GRAF ÖDERLAND/ KONT ÖDERLAND/ MAX FRISCH/ 1951

Savcının Bıkkınlığı. Savcı’nın evinde çalışma odası. Yazı masası üzerinde bir lamba yanar. Elli yaşlarında, güçlü, iriyarı Savcı elleri cebinde, hareketsiz ayakta durur, bakışları boydan boya dosya dolu duvara doğru çevrilidir, ama dosyalara bakmaz, düşüncelere dalmıştır. Kulenin saati ikiyi vurur. Bir süre sonra bir kadın sesi duyulur.

SES: Martin? Martin!...
Savcı, sesi hemen yanıbaşında duyuncaya dek aldırmaz; ışığı kapatır, kadın girdiğinde karanlıktır oda.
Martin? Martin!.. Ama nereye gitti bu...
Kadın tavandan sarkan büyük lambayı yakar.
-A buradasın!
Savcı durumunu hiç bozmamıştır; karısının üstünde sabahlık vardır; güzel bir kadındır; gözlerinden uyku akmaktadır.
ELSA: Evde her yerde seni arıyorum, neden ses vermiyorsun? Neredeyse çıkıp gittiğini sandım.
SAVCI: Nereye?
ELSA: Ne oldu?
SAVCI: Giyindim sadece.
ELSA: Gece yarısı mı?
SAVCI: Öyle görünüyor.
ELSA: Neden uyumuyorsun?
SAVCI: Sen neden uyumuyorsun?
Kendine bir puro alır, ucunu koparır, istifini bozmadan.
Üzgünüm Elsa, seni uyandırmak istemedim. Ne olabilir ki? Gördüğün gibi, bir puro içmek için giyindim. Hepsi bu.
Purosunu yakar.
Uyuyamıyorum.
ELSA: Çok içiyorsun.
SAVCI: Olabilir…
ELSA: Çok çalışıyorsun.
SAVCI: Kuşkusuz… Hepimiz yapıyoruz bunu bu ülkede. Günün birinde tükenene dek. Sonra da biri baltaya davrandığında bizim aklı başında jüri üyelerimiz şaşırıyor.
Purosundan bir nefes çeker, güler sonra.
Senin şu Doktor Hahn, zavallı adamı savunması gereken avukat, işlenen suça hiç erdirememesini doğrusu çok ilginç buluyorum.
ELSA: Neden söz ettiğini anlamıyorum.
SAVCI: Bugün itiraf etti.
ELSA: Kim?
SAVCI: Katil.
Purosunu içer.
Doktor Hahn değil, katil…
ELSA: Ne demek istiyorsun?
SAVCI: Kazanç hırsı nedeniyle cinayet, öç alma nedeniyle cinayet, kıskançlık nedeniyle cinayet, ırkçılık nedeniyle cinayet, hepsi tamam, hepsinin bir açıklaması var ve cezası neyse verilir. Ama salt laf olsun diye bir cinayet. Duvardaki çatlak gibi bir şey bu. Çatlağı görmemek için duvarı kâğıtla kaplayabilir insan. Ama çatlak kalır. İnsan kendi evinde bir yabancıdır artık.
Purosunu içer.
Hepsi bu…
ELSA: Martin, saat iki.
SAVCI: Biliyorum, suçlamayı yapmak için sekiz saat sonra mahkemede olacağım, ben karalar içinde korkunç ve karşımda hiçbir şeyi açıklayamamasına karşın giderek daha iyi, yakında kendimden bile daha iyi anladığım bir adam oturacak. 37 yaşında bir adam, bir bankada veznedar, dürüst, yaşamı boyunca duyarlı, duyarlı ve solgun yüzlü, güzel bir akşam baltayı alır ve hiçbir günahı olmayan bir bekçiyi öldürür. Neden?
ELSA: Neden? (Savcı purosunu içip susar) Sürekli davalarını düşünmemelisin Martin. Kendini hasta ediyorsun. Her gece çalışmak, kimse dayanamaz buna.
SAVCI: Baltayı alır…
ELSA: Ne dediğimi duymuyor musun? (Savcı purosunu içip susar.) Saat ikiyi geçti diyorum.
SAVCI: Onu anladığım anlar oluyor…
ELSA: Uyuyamıyorsan neden ilaç almıyorsun? Bütün gece mekik dokuyorsun sonra. Neye yarıyor bu? Tutuklu gibi. Sonunda ne oluyor? Ertesi sabah yorgunluktan gene her tarafın kırılıyor. Artık genç değilsin, Martin.
SAVCI: Hiç olmadım ki. (Masadan bir fotoğraf alır) Görünüşü bu.
ELSA: Seni anlamıyorum, Martin.
SAVCI: Biliyorum.
ELSA: Nasıl hiç genç olmadın? (Savcı puro içerek fotoğrafı seyreder) Neden hiç tatil yapmıyorsun?
SAVCI: … 14 yıl veznede, her ay, her hafta, her Tanrı’nın günü. Hepimiz gibi görevini yapan bir adam. Bak şu resme! Kötü huyları olmayan biri, bütün tanıklar onaylıyor bunu, sessiz ve sakin bir kiracı, doğayı ve yürümeyi sever, politika ile ilgilenmez, bekâr, tek tutkusu mantar toplamak, alçakgönüllü biri, utangaç ve çalışkan, tam örnek bir memur. (Fotoğrafı yerine koyar) Öyle anlar vardır ki, baltaya sarılmayana şaşarsın. Herkes bir şeyle avunma peşinde, bu bir hortlak bile olsa. Erdem olarak iş, zevkin yerine erdem. Erdem yetmediği için diğer bir ödün de eğlence: Paydos, hafta sonu, beyaz perdedeki serüven.