Gezi bir “olay” mıdır sorusuna yanıt vermek kolay değil. Önceki günkü karar ve tutuklamalar, bir karara varmak için erken olduğunu bir kere daha düşündürdü. Mücella Yapıcı’nın heyetin sorduğu son sözünüz sorusuna verdiği “son sözüm olduğunu düşünmüyorum” yanıtı da bu minvalde okunmalı.

Belli bir zaman diliminde ortaya çıkan bir “müdahalenin” hâkim ilişki, kurum ve yapılarda kalıcı nitelikte değişimler yaratmasına olay diyoruz. Gezi’nin bir olay olup olmadığını söyleyebilmek kolay değil. AKP iktidarı bile ciddi bir travması haline gelen Gezi’yi kendi açısından nasıl noktalayacağını bilemedi; son kararla da noktalamak yerine defter açık bırakıldı.

***

Gezi’yi değerlendirirken ortaya çıkan belirsizliğin en önemli kaynağı geleceğe yönelik etkisini henüz ölçemememizdir. Gezi, ülkenin dört bir tarafında AKP iktidarı döneminde biriken sorunlara (geçmiş) 2013 Yazı’nda (şimdi) Gezi Parkı’nın bir AVM’ye dönüştürülme girişimi üzerinden gösterilen tepki olarak ortaya çıktı. Eğer 2013 sonrasını gelecek olarak değerlendirirsek; Gezi hakkında davanın 3 yıl önce açıldığını, sonrasında bir beraat kararı verildiğini, ardından kararın bozulduğunu ve 9 yıl sonra mahkûmiyet kararının geldiğini biliyoruz. Ama yine biliyoruz ki -bilmiyorsak da önceki gün öğrenmiş olmalıyız- Gezi ile hesaplaşma henüz bitmedi!

***

Ancak bu hesaplaşmanın gerisinde sadece 2013 Yazı’nın olmadığını da görmemiz gerekiyor. Gezi, bir toplumsal muhalefet ve hareketlenme biçimi olarak siyasal sistemin tanımladığı sınırların dışına taştığı ölçüde, etkili olduğu dönem boyunca o güne kadar kendini muktedir olarak gören ve gösteren iktidara, muktedirliğin sınırlarını son derece etkili biçimde gösterdi. Bu durumun kendi başına bir travmaya yol açabilecek bir müdahale olduğu kuşkusuz ve bu durumun iktidarın üst katlarında bir türlü sindirilemediğini de biliyoruz. Ancak sonradan olay diye etiketlediğimiz süreçlerin başka bir özelliği daha var; geçmiş ve içinde bulundukları ortamı etkilemekten öte geleceğe yönelik etkileri ve geleceği temsil eden süreçler ve aktörlerle eklemlenme gücüne sahip olabilmeleri. Kısa yoldan ifade etmek gerekirse, başta ekonomi olmak üzere çoklu cephelerde ciddi bir kapasite kaybına uğrayan iktidar, biriken hoşnutsuzluklara Gezi türü bir hareketlenmenin bilinçli olduğu kadar bilinç altında da bir model olmasından çekiniyor.

Bu endişenin son dönemde çok daha büyüdüğünü söyleyebiliriz. Siyasal rejimleri tanımlayan iki önemli özellik olan demokratiklik düzeyi ve iktidarların yönetme kapasiteleri açısından bakıldığında her iki alanda da önemli bir gerilemenin yaşandığını biliyoruz. Son dönemde toplumun geniş bir kesimi açlık noktasına itilirken, AKP iktidarı marketlerde değişen etiketleri herkes gibi izlemekle yetiniyor. Konut fiyatlarındaki artışın faturası kiralara yansırken, başta öğrenciler olmak üzere geniş kesimler evsizliğin sınırlarına gelmiş bulunuyor. İşsizliğin yarattığı çıkmazların geçici bir durum olmadığını en fazla gençlik hissediyor. AVM’lerin ciroları hızla düşerken, esnafın da kepenk kapatışına şahit oluyoruz.

Gezi, geldiğimiz noktada toplumsal patlama ihtimalini hatırlatan bir travmayı temsil ediyor. İktidarın travmasının önemi bir bölümü tam da bu noktada yatıyor. Ancak Gezi travmasını derinleştiren, iktidarı güçsüz kılması kadar söylediklerinin geçtiğimiz 9 yıl içinde doğrulanmasıdır.

***

Gezi, inşaat ve spekülasyona dayanan bir ekonominin hem insanlar hem de doğa açısından sürdürülemez olduğunu söylemişti. O ekonominin her yerde önümüze koyduğu AVM’lerin süpermarket bölümlerinde satılan gıda ürünlerinin yanına yaklaşabiliyor muyuz? Aynı ekonomik mantık ülkeyi, üretmeden tükettiği için ne faiz ne de döviz hadlerini kontrol edemeyen bir ekonomik çıkmaza itmedi mi? Eğitimli gençler nitelikli iş ve güvenli bir ülke görmediği için dışarı kaçmayı gelecek stratejisi haline getirmedi mi? Ekonomiden ekolojiye dönecek olursak; iktidar da hepimiz gibi Marmara’ya sığmayıp Ege’ye taşan müsilaj kabusunu seyretmedi mi?

Şartların ağırlaşması, iktidarın yönetme kapasitesini yitirmesi ve Gezi’nin haklılığı birkaç gün önce yaşadığımız skandal mahkeme kararını doğurdu! Gezi’yi temsil eden sınırlı sayıda aydına ağır cezalar verildi. Bu cezalarla toplumsal muhalefete, “sakın aklından geçirme” denildi!

Gezi için mahkeme heyetinden bile itirazların geldiği tartışmalı bir karar verildi. Bu mahkeme kararı Gezi’nin geleceğe taşınmasıdır. Ancak Gezi’nin bir olay olup olmadığına yönelik karar için Jüri henüz karara varmadı!

Nihai kararı kitlelerin ve siyasal muhalefetin Gezi mirasına göstereceği sadakat belirleyecek.

Sonuç olarak mahkeme bir karar almış olabilir ama sevgili Mücella Yapıcı’nın da söylediği gibi; son söz henüz söylenmedi…