Küresel kapitalizm 2019’u bedbin bir ruh hali içerisinde geçiriyor. Fazla geriye gitmeye gerek yok, daha geçen yıl küresel ekonominin istikrar kazandığı; yatırım, istihdam dolayısıyla büyümenin daha da ivmeleneceği umut ediliyordu. Uluslararası mali kuruluşların yayımladığı raporlar birbiri ardına beklentileri aşağı çekiyor, potansiyel risklerin altını çiziyor.  Dünya Bankası’nın Haziran 2019 Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu, 2019 için dünya […]

G-20’ye doğru dünya ekonomisi

Küresel kapitalizm 2019’u bedbin bir ruh hali içerisinde geçiriyor. Fazla geriye gitmeye gerek yok, daha geçen yıl küresel ekonominin istikrar kazandığı; yatırım, istihdam dolayısıyla büyümenin daha da ivmeleneceği umut ediliyordu. Uluslararası mali kuruluşların yayımladığı raporlar birbiri ardına beklentileri aşağı çekiyor, potansiyel risklerin altını çiziyor.  Dünya Bankası’nın Haziran 2019 Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu, 2019 için dünya büyüme tahminini %0.3 kısarak % 2.6’ya indirdi. 2018’deki % 3 büyümenin ardından bu oranın yakın gelecekte tutturulamayacağı, 2020’de %2.7, 2021’de %2.8’lik bir performansla yetinileceği öngörülüyor. (1)

 Durgunluk Alametleri

  Uluslararası sermaye sınıfını en fazla endişeye yönelten bir gösterge de getiri eğrisinin eğimi. Kısa vadeli faizlerin uzun vadeli faizlerden yüksek seyretmesi, ters getiri eğrisi (inverted yield curve) olarak adlandırılıyor, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak bu durum yaklaşan durgunluk alameti kabul ediliyor. Söz konusu olguya en son 2007’de rastlandığı, ardından bilindiği gibi “küresel finansal krizin” patlak verdiği hatırlatılıyor. ABD’de son 60 yılda 1960’da gözlemlenen bir istisna dışında ters getiri eğrisiyle her karşılaşıldığında ardından durgunluk patlak vermiş. Başka ülkelerde de bu tez çoğunlukla doğrulanmış, düşük uzun vadeli faizler ekonomik daralmanın sinyali haline gelmiş. Bu konuda değişik akademik yorumlar olmasına karşın, tartışmanın gündemi bu denli işgal etmesi bile karabulutlar olasılığını artırıyor. Zaten ABD Merkez Bankası da 19 Haziran toplantısında faiz indirimine gitmemesine karşın, yakın gelecekte buna hazır olduğu mesajı verince ekonomide işlerin yolunda gitmediğini kabullendi.

Asıl önemli sorun, 2007-2008 krizinden bu yana ekonomide tatmin edici bir iyileşme sağlanamamış, istikrarlı bir büyüme patikasına girilememiş olması. Buna karşın gelir ve servet dağılımı uçurumlarının derinleşmesi, düşük faiz ortamının tetiklemesiyle borsa endekslerinin ve emlak fiyatlarının yeniden hızla yükselmesi, yönetici ikramiyelerindeki fahiş miktarların devam etmesi, vergi cennetlerinin üzerine gidilememesi gibi olgular geniş kitlelerin kapitalizme inancının aşınmasını getiriyor. Son araştırmalar her 10 Amerikalının 4’ünün sosyalizmi kapitalizme yeğlediğini ortaya koyuyor. 18-54 yaş arasındaki kadınlarda sosyalizme yakınlık duyanların oranı %55’e yükseliyor. Diğer bir ifadeyle kapitalizm hegemonyasını yitiriyor, inandırıcılık gücü zayıflıyor.(2)

Robert Brenner bu süreci şöyle analiz ediyor: 2008-2009’daki Büyük Durgunluk’tan bu yana FED süper düşük faiz oranları politikasını sürdürdü. …Düşük faiz oranları piyasaları düzeltmek, finansal piyasaların çöküşü ertesinde ekonomiye istikrar kazandırmak ve ekonomik durgunluğu aşmak için hükümetin başlıca politika aracı haline geldi.

Geçmişte bütçe harcamaları yoluyla talebi doğrudan artırmak sağduyunun gereği kabul edilirdi. Artık bu yöntem politik olarak gündemde değil.

Devamında Brenner aşırı düşük faizlerle çılgınca bir varlık balonu yaratıldığını, ABD borsa endekslerinin üç kat arttığını, hisse senetlerine yatırım yapan neredeyse herkesin “finansal deha” ilan edildiğini anlatıyor. Zenginler daha zengin hale gelirken, tüm işsizlikteki rekor düşüş söylemlerine karşın, ücretlerin dolayısıyla halkın yaşam standartlarının yükselmediğine vurgu yapıyor.(3)

Ticaret Savaşlarının  Etkileri

 Tüm dünya nefesini tutmuş 28-29 Haziran’da G-20 zirvesi dolayısıyla Japonya’nın Osaka kentinde Donald Trump ile Xİ Jinping arasındaki görüşmeyi bekliyor. IMF dahil tüm finansal kuruluşlar “ticaret savaşlarının” dünya ekonomisindeki büyüme ivmesini olumsuz etkileyeceği uyarısında bulunuyor. IMF Genel Direktörü Christine Lagarde’a göre, ABD-Çin gümrük vergileri savaşı yatırımı, üretkenliği ve büyümeyi aşağı çekme riski taşıyor. En son ilan edilen vergilerin küresel büyümeyi %0.3 düşürmesi beklenirken, geçen yılki vergilerin olumsuz etkisi de göz önüne alınırsa 2020 küresel büyümesinin %0.5 daha aşağıda gerçekleşmesi öngörülüyor. IMF Şefi burada Trump’ın tek taraflı saldırganlığını görmezden gelirken, G-20 ülkeleri arasında işbirliğine bel bağladığını dile getiriyor.(4)

Aslında ticaret savaşlarından bağımsız, Trump’ın Beyaz Saray’a ayak basar basmaz zenginlerin vergilerini aşağı indirme, böylelikle kârlarını artırma, sonuçta yapacakları yatırımların yaratacağı büyüme ve istihdamdan medet umma anlayışının “geçici bir parlama” dışında sonuç vermeyeceği tahmin edilebilirdi.  “Arz yönlü” bu politikaların etkisizliği daha Reagan döneminden kanıtlanmıştı. Nitekim bütçe açıkları büyürken, ekonomi 2019’da ritmini kaybetmeye başladı.

Ne ölçüde Trump’ın hasmane tutumundan kaynaklandığı tartışılır ama, Çin’in 2018’de 28 yılın en düşük ekonomik büyüme performansını sergilediği ortada. Moody’s 2019’da da büyümenin %6.2’ye kadar ineceğini tahmin ediyor. Bu Dünya Bankası öngörüsüyle de çakışıyor.

Aralarında Walmart, Costco, Target, Gap’in de bulunduğu perakendeci, imalatçı, teknoloji ağırlıklı 600 firma Çin’e yönelik gümrük vergilerinin asıl kendilerine zarar verdiği uyarısında bulundu. “Tırmandırılmış bir ticaret savaşı ülkenin çıkarına değildir ve iki taraf da kaybedecektir” ifadesiyle tehlikeye dikkat çekildi. ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından(5) Peterson Enstitüsü’nden Jacop Kirkegaard “Çin dünya ticaretinde bir numaralı ulustur. Dünyanın büyüme motorunu yavaşlatırım ancak diğer ülkelere bir zarar gelmez fikrinin bir inandırıcılığı yoktur” değerlendirmesini yaptı.(6)

Trump’ın Çin’le yetinmeyip salvolarını sözde müttefikleri Avrupa’ya, Japonya ve Kanada’ya da savurması daha bir icraat söz konusu olmadan, Çin dolayımıyla olumsuz etkilerini göstermeye başladı. IMF’nin tahminlerine göre dünya ihracatının %70’i küresel tedarik zincirlerinin bir parçası. Özellikle Almanya otomotiv endüstrisinin son gelişmelerden çok olumsuz etkilendiği dikkat çekiyor. Dünyanın bir numaralı otomobil üreticisi Volkswagen’ın 2019’un ilk 5 ayında küresel satışlarının %5, Çin’e yönelik satışlarının ise %7 gerilediği bildiriliyor. Duisburg-Essen Üniversitesi’nden Ferdinand Dudenhöffer “dünya oto piyasasında 20 yılın en büyük düşüşüne tanıklık ediyoruz” diyor.(7)

Almanya’da Zew Beklenti Anketi haziranda Mayısa göre 19 puan düşerek eksi 21.1’e çakıldı. Zew araştırma kuruluşunun başkanı Achim Wambach beklentilerdeki bu bozulmanın “ABD ve Çin arasında yoğunlaşan çatışma Ortadoğu’da askeri bir çatışma riskinin artışı ve anlaşmasız bir Brexit olasılığının artışının küresel ekonomik beklentiler üzerine gölge düşürmesi” ile açıklanabileceğini söylüyor.(8)

Ancak bazı Çinli ithalatçıların ABD’den başka ülkelere dönmesinin kimi Avrupalı ihracatçıları olumlu etkilediği de gözleniyor. Nitekim Eurostat verilerine göre Avro Bölgesi ihracatı tüketim mallarının ve madenlerin öncülüğünde Nisan’da %5.2 artış gösterdi.(9)

Küresel ticaretin genel eğilimine baktığımızda, 2019’da sadece %2.6’lık büyüme beklendiğini, bunun küresel finansal krizden beri kaybedilen en zayıf istatistik olduğunu belirtelim.(10) Benzer biçimde, UNCTAD’ın 2019 Yatırım Raporu’na göre küresel doğrudan yabancı sermaye yatırımları da 2018’de %13’lük bir düşüşle 1.3 trilyon dolara gerilemiş. Özellikle çok uluslu ABD şirketlerinin vergi teşviklerinin etkisiyle yurtdışına park ettikleri karları ülkeye getirmeleri bu sonuçta etkili olmuş.(11)

Gelişmekte olan ülkelerin de küresel ekonomideki bu olumsuz gidişten nasiplerini aldıkları gözleniyor. Özelde, üretimin Çin’den kaydırılması eğiliminin Vietnam, Güney Kore ve Taiwan’a avantaj sağladığı görülüyor. Gelgelelim Dünya Bankası’nın tüm “yükselen ve gelişen ülkeler”e yönelik 2019 büyüme tahmini %0.3 kırpılarak %4’e çekildi.

Uzun Vadeli Trendler Olumsuz

Daha uzun vadeli trendler de, küresel krizden bu yana OECD ülkelerindeki verimliliğin 1997-2007 arasındaki dönemdeki %21 sıçramadan, %7’lik bir artışa çekildiğini gösteriyor. Aynı şekilde yatırımlar da GSMH’nin %26’sından %21’ine gerileyerek ivme yitiriyor. ABD, Japonya ve Almanya gibi gelişmiş çok düşük yatırım oranları söz konusuyken, son 30 yılda dünyanın imalat atölyesi olan Çin ortalamaları yukarı çekiyor. Ancak Çin’deki sabit sermaye oluşumunun da sınırlarına yaklaştığı tahmin ediliyor.(12)

İsterseniz küresel ekonomide gözlenen temel eğilimleri bir de kapitalizmin akil adamlarından Financial Times gazetesi baş yorumcusu Martin Wolf’tan dinleyelim:

Birincisi, küresel ekonomik ve dolayısıyla politik güçteki önemli değişme. 2000 yılında gelişmiş ülkeler küresel üretimin %57’sini gerçekleştirirken, bu oran IMF tahminlerine göre 2024’te %37’ye düşmüş olacak. Hal böyleyken Çin’in payı %7’den %21’e sıçrayacak.

İkinci dönüşüm, Batılı güçlerle Çin arasındaki büyük güç rekabetinin kötüye gitmesidir. ABD Çin’i “stratejik rakip” diye etiketlerken AB ise “teknolojik liderlik kovalayan ekonomik rakip” diye adlandırıyor. Her iki tanım da işbirliğini zorlaştırıcı bir nitelik taşıyor.

Üçüncü değişiklik popülist politikalara yönelimdir. Bunun bir görünümü teknokratik uzmanlığa yönelik şüphedir. Bu bağımsız Merkez Bankası dahil, yerli teknokratik kurumlar kadar IMF gibi uluslar arası teknokratik kurumların da kredibilitesini etkiler.

Dördüncü değişim küreselleşmenin yavaşlaması hatta sürecin geriye dönmesine ilişkindir. Bu hem finans hem de dış ticaretteki gerileme için geçerlidir.

Beşinci değişim teknolojiyi kapsar. Teknolojik ilerleme ekonomik büyümenin itici gücüdür. Fakat İnternetin rolü ve yapay zekadaki son ilerlemeler, siber saldırılar ve emek piyasalarında altüst oluşlar dahil yeni kırılganlıklar yarattı.

Altıncı değişim finansal kırılganlıklarda artıştır. Borcun üretime oranı yükselirken, yük özel sektörden kamu sektörüne ve bir ölçüde gelişmiş ülkelerden yükselen ülkelere kaydı.

Yedinci değişiklik Harvard Üniversitesi’nden Lawrence Summers tarafından 2013 IMF konferansında “kesintisiz durgunluk” (secular stagnation) olarak gündeme getirilen olgudur. Düşük enflasyon ve ultra düşük reel ve nominal faizlerin kombinasyonu ile kendini hissettiren düşük talep yapısal nitelik taşıyor ve sürme olasılığı yüksek görünüyor.

Sonuncu değişim ise bir politika konusu olarak iklim değişikliğinin belirginleşmesidir. Bu durum özellikle yoksul ve kırılgan ülkeler başta gelmek üzere bütün ülkelerin kalkınma stratejilerinde ve makroekonomik politikalarında önemli etkiler yaratacaktır.(13)

Wolf’un değerlendirmesine; krizlerin kapitalizmin doğasından kaynaklandığı, talebin düşüklüğünün gelir ve servet dağılımının bozukluğunun sonucu olduğu, bağımsız merkez bankasının istenilir bir düzenleme sayılamayacağı gibi eleştiriler yöneltebiliriz. Ancak oldukça serinkanlı ve gerçekçi bir tablo çizdiği ortada.

Korkuların Gölgesinde Osaka

Haziran ayı 2009’da başlayan ABD ekonomik toparlanmasının onuncu yılına denk geliyor. Jeffrey Frankel bu aralıksız büyümeyi şöyle açıklıyor:

İyileşmenin bu denli uzun sürmesinin en iyi açıklaması hayal kırıklığı yaratacak ölçüde basit: Büyük Durgunluk 1930’lardan bu yana ABD’nin en kötü kriziydi. Delik derinleştikçe tırmanması da o denli uzun olur… Zaten ABD genişlemesi dünya rekoru olmaktan oldukça uzaktır. Bu onu 1991 ortalarından başlayarak kesintisiz 28 yıl büyümeyi tamamlayacak Avusturalya’ya aittir.(14)

Gelgelelim normal konjonktür dalgalanmaları temelinde dünya ekonomisi 6 yılla 10 yıl arası bir dönemde krize girer. Yukarıda saydığımız tüm riskler, dikkat çektiğimiz tüm göstergeler 2019’da küresel ekonomide işlerin sarpa sardığına işaret ediyor. İşte Osaka zirvesi bu korku ve endişelerin gölgesinde toplanıyor. Başta Trump hiçbir liderin kapitalizmde zaten kötüye giden işleri daha da berbatlaştırmaya hakkı bulunmuyor.

***

Normal konjonktür dalgalanmaları temelinde dünya ekonomisi 6 yılla 10 yıl arası bir dönemde krize girer. Tüm göstergeler 2019’da küresel ekonomide işlerin sarpa sardığına işaret ediyor. Osaka zirvesi bu korku ve endişelerin gölgesinde toplanıyor

***

(1)World Bank, Global Economic Prospects Haziran 2019, S.4
(2) Four in 10 Americans prefer socialism to capitalism, poll finds, The Guardian Haziran 2019
(3)Robert Brenner Behind the Economic Turbulence, International Viewpoint, 11 Mayıs 2019.
(4) How to Help, Not Hinder Global Growth, IMF Blog, 5 Haziran 2019.
(5) 600 companies including Walmart, Costco and Target warn Trump on tariffs, cnn.com, 14 Haziran 2019
(6) Global Economic Growth ıs Already Slowing. The U.S. Trade War is Making It Worse. The New York Times, 18 Haziran 2019.
(7) a.g.y.
(8) Trade war and Brexit and Mideast tension cast pall over eurozone, Financial Times, 19 Haziran 2019.
(9) a.g.y.
(10) World Bank, Global Economic Prospects, Haziran 2109, S.3.
(11) UNCTAD, World Investment Report, Haziran 2019.
(12) Niklas Albin Svensson, Economic slowdown: the ruling class fears revolution, www.marxist.com, 14 Mayıs 2019.
(13) Martin Wolf, The IMF Today and Tomorrow, Finance and Development, June 2019.
(14) Jeffrey Frankel, The US economic recovery is far from being a world record, The Guardian Gazetesi, 14 Haziran 2019.