Gelir düştükçe kalite de düşüyor
Süper Lig’de son yıllarda sürekli düşen yayın geliriyle ilgili araştırma yapan akademisyenler Selçuk Özaydın ve Cem Tınaz azalan gelirlerin özellikle Anadolu takımlarını olumsuz etkilediğini vurguladı.
Oğulcan AYDIN
İstanbul Bilgi Üniversitesi Spor Yöneticiliği Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Selçuk Özaydın ve Dr. Öğr. Üyesi Cem Tınaz ile hazırlamış oldukları Süper Lig’in yayın gelirleri, marka değeri ve kaçak yayın sorunlarını ele alan çalışmaları üzerine konuştuk. BirGün’e yaptıkları değerlendirmelerde, yayın gelirlerinin beş büyük ligden koparken alt segment liglere yaklaştığını ifade ettiler.
Böyle bir çalışma yapmaktaki çıkış noktanız ve motivasyonunuz neydi?
Selçuk Özaydın: Bir süredir yayın ihalesine ilişkin polemikler sürüyor. Hem ana akım medyada yer alıyor hem de bir süredir insanlar farkında gelirlerinin düştüğünün. Her sezon başında, yayın haklarının geleceği tartışılan konulardan biri oluyor. Süper Lig Avrupa’daki beş büyük ligden sonra en çok yayın geliri yaratan ligdi. Maalesef şu an dengimiz olmayan Polonya, Norveç, Yunanistan gibi liglerle yarışır hale geldik yayın geliri yaratma konusunda. Yayın gelirlerinin özellikle ligin küçük takımları için kritik önemi var. Sadece futbol özelinde değil diğer sporlarda da yayın haklarının değerini liglerdeki büyük takımlar yükseltiyor. Yayın gelirlerinin merkezi bir şekilde satılması aslında bir gelir transfer mekanizması. Merkezi sistemde büyük takımların var olması, küçük takımların daha fazla yayın geliri yaratmasına olanak sağlıyor. Küçük takımların diğer kaynaklardan (maç günü ve ticari) gelir yaratma kapasitesi kısıtlığı olduğu için yayın gelirleri onlar adına hayati önem taşıyor. Küçük takımların gelir kaybettiğini dolayısıyla da takımlarımız arasındaki farkın açıldığını aslında gözlemleyebiliyoruz. Galatasaray geçen sene rekor puanla şampiyon oldu. Bu sezon muhtemelen rekor pekiştirilecek, Fenerbahçe’nin ligdeki gol rekorunu kırması oldukça muhtemel gözüküyor.
Anadolu takımlarının seviyesinin düştüğünü görüyoruz, öte yandan milyarlık borçlara sahip kulüpler hayali paralarla transferler yapıyorlar. Ancak gelirler oldukça düşük, özellikle de yayın geliri. Bu Süper Lig’in geleceğini nasıl etkileyecektir?
S.Ö.: EkoLig verileri paylaşılıyor her sezon. Bu bahsedilen yüzde 78’lik düşüş iki sezon öncesinin verisi, şu an daha da fazla. Raporların son sezonunda yayın bedeli 180 milyon avro civarındaydı, bu sezon 84 milyon avro bandına düştü. Galatasaray ve Fenerbahçe’nin performansının iyi gözükmesi, diğer takımlarla aradaki farkın büyüklüğünden kaynaklanıyor. Düşen gelirlerle yaşanan güç kaybı takımlar arasında büyük farklar oluşmasına neden oluyor. Birçok Anadolu takımı finansal açıdan zorlu günlerden geçiyor. Galatasaray-Konyaspor maçı öncesinde iki Konyasporlu futbolcunun alacakları için şikâyette bulundukları için kadro dışı bırakıldıklarını öğrendik. Benzer haberler farklı Anadolu takımlarında da çıktı. Buzdağının görünen yüzü bu. Ekim 2023 verilerine göre Avrupa’nın en kalabalık üçüncü kadrolarına sahibiz. Takım başına 27.1 oyuncu var kadrolarımızda. Bu da oynamayan birçok oyuncuya maaş ödendiği anlamına geliyor. Son yabancı kuralı düzenlemesinde de bununla ilgili bir karar aldı TFF. A Takım kadrosunda 30’dan 26’ya düşürüldü kapasite. Bu doğru bir adım. Bir başka bir problem daha var, Süper Lig’deki oyuncuların yüzde 56,7’si bir seneden az süredir kendi takımlarında oynuyor. Çok yüksek transfer sirkülasyonu var. Bu konuda dünyada açık ara birinciyiz. Yeni gelen her yönetim ve teknik ekip baştan aşağı kadro kuruyor. Transfer yapmak maliyetli bir şey. Öte yandan son 5-6 sezonda ciddi taraftar kaybı yaşandı. Bunun önemli bir sebebi ülkedeki ekonomik durum. Spor birçok insan için temel bir ihtiyaç değil. Bu yüzden gelirler azaldığında spor tüketimi de azalıyor. Geçen günlerde Sivasspor-Galatasaray maçından önce valilik ve belediye taraftarların maça gelmeleri için çağrıda bulundu. Türkiye’de kamu spora çok fazla kaynak ayırıyor. Çağrı ve teşvik de olması gereken bir şey. Sporun izlenmesi ve spora katılınması arasında doğrudan ilişki var. Bütün bunları göz önüne aldığımızda, özel ve kamu kuruluşlarına bir misyon düşüyor sporun daha çok yaygınlaşması için. Seyirci sayısının artması sadece maç günü gelirlerinin artması anlamına gelmiyor. Daha çok insanın futbol izliyor olması sponsorluk ve diğer ticari gelirleri olumlu etkileyecektir.
Seyircinin pek rağbet etmediği Süper Lig’de yayın hakları konusunda ilerleyen süreçte ne tür sorunlar yaşanacağını düşünüyorsunuz, kısa vadede belki ancak uzun vadede lig satılabilecek mi?
Cem Tınaz: Geçen sene Hollanda’da bir araştırma grubuna dâhil oldum. Büyük boyutlu spor etkinliklerinin etkilerinin araştırılması konulu, TÜBİTAK benzeri bir kurum ile Spor Bakanlığı tarafından sağlanan bir araştırma fonu. Önümüzdeki 4 sene boyunca Hollanda’da gerçekleşen yaklaşık 80 farklı spor etkinliğini 4 farklı bağlamda analiz edeceğiz. Böyle bir araştırma için kaynak ayrılması burada bir ortak akıl olduğunu ve konunun bilimsel bir çerçevede alındığını gösteriyor. Farklı grupları, kurumları ve etkinlikleri temsil eden nitelikli insanlar, ortak bir bilince sahipler ve ortak amaç doğrultusunda hareket ediyorlar. Türkiye’de sporun nasıl geliştirileceği, spora yönelik ilginin nasıl artırılabileceği konusunda ortak akıl yok. Kurumlar arası iş birliğine ihtiyacımız var. Spor içeriklerini erişilebilir kılma noktasında, maalesef dünyanın tersine hareket ediyoruz. İnsanların kaçak yayına yönelmelerinin bir nedeni de ligle ilgili içeriklerin açık mecralardan erişilebilir olmaması. Uç bir örnek ama mesela NBA’in Youtube gibi açık mecralarda milyonlarca içeriği var. Her maçtan sonra paylaşımlar yapılıyor. Bizim ligimiz tam tersi bir noktada. Bu felsefeyle ürününüzü değerli kılamazsınız. Popülerlik yaratılmalı ki bir albeni oluşsun. İçeriğinizi 1 milyon kişi ile 10 milyon kişiye ulaştırmak arasında fark var. Düşünce tarzında farklılaşma yaratılmalı.
S.Ö.: Dünyada genç kuşakların geleneksel sporlara azalan ilgisi problem olarak görülüyor. Sporların sürdürülebilirliği açısından da görünürlük artırılmalı. Çok zor özetlere erişmek. X’te paylaşan hesaplara telif sebebiyle engel koyuyorlar. Kaçak yayın büyük problem, kesinlikle mücadele edilmeli ancak ligin bu kadar erişilmez olması insanları oraya sürüklüyor. Federasyon marka değerini artırmak istiyor ancak görüyoruz ki eylem ve söylem tutmuyor.
Federasyonda marka değeri anlatısı kurmak istiyorlar ancak görüyoruz ki eylem ve söylem tutmuyor, bu sistemi yeniden nasıl inşa etmek gerekecek?
C.T.: İşleri o işe layık olan liyakat esaslı kişiler yapmalı. Avrupa Tenis Federasyonu Yönetim Kurulu üyesiyim. Avrupa’da da politik figürlerin yönlendirmeleri olabiliyor. Bir sürü karar sürecinin politik dinamiklerden etkilendiğini görüyoruz. Her ne kadar bu ilişkilendirme kısmen söz konusu olsa da işi yapanlar layığı ile yapma kapasitesindeler. Yetki ve sorumluluk veriyorlar bu insanlara. Türkiye’de bir alan tanımlanıyor, o alanla ilgili süreci yönet diyorlar. Ancak karar alma noktasına gelindiğinde sürece birçok kişi müdahil oluyor ve karar verme becerisindeki insanlar karar alamıyorlar. Suudi Arabistan’daki maçı düşünelim. Birçok spor müsabakası oraya gidiyor, ancak oraya giderken net bir fikir var. Biz neden gittik? Yeni pazarlara erişmek mi istiyoruz? Yereldeki tüketiciye eriştik mi, içerideki potansiyeli kullandık mı? Sürecin sağlıklı yürümesi için uzun vadeli, sürekliliği olan stratejilere ihtiyacımız var. Sosyal dönüşüm on yıllara yayılmalı. Spor kültürü oluşturmak için devamlılık sağlamanız gerek. Bir spor ligi için bugünden yarına marka değeri oluşturamazsınız. Spor, toplumun bir aynası, sokakta ne oluyorsa spora da yansıyor.