Fransa başkanlık seçimleri mevcut Cumhurbaşkanı Macron ve aşırı sağın lideri Le Pen arasında 24 Nisan’da yapılması planlanan ikinci tura kaldı. Sonucu sol seçmenin ikinci turda evde kalmayı mı seçeceği, yoksa Macron’a mı yöneleceği kararı belirleyecek gibi görünüyor.

Fransa’da aşırı sağ mı yoksa aşırı merkez mi?

Fransa başkanlık seçimlerinin ilk turunda beklendiği üzere mevcut Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yüzde 27,6’lık, aşırı sağın lideri Marine Le Pen ise yüzde 23,4’lük oy oranlarıyla ikinci tura kaldı. Sol aday Jean-Luc Melenchon ise yüzde 22’lik oy oranıyla Le Pen’i zorladı.

Sonunda Fransa’da halkın önünde bir seçenek, “aşırı merkez” olarak da nitelendirilen, “ne sağcı, ne solcu” sloganıyla kendini tanımlayan, neoliberalizmin, kapitalist küreselleşmenin yılmaz savunucusu Macron. Diğer yanda 2022 seçim kampanyasında ılımlı bir profil çizmeye gayret eden, ancak yabancı düşmanlığı, İslamofobi, güvenlik kaygıları ve otoriter bir rejim özlemi temelinde, taşra ağırlıklı beyaz Fransızların oylarını toplayan Le Pen. Diğer bir ifadeyle, burjuvazinin katıksız piyasa toplumu projesiyle, küreselleşme sürecinden yaşamı ve çıkarı zarar gören kesimlerin reaksiyonerliği arasına sıkışmış, inandırıcı bir sol alternatif çıkmamasının sancılarını yaşayan bir Fransa tablosuyla karşı karşıyayız.

SEÇİMİN ARİTMETİĞİ

Fransa’nın seçim aritmetiğine farklı yorumlar getirmek mümkün. Birincisi, ülkeyi uzun yıllardır yöneten geleneksel merkezin çöktüğünü söyleyebiliriz. Cumhuriyetçi aday Valerie Pecresse’nin yüzde 4,8’lik oy oranı ile, Paris Belediye Başkanı Sosyalist Parti adayı Anne Hidalgo’nun yüzde 1,7’sini toplayınca bile çift basamaklı bir toplama ulaşamıyorsunuz. İkincisi, soldaki 6 adayın yüzde 32 oyuna karşın, sağdaki 6 adayın yüzde 68’lik bir toplama ulaştığı görülüyor. Macron’un oylarını merkez sayarsanız dahi sağın yüzde 40’lık oy oranı dengenin sol aleyhine değiştiğini gösteriyor. Üçüncüsü, Melenchon’un Boyun Eğmeyen Fransa hareketi ile, Fransız Komünist Partisi adayı Fabien Roussel’in yüzde 2,3’ünü toplayınca Marine Le Pen’in önüne geçip, ittifak kurmaları halinde ikinci tura kalacakları söylenebilir. Buradan hareketle soldaki bölünmüşlükten şikâyet edebilirsiniz. Diğer yandan Yeniden Fetih hareketi adayı Eric Zemmour’un yüzde 7,1’ini Le Pen’in oylarına ekleyince, aşırı sağın yüzde30 barajını geçtiği, radikal solu 6 puan geride bıraktığı açıkça görülüyor.

24 NİSAN SENARYOLARI

Oylama öncesi yapılan anketler, ikinci turda Macron-Le Pen kapışmasının yüzde 53’e yüzde 47 gibi çok yakın bir sonuç ortaya çıkaracağına, oldukça zorlu bir yarış gerçekleşeceğine işaret ediyordu. Sonucu büyük ölçüde sol seçmenin ikinci turda evde kalmayı mı seçeceği, yoksa “kerhen” Macron’a mı yöneleceği kararı belirleyecek gibi görünüyor.

Macron 24 Nisan’da ipi göğüslerse François Mitterand ve Jacques Chirac’tan sonra bu başarıya ulaşan üçüncü cumhurbaşkanı olacak. Üstelik onların aksine parlamentoda çoğunluğu koruyup, muhalif bir hükümetle cebelleşmek zorunda kalmadan. Bu noktada, ilk döneminde oy desteğini koruma, 2022 seçimlerini kaybetmeme kaygısıyla daha itidalli davrandığı, “ustalık” döneminde daha cüretkâr bir sermaye yanlısı program izleyebileceği kuşkusu var. Özellikle emeklilik yaşını 65’e çıkarma, sosyal yardımlardan yararlanma koşullarını iyice sıkılaştırma planlarının ciddi bir direnişle karşılaşacağı, zaten bu konuda çok zengin ve deneyimli olan Fransız toplumunda yeni direniş hareketlerinin filizleneceğini öngörebiliriz.

Macron 2017’de sürpriz bir çıkışla cumhurbaşkanı seçilip Elysee Sarayı’na yerleştikten sonra burnu büyük, halkın dertlerine kulak asmayan, zenginlerin temsilcisi imajıyla kamuoyu desteğini yitirdi. 2018’de akaryakıt fiyatlarının sözde ekolojik kaygılarla artırılmasına, özellikle taşrada yoğunlaşan ciddi tepkiler yükseldi. Buradan Sarı Yelekliler hareketi doğdu. Sarı Yelekliler 10 Nisan seçimlerinde kendi siyasi öznelerini bulamadılarsa da, saflarında “Macron bir daha asla” eğilimi oldukça güçlü. 2 hafta sonra taşranın, başta Paris, metropollere tepkisi Le Pen’in işine yarayabilir.

SAVAŞIN SEÇİME ETKİSİ

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ise Macron’un profilini yükselten bir dönüm noktası oldu. Önce Putin’le baş başa görüşmesi, sonrasında Rusya’nın harekâtını sert bir şekilde kınarken, ekonomik yaptırımlar ve NATO’nun savaştaki rolü konusunda Biden’dan daha ılımlı ve tutarlı bir çizgi izlemesi Fransız kamuoyunda olumlu bir karşılık buldu. Daha geçen yıl NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti derken, bugün onun çatısı altında dünya siyasetine ağırlığını koyan lider algısıyla konumunu güçlendirdi.

Batı toplumlarında Rus histerisi pompalanırken, onu izleyen üç adayın da, Le Pen, Zemmour, Melenchon Putin ile geçmişteki sıkı fıkı ilişkileri Macron’a yaradı. Özellikle Zemmour savaş sürecinde de Le Pen’in manevra kabiliyetini sergileyemeyip, Putin’le arasına mesafe koyamayınca savaştan en büyük yarayı alan aday oldu. Bir anlamda Le Pen’e paratoner işlevi görüp, onun vartayı az zararla atlatmasını sağladı.

ILIMLILIK STRATEJİSİ

Bir kez daha ikinci tura kalan Ulusal Birlik hareketinin lideri Marine Le Pen merkez seçmenin de oyunu alabilmek için giderek daha ılımlı bir görüntü vermeye çalışıyor. Nitekim seçim kampanyasının eksenine enflasyonu ve hayat pahalılığını koydu. Kedi sevgisini öne çıkardı. Bir bakıma artık çok altını çizmese de, ırkçı, yabancı düşmanı, Yahudi ve Müslüman karşıtı ruh halinin adresinin şaşmayacağından emin görünüyor. 24 Nisan’a giderken Macron cephesinin Le Pen’in 2017 Putin ziyaretini ve partisinin bir Rus bankasından kredi almasını öne çıkartması beklenebilir.

Le Pen artık “Frexit” adını verdiği AB karşıtlığı, eurodan çıkma planlarını pek fazla dillendirmiyor. Eric Zemmour’un gündeme getirdiği, “great replacement” komplo teorisini, yani Fransa’da Müslümanların çoğunluk haline geleceğine yönelik zırvayı telaffuz etmese de, bu teze prim verenlerin oylarının Marine’de toplanacağını biliyor.

Seçim manifestosuna göz atınca, Fransa Fransızlarındır anlayışının değişmediği, göçmenler konusunda referandum düzenleme, sosyal yardımlar konusunda Fransızlara öncelik verme, ülkeye kaçak girişleri engellemek üzere sınırlara duvar örme gibi ürkütücü görüşlerinin yerinde durduğu görülüyor. Yumuşak bir tonlamayla faşizme karşı reflekslerini zayıflatsa da, bu büyük tehlike Fransız toplumunun önünde duruyor.

EKONOMİNİN DURUMU

Macron servet vergisini kaldırarak, şirketlerin vergi yükünü azaltarak, esnek emek piyasası yönünde adımlar atarak daha baştan emek karşıtı, sermaye yanlısı yüzünü ortaya çıkarmıştı. Gelgelelim Covid-19 dönemi boyunca izlediği akılcı maliye politikaları, Fransa’da makro ekonomik göstergelerin göreceli olarak çok kötü seyretmemesi seçimlerde kendisine büyük bir fatura çıkarmadı.

fransa-da-asiri-sag-mi-yoksa-asiri-merkez-mi-1002378-1.

Fransa’da enflasyon yüzde 4,5’e çıksa da, bu Almanya’nın yüzde 7,3’ünün, İspanya’nın yüzde 9,8’inin oldukça altında bir oran. Çünkü enerji ihtiyacının önemli kısmını nükleerden sağlaması onu doğalgaz ve petrol fiyatı yükselişlerine karşı göreceli korunaklı yaptı.

Ekonomik büyüme konusunda da ilk 10 ekonomi arasında ABD’nin hemen arkasından geliyor. 2022’nin ilk yarısında ekonominin yüzde 3,2 büyümesi bekleniyor. İşsizlik de yüzde 7,4 ile avro bölgesi ortalaması yüzde 7’nin üzerindeyse de, 2008’den beri en düşük düzeyi temsil ediyor. Savaştan Fransız ekonomisinin olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz görünse de, 24 Nisan seçimlerinde ekonomi yönetimine tepkinin tercihleri belirleyici bir etmen olmayacağı tahmin ediliyor.

SOLUN SEÇİM PROGRAMI

Fransa’da olan oldu, sol bir kez daha ikinci tura kalamadı demek olanaklı. Yine de kısaca sol adayların kampanya sürecindeki önerilerine göz atmak programatik açıdan yararlı olabilir.

Melenchon seçimlerde nispi temsil sistemini getireceğini, Fransa’nın NATO’dan çıkışını sağlayacağını vadetti. Buna karşın Komünist Parti adayı Roussel savaş konjonktüründe bu tartışmanın gereksiz olduğunu söyledi.

Melenchon asgari ücreti aylık 1400 avroya çıkarmayı, kamu sektöründeki 800 bin geçici işçiye kadro vermeyi, kurumlar vergisini artırmayı ve 12 milyon avronun üzerinde mirası kamulaştırmayı taahhüt etti.

Yeşil Parti adayı Ganot ise çalışma saatlerinin kısaltılması, asgari ücretin yüzde 10 artırılması, enerjide KDV’nin artırılması taleplerini öne çıkardı.

Komünist Parti adayı Roussel nükleer enerjiyi savunuyor. Laiklik konusunda oldukça katı bir çizgide duruyor. Avlanmaya karşı değil. Bu görüşleri sağda da belli bir sempati toplamasını getirdi. Öte yandan ekonomide büyük bankaların kamulaştırılması, kademeli servet vergisi uygulanması, kamuyla 500 bin istihdam yaratılması gibi oldukça radikal önerileri de var.

Gelgelelim Roussel bu programıyla değil, gastronomik tercihleriyle kamuoyunun dikkatini çekti. “Bifteğimi yerim, kırmızı şarabımı yudumların, peynirim ihmal etmem” açıklaması ortalama Fransız’da sempati yarattı. “Tofu ve soya fasulyesine mahkûm olacak ulus muyuz; sosislerimizi, omletlerimizi, patates kızartmalarımızı unutalım mı” yorumları görünürlüğünü artırdı. Ancak seçmenin son aşamada en güçlü sol aday Melenchon’a yönelmesine engel olamadı.

Yazıya son verirken kısa bir yorum: İyi ki Fransız seçmeni değilim. Macron ve Le Pen arasında sıkışmak zorunda kalmadım.