Yönetmen Benhür Bolhava, ‘Koyun’ kısa filmine ilişkin, “Kendine ait olmayan bir şeyi almak, ahlak dışı görünse de gerekçeleriyle düşünüldüğünde tartışmalı bir konu. Gerçek bazen etik ve ahlaktan üstün olabiliyor” diyor.

Gerçek, etik ve ahlaktan üstün
"Koyun"

Işıl ÇALIŞKAN

Koskoca bir şehirde kaybolan bir koyunun peşine düşen adakçılık yapan Bekir’in hikâyesi bu. Arayış, çaresizlik, umut tüm duygular bir arada. Bir yanda şehrin ışıltılı yaşamının ardında adaktan medet uman bir beyaz yakalı, diğer yanda plazalar arasına sıkışmış derme çatma kulübesinde geçimini sürdürmeye çalışan bir adakçı. Ve asıl hikâye buradan sonra başlıyor. Yönetmen Benhür Bolhava’nın Koyun isimli kısa filmi etik ve ahlaki toplumsal değerleri bir kez daha sorgulatıyor. Salı Sineması gösterimlerinde Kısa Film Seçkisi kapsamında Müze Gazhane’de dün seyirciyle buluşan film beğeniyle karşılandı.

Süleyman Kadim Kabaali, Ali Seçkiner Alıcı, Haki Biçici, Gözde Demirtaş ve Muttalip Müjdeci’nin oynadığı kısa film, 33. Ankara Film Festivali, 10. Seattle Türk Filmleri Festivali ve 2. Kaş Kısa Film Festivali’nden ödüllerle dönmüştü. Bolhava ile filmini konuştuk.

Benhür Bolhava

Büyük şehirde kaybolan bir koyunun peşine düşen bir adamın hikâyesi. İmkânsızlığı bilsek de başrolle birlikte seyirci de umut duygusunu hissediyor. Umutsuzluğun içindeki umut. Günümüzde en çok ihtiyaç duyduğumuz duygu bu aslında. Hikâyenin çıkış noktası neydi?

İlk filmim olan Finiş’in devam filmi olarak düşündüm ilk başta Koyun’u. Daha sonra farklı bir film olma yolunda ilerledi. Filmin sonunda Finiş filmindeki karakterin başına ne geldi acaba diye düşünürken, bu adam İstanbul’da adakçılık yapar dedim ve hikâye öyle şekillendi. Sonra Kadir (Demir) projeye dahil oldu. Ortak senarist olarak beraber çalıştık. Ben biraz ilerletmiştim projeyi. Mizah tonuna Kadir ile karar verdik, sürekli karakter üzerinden hikâyeyi konuştuk. ‘’Buraya gitse ne yapar, burada ne cevap verir’’ diye soru sorduk hep birbirimize ve hikayeyi karakter üzerinden kurmuş olduk böylelikle. Filmi tamamlayan da zaten Bekir (Süleyman Kadim Kabaali), onun harika oyunculuğu filmin bu kadar sevilmesine neden oldu.

Büyük plazaların ardındaki gecekondularda geçen büyük yoksulluk. Beyaz yakalı bir adamın adaklar-dan medet umması. Büyük tezatlıklardan doğan bir hikâyeydi bütünüyle Koyun. Bu filmle neye dikkat çekmek istediniz?

Ben filmlerinde tezatlığı seven ve kullanan bir yönetmenim. Kendi hayatım da biraz tezatlıklar üzeri-ne. Tezatlıktan her anlamı çıkarmak mümkün olabiliyor. Bunlardan biri de mizah mesela. Koyun’da metropollerde yaşayan başka türlü bir hayatın olabileceğini göstermek istedim. Halının altına süpürülmek istenen ve yokmuşlar gibi davranılan insanların, hemen yanıbaşlarında olduklarını anlatmak istedim. Bu insanlar çoğunlukta. Sanırım 2014 yılında yapılan bir araştırmaya göre, İstanbul’da yaşayan yaklaşık 8 milyon insan hiç deniz görmemiş. Bu araştırmayı gördüğümden beri hiç unutmadım. Bu rakam, İstanbul gibi denizle çevrili bir şehir için yoksulluğun ve ötelerin ne kadar çoğunlukta olduğuna da ışık tutuyor aslında. Senaryoda yarattığımız çoğu karakterleri hep o 8 milyonun içinde tutmaya çalıştık aslında.

Film başrolün seçimleriyle etik değerleri sorgulatırken bu değerlerin ne kadar kaygan bir zeminde olduğunu da düşündürüyor. Bu ülkede yaşayan bir yönetmen olarak bunu işlemeyi neden önemli buldunuz?

Bence bu ülkenin en çok ihtiyacı olan şey zaten etik. Etiğe en yakın duran kavramların başında adalet geliyor. Adalet olmaksızın etik ilkeleri sağlayan özgürlük, eşitlik, mutluluk, huzur v.b kavramlardan söz etmek çok anlamlı olmaz. Kişi neyi isteyince eylemi ahlaksal bir değer taşır ve etik ilkelere uygun olur dendiğinde bu konuda kesin olarak söylenebilecek tek şey bence, kişinin ihtiyaçlarına göre istemesidir. Hiçbir kurumun bize ahlaklı davranışı dayatmasına ihtiyacımız yok. Koyun’a baktığımızda Bekir’in parayı önceden aldığı için müşteriye karşı hem bir sorumluluğu hem de güveni sağlamıştır. Kendi koyununun nereye gittiğini bir süre sonra aramaz ve yılbaşı akşamı gelen -muhtemelen başka birine ait olan- koyunu çalar. Kendine ait olmayan bir şeyi almak, toplumsal olarak ahlak dışı görünse de gerekçeleriyle birlikte düşünüldüğünde tartışmalı bir konu. O insan gerçekten açsa mesela... Hırsızlık da bazen etik değerlerin üzerinde olabiliyor. Gerçek bazen etik ve ahlaktan daha üstte olabiliyor. Kropotkin’in dediği gibi: “Adalet ve eşitlik olmadan ahlak olur mu?” Olmaz.