“Seni buraya futbolun çocukken bacakların kırılsa, duyguların incinse bile oynadığın eğlenceli bir oyun olduğunu hatırlaman için getirdim. Yani boşver duygularını, boşver çok düşünmeyi, tüm bunları boşver oraya dön ve eğlenmene bak!” diyordu Ted Lasso dizisinin son bölümünde, mahalle arası halı sahasının kenarında eski takım arkadaşına dizinin en sevdiğimiz karakteri olan Roy Kent. Tabii “boşver” yerine “Fuck it!” diyordu ama orası önemli değil.

Sadece futbolu oynayan “profesyoneller” değil biz taraftarlar da bunun dünyanın en kolay oynanabilen en eğlenceli oyunlarından biri olduğunu unuttuk gibi geliyor bana. Kendimden örnek vermek gerekirse; son 15-20 yılda futbola bakış açım sürekli kazanmak, kazanamadığı zaman kazanamamasına çeşitli bahaneler ve suçlayacak taraflar bulmak, maçları eğlenerek değil gerginlikten ve sinirden harap olarak izlemek olarak değişti. Hep duyuyorsunuzdur, hafta sonu takımı maç kazanamadı diye bütün haftası berbat geçen insanları. Ben çocukken maçlar başlar, biz coşkuyla çokça da eğlenerek izler ve maç bittikten sonra üzerine bir yarım saat muhabbet eder sonra hayatımıza devam ederdik. Şimdi maçın başlamasını bıraktım, gerginliği hele bir de derbiyse maçtan 1 hafta 10 gün önce başlıyor, katlanarak artıyor. Taraftarlar maç esnasında patlama noktasına geliyor maç sonunda ya üzüntüden sinirden ya da galibiyet coşkusundan patlama yaşıyor. Derbi maçı kazandıktan sonra sadece mutluluk yaşayan çok az insan görüyorum artık. Mutlu olamıyor kimse. “Kazandıııaaakk!” coşkusuyla sosyal medyada rakiplerine hatta sırf o gün oynadıkları rakiplerine değil, rakip olarak gördükleri kim hangi takım varsa onlara da nefret kusuyor.

Bilen bilir Galatasaraylıyım. Çocukken bizim takım maç kaybettiğinde eğer yarım saatten çok üzülürsem babaannem “Aman sanki sana para mı veriyorlar, sen neden üzülüyorsun bu kadar?” diye sorardı. Babaannemin her şeyin ölçüsü olarak parayı kullanmasının yanlışlığı bir yana özünde haklı bir soruydu. Ya sen taraftarsın, tamam takımın kaybetti üzüldün çok normal de neden karalar bağlıyorsun arkadaşım? Maç bitti gitti. Sezonlar da bitiyor gidiyor. Hayatımızın tam ortasına futbolu yerleştirmenin, üstelik de çoğunlukla bize üzüntü veriyorsa anlamı ne? E biz neden izliyoruz bu oyunu eğer eğlenmiyorsak? Evet, futbol bazen kazanma sevinci çoğunlukla kaybetme üzüntüsüdür. 44 yaşımdayım, dediğim gibi Galatasaray’ı tutuyorum, benim yaşıtlarım arasında en çok şampiyonluk sevinci yaşayan ekip Galatasaraylılar. Ama ben bile hadi 10 yaşıma kadar olan kısmı “boşver” 34 yılda 15 tane şampiyonluk görmüşüm. 19 yıl takım şampiyon olamamış. Hiç de olamayabilirdi. O kadar saçma ki şu “Şampiyonluk” unvanına veya başarı kıstasına bu kadar tutulmak.

Hayatında bir kez maça gitmiş, dolu tribünlerde takımının maçını izlemiş olanlar bilirler; tribünden sahaya yayılan bir elektrik vardır. Takımı çoğunlukla bir yerden bir başka yere taşır. Artık enerji midir nedir bilmiyorum ama spiritüel bir şey olduğu kesin. Tribündeki sen, sahaya eğer “Kazanın! Nasıl olursa olsun kazanın! Ağzını burnunu kırın o futbolun, rakibin yeter ki kazanın!” sinyalini verirsen sahadaki adam da buna uygun davranmaya başlıyor. Halbuki sen taraftarsın. Futbolcu, hakem, teknik direktör, malzemeci, güvenlik görevlisi, gişe çalışanı, büfeci vs. aklına gelen kim varsa profesyonelliği gereği o gün orada. Sen ise profesyonel değilsin. (Bir takım kerameti kendinden menkul taraftar grubu liderleri olan vasıfsızlar dışında tabii… Onlar profesyonelliğin belki de en pis yerinde duruyorlar. Maddi, manevi kazanç için sevgilerini satıyorlar.) Taraftar profesyonel olamaz çünkü. Bu sene Fener’i desteklerken seneye Beşiktaş’ı desteklemezsin. O zaman, para verip satın aldığın bir eğlencenin tadını çıkartmak varken bütün hayatını etkileyecek kadar sinire, strese kesmenin anlamı ne?

Belki biz taraftarlara da futbolun aslında fena halde eğlenceli bir oyun olduğunu hatırlatan bir Roy Kent lazımdır. Belki, önce biz bunun farkına varırsak futbolun profesyonel unsurları da bunun farkına varabilirler.

“2. Hafta oldu hala maç yazmadın düdük! Ne yazıyon sen?” diyenlere gelsin. Altay ve Denizli hocam şaşırtıyor. Bu kadar son dakika 72 memleketten transferden sonra beklemiyordum ne yalan söyleyeyim, bakalım haftaya ilk ciddi (sanki diğerleri gazozunaydı) maçlarında ne yapacaklar? Yayıncı kuruluş da özetleri 4 dakikaya çıkartmış ARO. Haftaya 5 dakikaya çıkartırsanız daha da şahane ve optimal olur sayın yayıncı kuruluş. Öptüm kib.