hamlesine girişirse tam tersine hammadde fiyatları yükselebilir de.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye-Çin İş konseyi Başkanı Çin’de işlettikleri 200 Burger King şubesinden yaklaşık 160’ının şu anda kapalı olduğunu açıkladı. Wuhan’daki Türk otomotiv yan sanayi şirketi Standart Profil Şirketi de üretimin durduğunu söylüyor. 2019 yılında Çin’e 1.35 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiren madencilik ise corona virüsü salgınından en çok etkilenecek sektörlerin başında geliyor.

Türkiye’nin 2016’da 25.4 milyar dolara dayanan Çin’den ithalatı ,ekonominin yavaşlamasıyla 2018’de 20.7 milyar dolara gerilemişti. Bu salgın kısa sürede atlatılamazsa, elektronikten yedek parçalara, ayakkabıdan kimyasallara kadar ithalat azalır, dış ticaret açığı daralır. Lakin bu Türkiye ekonomisinin lehine olmaz ; aynı ürünler ya başka ülkelerden daha pahalı temin edilir, ya da girdi sorunu buradaki üretimi aksatır. Ayrıca, 2018’de 400 bine dayanan Çinli turistlerin ayağını kesmesi turizm sektörünü olumsuz etkiler.

Geçici bir süre için Çin’de duran üretimin açığını bazı Türk ihracatçıları kapatabilir. Gelgelelim buradan sağlanacak avantaj, başta Avrupa pazarı gelmek üzere küresel ekonominin yavaşlamasının getireceği maliyetin çok gerisinde kalır. Özetle, “Çin darbe yiyor; şartlar lehimize gelişiyor” yorumlarını yapanlar vicdansız oldukları gibi, bana kalırsa akıllı da sayılmazlar.